Göğüs farkıyla kadın olmak…

Sanat camiasından, yaşı genç sayılabilecek yaşta ve toplumun büyük çoğunluğunun tanıdığı kişilerin bu hastalıkla karşı karşıya gelmiş olması hastalığı daha bir yakınımıza getirdi sanki.
Ki çevremizde muhakkak bu hastalıkla savaşmış, kazanmış ya da kaybetmiş yakınlarımız olmuştur.
Sıradan insanların hastalanması normalmiş gibi gelir insana da, tanınmış kişilerin hastalanması…
Üstelik de bu kadar hareketli ve bu kadar sağlıklı görünüyorlar iken…
Tanınmış kişiler olmalarından dolayı onlar bütün hayatlarını olduğu gibi, hastalıklarını da toplumun gözü önünde yaşıyorlar.
Bu yüzden de hem içinde oldukları durum karşısındaki güçlü duruşlarıyla diğer hastalara moral oluyorlar, hem de sevenlerinin sevgisiyle sarıp sarmalanıyorlar
****
Kanserin her türlüsü kötü ve korkutucu ama bence kadınlar en çok da meme kanserine yakalanmaktan korkarlar.
Kadınların korkulu rüyası olan meme kanseri hakkında pek çok şey okuruz, pek çok şey duyarız, pek çok şey biliriz. Bütün bunlara rağmen kanserli bir göğüsün nasıl göründüğü hakkında pek bir fikrimiz olmaz.
Meme kanseri denince genelde gözümüzün önüne bir kolunu hafifçe yukarıya kaldırmış, diğer eliyle de koltuk altından göğsüne doğru dokunarak göğsünde kitle olup olmadığını anlamaya çalışan güzel bir kadın figürü gelir.
Oysa internetteki görsellerde şöyle bir gezinmeye başladığımızda meme kanserinin bir kadının göğsünde neler yapabildiğini görürüz.
Meme dokusu temelde vücut ter bezlerinden türemiş bir yapıdır ve göğüs bölgesinde 2. ile 7. kaburgalar arasında yerleşmiştir. Dış kısmı cilt ile kaplı bu dokunun iç yapısında salgı bezleri, yağ dokusu ve bağ dokusu bulunur.
Bir bebeğin beslenmesi için orada duran o çıkıntılar bir nevi kadınlığın da simgesidir.
Hastalıktan dolayı bozulan dokuyla birlikte ortaya çıkan görüntü kadının bedenine olan güvenine de zarar verir.
Kadın için bu durum hastalık yüzünden çekilen acılardan daha da büyük bir zarardır belki de.
Can derdine düşünce ilk önce canını kurtarmayı düşünür insan elbette. Öncelik sağ kalmaktadır.
Her ne kadar aklı ve mantığı bunu söylese de yine de göğüslerine kıyamaz kadın. Onlarsız düşünemez kendisini.
Sökülüp alınan göğsünün yerine takılacak olan protez bir göğüs ne kadar ikna edecektir onu.
Yapay ve hissiz bir eklentiyle kurtarılacak olan sadece zevahirdir belki ama zevahir de olmazsa olmazdır…
Ya yanındaki erkek?
O ne hissedecektir?
Yıllanmış birlikteliklerde bir yağ parçasının lafı bile olmaz tabii ki. En genç ve en güzel günlerini birlikte geçirmiş insanların bu badireyi de atlatırlar.
Lâkin bunun üstesinden gelebilmek de kolay iş değildir.
Ne safra kesesinin alınmasına benzer bu durum, ne de böbreğin…
Göğüs dediğin görseldir, cinseldir, tinseldir…
Sevgi ve şefkatle iyileşmek güzeldir.
Tutku ve beğeniyle arzulanmayı eskisi gibi istemek ise başka.
İnsanın herhangi bir organının olmamış olması ne arkadaşlığı, ne dostluğu, ne de akrabalığı bozar.
İkili ilişkilerde ise aşkı ve birlikteliği farklı bir boyuta taşıması kaçınılmaz olur.
Hasta olmayan taraf hasta olana karşı soğuk ve bıkkın da davranabilir, haddinden fazla özenli ve şefkatli de.
Bu durumda ikisi de rahatsız edicidir.
Her şeyi doğal haliyle kabul edip doğal davranmak, bedenimizde olan biteni sadece tıbbî açıdan kavrayabilmek, vücudumuzun canlı bir organizma olduğunu ve zaman zaman bir yerlerinin bozulabileceğini idrak etmek, hastalığın bir suç ya da bir ceza olduğunu düşünmemek, “Neden ben?” diye sorgulamamak hastalığın daha da ağırlaşmasına engel olacaktır.
Kansere neden olabilecek unsurlardan uzak durmak, “Bana olmaz!” demeyip sık sık -en azından kendi kendine- minik kontroller yapmak, en ufak bir şüphede doktora danışmak ve erken teşhis sayesinde hastalığı erken evrede yakalamak da hastalanmamak için alınabilecek önlemlerdir..
****
Ömür denilerek bize verilen zamanı uzatıp kısaltmak elimizde olmasa da, ömrümüzü nasıl geçireceğimizi ellerimizin arasında tutuyor olabiliriz.
Günlük hayat telâşelerine kendimizi haddinden fazla kaptırmamak, kendimizi severek bedenimize iyi davranmak, onu hırpalamamak ve yormamak bize sağlıkla yaşanan bir ömür olarak dönebilir.
Ki her şeyin başı sağlık…
Eee, ne demişler:
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi…”
Derin derin alabildiğiniz nefeslerinizden sıhhat eksik olmasın….

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.