Evet, ben daha fazlasını hak ediyorum!

Döllenmenin gerçekleşip de hücrelerin hızlı bir şekilde bölünmesi, her organı oluşturacak hücrenin kendi yerini bilmesi ve oraya yönelmesi, gebelik boyunca her organın yerli yerinde gelişmesi ve nihayet doğum.
Henüz daha bir zigot iken atmaya başlayan ve ölene kadar da durmaksızın kasılıp duran kalp.
Dünyaya ciğeriyle, böbreğiyle, kaşıyla kirpiğiyle tastamam gelen bir bebeğin 90 yaşına kadar aynı ciğerle, aynı böbrekle, aynı kaşlarla aynı kirpiklerle yaşaması.
Ve insanın bedenine yüklediği onca yüke rağmen yine de dur durak bilmeden çalışan tüm organlarına dönüp de hiç bakmaması.
Üstüne üstlük bir de hor kullanması, hırpalaması…
“İyi davranmadığın azaların senden hesap sorar” derdi anneannem.
Sanırdım ki mahşer günü kolum bacağım, bağırsağım dalağım karşıma geçip parmak sallayacak. “Niye bize iyi bakmadım?” diye sorgu sual edecek.
Öyle olmadığını ıslak saçlarımı rüzgârda kuruttuğumda başıma yapışan ağrıdan, ağır kaldırdığımda acıyla bükülen sırtımdan anladım.
Anladım ki hesap kesim tarihi denilen birşey var ve ekstrenin elime ulaşması çok uzun sürmüyor.
Günlük hayatın rutin koşturmaları derin nefeslere fırsat vermiyor malum. Dışımıza ve dışımızdakilere bakarken içimizi ve içimizdekileri görmez oluyoruz.
Durup dinlemiyoruz. Durup dinlenmiyoruz.
Aborijinler’in yaptığını yapıp, koşan bedene yetişemeyen ruhu durup bir yerlerde beklemiyoruz.
****
Kişisel farkındalığını yükseltmek isteyen duyarlı kişiler hem ruhlarını, hem de bedenlerini daha iyi tanıyabilmek ve anlayabilmek adına farklı öğretilere yöneliyorlar.
Bunlardan biri de “Eğer siz, karakteriniz, hoşgörünüz ve yaydığınız ışıkla daha fazlasını hak ettiğinize inanıyorsanız birlikte çalışabiliriz!” diyen Ord. Prof. Dr. M.S. Norbekov’un kurduğu ve kendi adıyla anılan “yaşam sistemleri”.
‘Norbekov Yaşam Sistemi’ ruhunu; Türk-İslam tıbbı, Biruni, İbni Sina, Sufizm ve Doğu öğretilerinden alırken, eğitim ve uygulama esaslarını Sovyetler Birliği’nin sıfır toleranslı kusursuzluk prensibine oturtmuş.
Moskova Norbekov Merkezi tarafından Norbekov Sistemini Türkiye’de uygulamakla yetkilendirilmiş olan Mahram Satymbaeva, hukuk lisansı ve sosyoloji yüksek lisans eğitimlerine sahip olduğundan, bu özellikleri üzerine Moskova’daki merkezde 3 yıl müddetle öğrenim görmüş. 1999’dan beri Türkiye’de yaşayan Mahram Hanım, Kabuljan Murzaev ile evli ve 2 çocuk annesi.
Norbekov’un Türkiye’deki Yöneticisi olan Doç. Dr. Kabuljan Murzaev ise Moskova Devlet Pedagoji Üniversitesi’nde ve Marmara Üniversitesi’nde doktora yapmış, Norbekov Merkezi, Moskova Psikoterapi ve Psikoloji Enstitüsü’nde öğrenim görmüş, ayrıca Norbekov’un iki kitabını da Türkçeye çevirmiş.
Mahram Satymbaeva ve Kabuljan Murzaev’ın bilgisi dışında Türkiye’de hiç kimsenin Norbekov Yaşam Sistemi eğitimini verme izni ve yetkisi yok…
****
Norbekov’u  Bursa ile tanıştıran Ebru Çatak Birgül ve Suna Çatak Çalı’yı konuk ettiğimizde, ısrarla düzenleyecekleri 1. seviye seminerinin tanıtım toplantısına katılmamı istediler.

Kendilerini kırmadım ve katıldım ama açıkçası o ilk toplantıdan pek de bir şey anlamadım.
Eğer ki bu seminer hakkında bir şeyler yazacaksam, bunu tümüyle yaşamam gerekir diye düşündüm.
Nasıl ki bir tiyatroyu ya da bir konseri sonuna kadar izlemeden yazmıyorsam…
Tanıtım toplantısındaki tedirginliğimi ve ön yargılarımı kapının dışında bırakarak girdim ilk derse.
İkinci derste yazacağım yazıyı aklımdan çıkartarak not tutmayı bırakmıştım.
Kendimi tamamen serbest bıraktım ve her şeyi sadece yaşadım.
Bu yazıda seminerin tekniklerini anlatmayacağım size. Anlatmayacağım ki niyet eder de katılırsanız benim yaşadığım o büyüyü siz de yaşayın.
Ne kadar anlatsam da okumakla öğrenilecek bir şey değil bu. O havayı solumak lâzım.
Etkilendiğim ve dile getirmekte sakınca görmediğim birkaç şeyi paylaşacağım sadece.
****
Kendimi bildiğimden beri beni ayakta tutan ve iyi görünür yapan her azama şükretmiştim.
Lâkin iç organlarımı beni yaşatmak zorunda olan hayalî köleler olarak görmüş ve onlara şükranlarımı sunmayı hiç düşünmemiştim. Hani kötü de davranmamıştım ama kendilerini görmediğimden olsa gerek, görünenleri daha bir önemsemiştim. Haksızlık etmişim…
Seminer boyunca kendilerini ayrı ayrı ziyaret ederek hepsinin hakkını teslim ettim.
Bedenimin keşfinin ardından her derste başka bir ruh yolculuğuna çıktım.
Zaman zaman eski fotoğraflarda karşıma çıksa da uzun zamandır görmediğim ve çok özlediğim, annem-babamla derinlere gömülen, çocukluğumu bilen yakınlarımla yaşamaya devam eden çocuk ‘ben’le karşılaştım bir gece.
Şefkatle kucakladım kendi çocuk halimi, sarıldım sıkı sıkı.
Ah çocuk, hayat sana neler hazırlıyor bir bilsen…
Bir derste genç oldum neşeyle koştum kırlarda.
Affetmenin sihirli dokunuşunun yarattığı dinginliği tattım bir derste.
Bir yandan içimden soruyordum; başkalarını affetmek kolay, ya kendini…
****
Hocalarımız eşliğinde yaptığımız her hareketle gerginlikten büzüşen vücudumuz esniyor, gevşiyor, hâttâ ve hâttâ uzuyordu.
Çalışmalar esnasında en kuytu kaslarımız dahi çalışırken, bu alâkadan göz kaslarımız da nasibini aldı.
Ki seminer sonunda göz numaralarını azaltan, çok zaman da gözlük attıran…
Henüz daha üçüncü günün sonunda ‘görmüyorum’ dediğimiz satırları görmeye başlayınca ‘Nasıl yani?’ olmadık değil hani.
Devamını getiren getirdi, getiremeyenler camekânlara devam…
****
Omurgamızı sarıp sarmalayan kas korsesinin güçlenmesi için yapılan her hareketin ve her anın olmazsa olmazı ‘gülümseme’ hocalarımız tarafından sürekli olarak telkin ediliyor ve yüzümüzden eksilmesine izin verilmiyordu.
“Yetişkinler gülmek için sebep arar, çocuklarsa yaratır.” diyordu Mahram Hoca.
Gülümsemenin bedene olan biyolojik faydasını Norbekov’un “Aptalın Deneyimi: Aklını Başına Toplama Rehberi” kitabını okudukça daha iyi anladım. Bu arada; “Bir kahkaha ve bir kilo pirzola” deyişimizi de unutmadım.
Bu mantıktan yola çıkarsak; kötü düşünceler bedenimizi nasıl hasta edebiliyorsa, iyi düşünceler de iyileştirici olmalıydı.
Ağlamak kalp zarına zarar veriyordu mesela (ağlarken titreyen kalbinizi hatırlayın). Hüzün akciğere (üzüntüden verem olanları hatırlayın), endişe dalağa, korku böbreğe, ürkmek safraya (ödü patlayanları hatırlayın), öfke karaciğere, sevincin fazlası ise (gol sevincinden ölenleri hatırlayın) kalbe zararlı.
Zararlı alışkanlıkları olmasa da, içine atmaktan içine inip de hastalananları unutmayın.
O yüzden; bulaşıcı olup da güzel olan tek şey ‘GÜLÜMSEME’dir. Hiç acımadan bulaştırın birbirinize…
Mahram Hoca huzur arayanlara da sesleniyor ve “Sürekli bir huzur istemeyin, huzurun sonu huzur evi, sonrası da sonsuz huzura eriştiğiniz ve sonsuzluğa karıştığınız ebedî istirahatgâhınızdır” diyordu.
Kısacası; huzur içinizde ise dünya size hoş. Yok değilse, nereye gitseniz boş….
Çalışmak ve tembellik yapmakla ilgili de; “Tembelliğinizle yüzleşin ve onunla kucaklaşın. Onu aç bırakmayın, doyurun ki tembelliğin ardından işinize dört elle sarılabilin. Yoksa mutlu etmediğiniz tembelliğiniz sizi rahat bırakmayacaktır” diyordu.
2013-11-24 20.03.34-2
10 gün süren seminer boyunca fark ettim ki; yıllardır içinde yaşadığım şu bedeni bunlara benzer sihirli dokunuşlarla ayakta tutmayı başarmışım.
Bir parmak şıklatmanın kalbe faydasını öğrenince, çalan müziğin ritmine kapıldığımda kendimi neden iyi hissettiğimi, kulak masajının sırlarını öğrenince de öğretmenlerin o kulakları boşuna çekmediğini anladım.
‘Palming’de ellerimle gözlerimi kapattığımda, dua ederken göğe açtığım avuçlarıma inen rahmeti alıp yüzüme sürünce içime yayılan ferahlığı anımsadım.
Her gün yaklaşık üç buçuk saatimi verdiğim seminerin sonunda, aynı şehirde yaşarken kendilerinden bihaber ama seminer aracılığıyla tanışmış olmaktan çok keyif aldığım güzel insanlar eklenmişti arkadaş halkalarıma.
Norbekov Yaşam Sistemi’ni mükemmel bir şekilde bizlere aktaran Mahram Hanım ve Kabuljan Bey’in sesleri ve kendilerine has sözleri hâlâ kulaklarımda çınlamakta.
Ve bu seminerde öğretilenleri ‘hücre bazında’ öğrendiğim için hiçbirisini unutmayacağım.
Seminerin ardından yaptığım veda konuşmamda da dediğim gibi;
“Aynen devam Canan…”

Şubat ayında tekrar Bursa’ya gelecek olan ekip, 1. ve 2. seviye seminerini verecekler.
Açıkçası 2. seviyede neler olacağını şimdiden çok merak ediyorum…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.