Ergenekon ve Ordumuz

Gladio’yu ikinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte CIA
(Amerika Gizli Örgütü) ile anlaşan eski Naziler kurdu. Hedefi komünist
örgütlerdi. Soğuk savaş döneminde her NATO ülkesinde bir Gladio teşkilatı
kurdu.

            CIA,
Türkiye’yi sola teslim etmek istemiyordu.

            Gladio,
kontrgerilla yada Ergenekon adı neyse, bugün kamuoyunun kafasını karıştırmaya
devam ediyor.

            Ergenekon,
devlet içinde çeteleşmiş ve kişisel çıkar peşinde olan mafyadır.

            Bugün
Ergenekon adı altında hapse atılan aydınlar, akademisyenler, gazeteciler
hayatını bu devlete adamış, ATATÜRK ilkeleriyle yoğrulmuş Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) mensupları Ergenekoncu mudur? Kim, neden TSK mensuplarının bir
bölümünü bu örgüt içinde gösterme gayretindedir? Daha sonra değineceğim.

            Dinci-Liberal
ittifakına göre, Ergenekon salt bir çete değil, bir devlet örgütlenmesidir.
Kanunsuzluğunu TSK’den aldığı güçle yapmaktadır. Amacı darbe yaparak AKP’yi
yıkmaktır. Devletle, TSK’yla hesaplaşmadan bu sorunun ortadan kalkmayacağı
görüşündedirler.

            Türkiye’deki
tüm AKP muhaliflerine “Ergenekon çetesi” yaftası vuruldu. Kimdi bunlar? Bunlar;
Cumhuriyet mitinglerine katılanlar, Kemalistler, Atatürkçü Düşünce Derneği
(ADD), Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği darbeci yapıldı.

            Taraf
gazeteci yazarı Lale Sarı İbrahimoğlu’nun 14 Ocak 2009 tarihli makalesinin
başlığında “Ergenekon operasyonu A.B.D’nin isteği ile yapıldı” denmektedir.
Doğruluğuna ben de inanıyorum. Çünkü Taraf Gazetesi Amerika ile içli-dışlıdır.

            Sarıibrahimoğlu
yazısında  ABD’nin TÜRK Ordusu içindeki
Genel Kurmay eski başkanı emekli Orgeneral, İbrahim Kıvrıkoğlu ekibinden, son
derece rahatsız olduğunu ve bu ekibi tasfiye etmek istediğini ifade ediyor.

            Kentucky
Üniversitesi’nin ünlü Ortadoğu uzmanı Rober Olsan, çalışma raporunda, “ H.
Kıvrıkoğlu ile Gülen Cemaati’nin Kıvrıkoğlu görev süresi boyutunca çatışma
halinde olduğunu yazıyor.

            Ergenekon
operasyonu, Türk Ordusu içindeki ABD karşıtı eğilimlerin temizlenmesi için
yapılıyor ve bu temizlik TÜRKİYE için de geçerli.

            Slovenya,
Hırvatistan, Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan gibi renkli devrimlere sahne olan
ülkelerde de Ergenekon davaları var.

            Bu
ülkelerde de siyasi parti liderleri, askerler kanaat önderleri, gazeteciler,
bir gece sabaha karşı gözaltına alınıp tutuklandılar.

            Ardından
yandaş medyanın yayınları başladı: “Bunlar darbecidir”.

            “Sağlamlar
ve çürükler” aynı torba içine konuldu. Amaç kamuoyunu yönlendirmekti.

            Gelişmeler,
Türkiye’deki gibi değil mi?

            Gürcistan
devlet başkanı Şevardnadze kabinedeki genç bakanlara “Bölgemiz etnik ve dini
farklıklardan dolayı, bir dinamit kutusuna benzer aman dikkat” denmiştir.
Teşhisinde ne kadar haklı değil mi?

            ABD, dünyanın
en büyük siyasi-iktisadi ve askeri gücüdür. Türkiye, ABD’nin işine geldiği
zaman stratejik ortağıdır, öyleyse ABD ne derse yapılmalıdır. Afganistan ve
Irak’ta Türkiye ortak politika izlemelidir. George Soros “Türkiye’nin en büyük
ihracat kalemi MEHMETÇİK’tir” demişti. CİA Ortadoğu masası eski şefi Graham
Fuller de “Kemalizm öldü, Kemalizm’in sonunun gelmesinin iyi olduğunu
düşünüyorum. Halkın büyük bir parçası İslam için daha hürmet görmeyi, Osmanlı
tarihi ile kucaklaşmayı istiyor” demişti. Yazdığı raporunda Türkiye’nin yol
haritasını çizmişti. “Ilımlı İslam”. Amerika stratejisi bundan sonra bu çizgiye
çekildi.

            “Uygarlıklar
çatışması” kuramcısı Samuel P. Huntington da aynı tezi savunmuştu. “Türkiye,
İslam’ın Lideri olmalıdır.” Şu cümlesi de çok ilginç: “Demokrasinin mutlaka,
laikliğe dayanması gerekmez”!

            Hudson
Enstitüsü üyesi John Osullivan’ın şu cümlesi de çok ilginç: “Türkiye’nin
laiklik anlayışı artık değişmek zorunda ve bu değişimi garanti altına alıp
koruyacak bir ANAYASA gelmek zorunda…!”

            Acaba
bugün şiddetle değiştirilmek istenen ve acele edilen Anayasa bu öneriler ışığı
altında mı yapılmak isteniyor?

            Kemalizm’i
toprağı gömüp, ılımlı İslam’a sarılması istenen Türkiye’nin idari yönetimi
nasıl olacaktı?

            ABD, CİA
TÜRKİYE masası şefi Paul Hunze’nin raporunda; “Türkiye’yi Federalizm büyütecek,
İstanbul başkentli, Yakındoğu Federasyonu kurulabilir”.

            ABD’nin
emekli yarbayı Ralf Peters hiç sıkılmadan şunu yazabiliyor: “Türkiye’nin
sınırları Kan_Irk esasına göre yeniden çizilmelidir!”

            İşte Türkiye’yi
sevenler, Amerika’nın Türkiye’ye biçtiği elbise budur.

            ABD,
Türkiye’ye bu rolü biçti de, herkes bunu kabul etti mi? Tabi ki hayır.

            Türkiye,
Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğudaki ülkeleri gibi yapay ülke değildir.

            Ordu, 28
Şubat Kararları’yla bu tavrını gösterdi.

            Dönemin
Milli Egemenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’ın 7 Mart
2002’de Harp Akademileri Komutanlığı’nın “Türkiye’nin etrafında barış kuşağı
nasıl oluşturulur”, konulu sempozyumda yaptığı konuşma, TSK’nın tavrını
göstermiştir.

            Orgeneral
Kılınç’ın sözlerinden hemen sonra TSK karşıtı, psikolojik kampanyaya hız
verildi.

            Üst düzey
komutanların darbe hazırlığı içinde olduğu iddia edildi, ardından “Gazetecileri
fişleyen” sözde andaçlar ortaya çıkarıldı.

            Genel
Kurmay Başkanları Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve Orgeneral İlker Başbuğ için
karalama kampanyaları başlatıldı.

            TSK’da
kuvvet komutanlığı, ordu komutanlığı yapmış, emekli orgeneraller, Ergenekon
soruşturmasına dâhil edilip hücreye tıkıldı.

            G.K.
Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, “Ordu üzerinde psikolojik baskı yürütülüyor”
diyerek ordu lisanıyla durumu halka bildirdi.

            Çünkü,
ordumuz ABD’nin söylediği “Ulus devletin sonu gelmiştir!, Türk ordusu
dokunulmaz bir kurum değildir!, Türkiye’yi daha demokratik kılacak olan
Türklerin hayatında, devlet ve ordunun rolünü azaltmaya yarayacak reformlardır,
asıl mesele din özgürlüğüdür vs.” söylemlerine karşı çıktığı için yıpratılmak,
Ergenekon’un içine sokmak ve halkın sevgisinin azaltılması istenmektedir.

            Bu ordu
bağrımızdan çıkan ordudur. Bu devlet bizimdir.

            Türkiye
üzerinde oynanan oyunları dikkatle takip etmek, uyanık olmak, gereğinde tavır
koymak, bu ülkeyi seven her Türk vatandaşının görevidir.

            BİZİM
İKİNCİ BİR ÜLKEMİZ YOK.

 

            Not: Bu
yazımda Soner Yalçın’ın “Bu dinciler o Müslümanlara benzemiyor” kitabından
alıntılar yaptım. Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Türkiye üzerinde nasıl
oyunlar, oynandığı açıkça yazılmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.