Esra Abla bizi eversene

Çöpçatan programlarını izliyor musunuz?
Bütün günlerini evlerinde televizyon başında geçirenler ilgiyle izliyorlardır eminim.
Belki de orada yaşanan olayların sahiciliği insanları bu programları bu kadar merakla izlemeye yöneltiyordur.
Salondan gelen televizyonun sesine zaman zaman benim de kulak misafiri olduğum oluyor. İster istemez bazı konuşmalar kulağıma çalınıyor. Dinlemesem de duyuyorum. İlgimi çeken konuşmalar olduğunda da televizyonun karşısına geçip neler oluyor diye bir göz atıyorum.
Ekran karşısına geçince de komik mi desem trajikomik mi desem, ne diyeceğimi bilemediğim manzaralar çıkıyor karşıma.
Televizyondaki insanların davranışlarına sosyolojik bir durum olarak bakmaya çalışıyorum, olmuyor.
Eğlenceli bir durum olarak bakmaya çalışıyorum, o da olmuyor.
“Yayın saati belli bir televizyon programı” diye bakınca, hah işte o zaman oluyor.
Eşinden ayrılmışından hiç evlenmemişine, eşini kaybetmişinden evli olduğu halde kendisini bekar tanıtanına kadar herkes tası tarağı toplayıp gelmiş sanki oraya.
Evlenme arzusunda olan karakterler sahnenin bir tarafında, ekranda görünme arzusuyla programa koşarak gelen karakterler bir diğer tarafta.
Bu oyunun baş rolündekilerin kim olduğu zaman zaman birbirine karışıyor. Nedense figüranlar başrol oyuncularından sürekli rol çalma sevdasındalar.
İzleyenlerin sadece orada gördükleri insanlar hakkında nasıl veryansın ettiklerini duydukça da kulaklarıma inanamıyorum.
Belki de onlar oraya zaten veryansın etmeleri için çağrılmışlardır. Kim bilir…
Bu programların tarzını pek sevmesem de, yetişkin bir insanın kendi inisiyatifini kullanarak bir evlilik yapmak istemesinden doğal bir şey olamaz diye düşünüyorum.
Yaşını başını almış bir insanın orada ne işi var diye düşünülür ya bazen. Çocuklarını yetiştirmiş bir insanın geri kalan hayatını paylaşmak için, sohbet için, keyif için, gönül için, sıcak bir ten için yanında birini istemesi garibimize gider.
Evlilik sanki sadece gençler için ve sadece çocuk yapmak içindir.
Bu programlara yaşlıların dışında kısmet aramak için gelen gençler de yok değil. Gencecik kızlar, yakışıklı delikanlılar da kendilerine uygun eş aramaktalar.
Yaşı biraz büyükçe olanların televizyondan eş bulmak istemesini anlayabiliyor insan da, gençlerin bu yaşta ekranlara çıkıp eş aramasına akıl erdiremiyor nedense.
Herkes bir eş arıyor kendisine ama kimseler de kimseleri beğenmiyor.
Erkekler hem kendilerine hizmet edebilecek sağlıkta, hem de gönüllerini hoş edebilecek gençlikte kadın istiyorlar.
Kadınlar da hem hayatın ekonomik yükünü üzerlerinden alabilecek güçte, hem de erkeğin vefatından sonraki günlerde kendilerinin ortalarda kalmayacağı güvencesini sunabilen bir erkek bekliyorlar.
Haksız da sayılmazlar.
Bu zamana kadar hayat içinde bir şekilde mücadele etmişler ve yorulmuşlar. Şimdi rahat etmek istiyorlar.
Erkek, evinde sıcak bir yemek ve güler bir yüz görmek istiyor, kadın da evin direği olacak bir erkek…
Ve lâkin şu elektrik denen şey bütün bu akıllıca ve mantıklıca isteklerin önüne engel olup çıkıyor.
Bir türlü tutturamıyorlar elektrik alma işini.
Başın keldi, boyun kısaydı, dişin yoktu, tenin koktu diyemediklerinden olsa gerek, hemen elektrik alma konusunu sürüveriyorlar öne.
Elektriği tutanın da şartları tutmuyor çok zaman.
Bilenler bilirler de, bilmeyenler için diyelim; eskinin “yıldızı barışmadı” sözünün yeni versiyonudur elektrik alma sözü de. Bazen de perilerim almadı deriz hani. İşte o misal…
Hakikaten de nedense bazen bir insana hemen ısınıverirken, bir diğerini nedensizce hiç hazzetmeyiz. Ne huyunu biliriz, ne suyunu, ne başka bir şeyini.
Bakışı, gülüşü, duruşu, yani kısacası beden dili bizi kolayca çeker ya da iter. Bu sadece karşı cins için değil, hemcinslerimiz için de geçerli.
İnsanların birbirini reddetme nedenleri üzerine esprili bir anlatım paylaşmak isterim sizlerle:
 
KADININ ERKEĞİ REDDETME MASALLARI
1- Seni ağabeyim gibi severim.. (Saz heyetinde on dördüncü keman..)
2- Aramızda bu kadar yaş farkı olmasaydı keşke.. (Babam yaşındasın..)
3- Seni düşünemiyorum.. (Çirkinsin..)
4- Hayatım, kafam şu anda karmakarışık.. (Eve gideceğiz ve eski erkek arkadaşım gelecek, olay çıkacak..)
5- Bir başkasını seviyorum.. (Evde kedimi okşar, pasta-börek yerim..)
6- Aynı iş yerinde çalıştığım biriyle çıkamam… (Aslında aynı güneş sisteminde olsak da seninle olamam..)
7- Sorun senden değil, benden kaynaklanıyor.. (Sorun senden kaynaklanıyor..)
8- Şu sıralar kariyerime konsantreyim.. (İş yapmak bile seninle birlikte olmaktan daha ilginç..)
9- Sözlüm var.. (Seninle beraber olmaktansa her yalanı söylerim..)
10- Arkadaş kalalım.. (Benim yanımda ol da erkek arkadaşlarımın yaptıklarını anlatacak bir adamım olsun..)
 
ERKEĞİN KADINI REDDETME MASALLARI
1- Seni kız kardeşim gibi severim.. (ÇİRKİNSİN)
2- Aramızda bu kadar yaş farkı olmasaydı keşke.. (ÇİRKİNSİN)
3- Seni düşünemiyorum.. (ÇİRKİNSİN)
4- Hayatım, kafam şu anda karmakarışık.. (ÇİRKİNSİN)
5- Bir başkasını seviyorum.. (ÇİRKİNSİN)
6- Aynı iş yerinde çalıştığım biriyle çıkamam… (ÇİRKİNSİN)
7- Sorun senden değil, benden kaynaklanıyor.. (ÇİRKİNSİN)
8- Şu sıralar kariyerime konsantreyim.. (ÇİRKİNSİN)
9- Sözlüm var.. (ÇİRKİNSİN)
10- Arkadaş kalalım.. (ÇOK AMA ÇOK ÇİRKİNSİN!!)
Bu reddetmeler dışında kadınların hangi yaşta olurlarsa olsunlar hep bir beyaz atlı prens beklediklerini görüyorum ben bu programlarda. Bir adayı gördükten sonra illa ki bir diğer adayı da görmek istiyorlar.
“Ya o daha iyiyse?”
Kadınların müşkülpesentliğini ve meraklılığını anlatan ufak bir öyküyle bitirelim bugünkü yazımızı.
“Tatile çıkmış bir grup kız arkadaş beş yıldızlı bir otelin önünden geçerken bir an duraklarlar. Otelin kapısında; “Yalnızca bayanlar için…” yazan bir afiş asılıdır.Yanlarında eşleri ya da erkek arkadaşları olmadığı için bu otelde konaklamaya karar verirler.
Resepsiyondaki akıllara ziyan derecede yakışıklı genç bayanlara otelin “usulleri” üzerine küçük bir brifing verir: “Otelimiz beş katlıdır. Teker teker katları çıkın. Arzunuza hitap eden katta kalabilirsiniz. Hangi katta ne olduğunu açıklayan küçük tabelalar size yardımcı olacaktır. Yalnız dikkat edin, bir kez üst kata çıktınız mı bir daha bir alt kata inemezsiniz. “
Mükemmel adamın peşinde bizimkilerin içini bir heyecan kaplar. Bu epey ilginç bir tatil olacağa benziyordur. Hemen merdivenlere davranırlar.
Birinci kattaki tabelada; “Bu kattaki erkeklerin hepsi kısa boylu ve vasat tiplidir” yazmaktadır. Hep birlikte burun kıvırıp, ikinci kata doğru hareket ederler. Buradaki tabela da çok parlak şeyler vaat etmez: “Bu kattaki erkeklerin hepsi kısa boylu ve yakışıklıdır.”
Kadınlar elbette ki buna da bir omuz silkerler. Üçüncü kata geldiklerinde gözlerine üzerinde; “Bu kattaki erkeklerin hepsi uzun boylu ve vasat görünümlüdür” yazan tabela çarpar…
Doğal olarak dördüncü katta şanslarını dememeye karar verirler.
Nihayet karşılarına; “Bu kattaki erkeklerin hepsi uzun boylu ve yakışıklıdır” yazan ilan çıkar. Fakat yine de o galeyan içinde hala yukarıda bir kat daha kalmış olduğunu hatırlarlar…
Kısa ama yoğun bir istişare sonucu son katta şanslarını denemeye karar verirler. Öyle ya, sonuçta her çıktıkları kat bir öncekinden daha iyi bir “çeşit” vaat etmektedir. Heyecanla beşinci ve sonuncu kata tırmanırlar.
“Zirve”deki tabelada yazanları dehşet içinde okurlar:
“Burada erkek falan yok. Bu kat yalnızca kadınları memnun etmenin bir yolu olmadığını kanıtlamak amacıyla inşa edilmiştir…” “
Kendini mükemmel addedip de mükemmeli aramanın sonucu bazen işte böyle hayal kırıklığı olabiliyor.
Ya da bu beklentiler çerez tabağının dibinde en son kalan bir leblebiye ram olmakla nihayetlenebiliyor.
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.