Doyuyor muyuz? – Doyacak mıyız?

Bundan otuz, kırk yıl kadar önce dış ülkelerden gıda ürünü almayan yedi ülkeden biriydik.
Ne oldu da bu kadar zamanda insan yaşamının dört temel gıdasını  (Buğday, mısır, pirinç, soya) dış devletlerden alır duruma geldik.
            Anadolu’muz dünyanın en güzel iklim ve toprak yapısına sahip bir yerken; çarpık şehirleşme, uygun olmayan yerlere sanayi kurulması, tarımın şartlara ve arazi yapısına ters biçimde teşfik edilmesi gıda ürünlerinde verimin düşmesine neden oldu. Anadolu insanı dini vecibesi olan kurban bayramındaki kurbanlık hayvanını bile dış ülkelerden alır duruma geldi.
            Bugün dünyada 850 milyon insan açlık çekiyor. Yani yeryüzündeki 7 kişiden birisi aç.
            Dünyadaki açlığın nedenleri olarak; iklim değişikliği, hızlı nüfus artışı, küresel ısınma gibi nedenler gösteriliyor olsa da, asıl nedeni adaletsiz paylaşımda yatıyor.
            Küresel çapta iş yapan büyük şirketlerin tekelleşmesi ile küçük üreticilerin ellerindeki ürünlerin ucuza alınıp dünya pazarlarına yüksek fiyatlarla sunulması açlık sorununu tetikliyor.
            Eğer önümüzdeki yıllarda torunlarımızın açlıktan ölmesini istemiyorsak yerel gıda üretimine ve yerel gıda tüketimine çok önem vermeliyiz.
            Bugün Karacabey ve Türkiye çiftçisi, elde ettiği gıda ürünlerinin tohumlarında Amerika, İsrail ve Hollanda tohum şirketlerine bağımlıdır. Hayvancılıkta AB ülkelerine ve Amerika menşeyli ırklara bel bağlanmıştır.
            Yerli sığır ırklarının, koyun-keçi ırklarının resimleri dahi kitaplardan silinmiştir.
            1970’li yılların ünlü ABD’li politikacısı Henry Kissinger (Dışişleri Bakanı) dünya hakimiyeti konusunda şu fikrini açıklamıştır. “Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin.” diyerek dünya üzerindeki politikalarını açıkça ortaya koymuştur.
            Bir de son günlerde yurdumuzun sebze ambarı olan Karacabey’imizin başına otoyol belası sardırılmaya çalışılıyor. Otoyollar bir ülkenin geleceğinin bağrına vurulan hançerdir. Çünkü otoyollar genellikle ana gıdamız olan buğday ekilen arazilerden geçer. Oysa toprak yoksa, ekmekte olmaz.
            Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: AB ülkelerinde, otoyolların 500 metre sağına ve soluna çiğ olarak yenen meyve, sebze ve hayvan yemi olarak kullanılan bitkiler ektirilmez. Çünkü egsoz gazları ve asfalttan kopan küçük zerrecikler buralarda yetişen ürünlerde kanserojen oluşturduğu belirlenmiştir. Bu gıdaları tüketen insanlarda ve hayvanlarda kanser hastalıkları görülmüştür.
            Karacabey’den geçmesi düşünülen bu yol yüzlerce dekar tarım arazisini asfalt altında bırakacaktır. Bir santimetre kalınlıkta tarım yapılabilecek toprağın oluşması için 500 ile 1000 yıl gerekmektedir. Toprağın fabrikası yoktur. Onu biz insanoğlu üretemiyoruz.
            Aslında günümüzün sorunu açlık değildir. Günümüzün sorunu iştahın ve ihtirasın dizginlenmesidir. Bunun yolu ise iştahı kapatacak, ihtirası köreltecek kurumların ve sosya- politik sistemlerin kurulmasından geçecektir.            Sağlıklı, organik, GDO’suz, naylonsuz gıdalarla beslenmek dileğiyle.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.