Demokrasi

            Demokrasinin,
ülkemizde yerleşmiş uygulamaları ile literatürdeki tarifi, taban tabana zıt bir
görünüm arzetmektedir. Demokrasi nedir diye, kime sorsanız; alacağınız cevap ya
aynı veya birbirine çok yakın olacaktır.

            Halkın,
kendi kendisini yönetmeye muktedir olduğu bir yönetim biçimidir. Tarif çok
güzel, ya uygulama?  Çok  çok 
kötü.

            12 Eylül
Cuntası,1980 öncesi demokrasiyi beğenmedikleri için darbe yaptılar. TBMM’sini
ve siyasi partileri kapattılar. Umutlandık. Demokrasinin tüm organları ve
kuralları ile yeniden dizayn edileceğini bekleyeduralım derken; eskisine rahmet
okutacak bir anayasa ortaya kondu. Antidemokratik anayasanın yanında oylamaya
birde promosyon konuldu. Anayasa oylaması ile birlikte Kenan Evren’in de
Cumhurbaşkanı seçilmesi şart oluyordu. Darbenin sebeplerinden biri, TBMM’nin
Cumhurbaşkanı seçememesi idi. Zağar, anayasa oylaması ile bir çırpıda
cumhurbaşkanı seçiminin de halledilip, gelebilecek bir müdahaleyi bertaraf
etmeyi düşündüler.

            Darbenin
haklı ( ! ) sebeplerinden bir diğeri de, siyasi parti genel başkanlarının
sultası idi. Bu olumsuzluğun ortadan kaldırılacağının vaadi de, geniş halk
kitleleri arasında memnuniyetle karşılandı. Nasıl karşılanmasın ki, TBMM’de
gurubu bulunan dört siyasi partinin genel başkanları kabak tadı vermişlerdi.
Delege oyunları ile yapılan kongre ve kurultaylar neticesinde tekrar
seçiliyorlar ve adeta bir genel başkanlık terörü estiriyorlardı.

            Netice
itibariyle 12 Eylül Cuntası, yönetimi siyasilere devredip giderken, iki ucubeyi
de fırsatçılara miras bıraktı. Birisi siyasi partiler kanunu ve diğeri de seçim
kanunu. Özellikle de seçim kanunu.

            12 Eylül
öncesindeki seçim kanununda, milletvekili adayları, delege bazında yapılan ön
seçimler ile belirlenirdi. Parti genel merkezlerine ise, milletvekili sayısının
% 5’i kadar kontenjan tanınır idi. TBMM’deki üye sayısı 450 ise, genel
merkezlerin, merkez yoklaması ile tespit edebileceği aday sayısı ancak 23
olabilir idi. Halk bu usulü dahi, delege oyları ağır bastığı için  huzuru kalp ile kabullenemez idi.

            Peki,12
Eylül öncesi uygulamaları beğenmeyip darbe yapanlar nasıl bir seçim kanunu
yaptılar?

            Dünyanın
hiçbir ülkesinde olmayan % 10 seçim barajı. Buna bağlı olarak da il barajı ve
bölge barajları. Örneğin üç milletvekili seçilecek bir ilde , (A) partisi % 40
ve diğer partiler ise % 33’ün altında oy aldılar ise,üç milletvekilini de (A)
partisi çıkarıyor. 2002 seçimlerinde AKP % 35 oyla, TBMM’de % 68’lik bir
çoğunluk elde etti. Bu netice AKP’nin bir kusuru değil, seçim kanununun kusuru.

            Milletvekili
adaylarının merkez yoklaması ile tespiti. Son derece antidemokratik bir
uygulama. Parti genel merkezlerinde, parti genel başkanı ve çekirdek kadro,
kapalı kapılar arkasında 550 aday ismi, yedekleri ile birlikte tespit ediliyor.
Listelerin seçilebilecek sıralara da parti meclisi ve genel idare kurulu
üyelerinin adları yazılıyor ve listeler yetkili organların sözüm ona onayına
sunuluyor. Bu güne kadar,yetkili organlardan bir itiraz sesine tanık olmadım.

            Ondan
sonra da, haydi seçime gidiyoruz. Güldürmeyin kendinize. Ne seçimi? Yapılan,
kapalı kapılar arkasında yapılan alicengiz oyunlarının tasdikinden ve
meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir. Her işlem, genel başkan ve
çekirdek kadrosunun inisiyatifinde.

            Demokrasi
bu mudur?

            Üniversite
rektörlerinin seçimi, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi, Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu üyelerinin seçimi yapılan yasal düzenlemelere uygundur belki ama,
demokrasinin genel kurallarına uygun değildir kanısındayım. Cumhuriyet
kurulduğundan buyana, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi hep
engellendi. Gerekçe ise, halkın bu olgunluğa erişmemesi. Hadi halk
olgunlaşmadı, üniversite öğretim üyeleri, Anayasa Mahkemesi’ne, HSYK’ya üye
seçip gönderecek hakimlerde mi gerekli olgunluğa erişmedi?

            Gelişmiş
demokratik ülkelerde bırakın buralara yapılan seçimleri, bir hastanenin
başhekimi dahi, hastanede görevli 
doktorlar tarafından, kendi içlerinden 
seçilir.

            CHP, 12
Haziran 2011 tarihinde yapılması düşünülen milletvekili genel seçimlerinde;
milletvekili adaylarının önseçim ile tespit edileceğini bizzat Genel
Başkanları  tarafından deklare  etmiş bulunmaktadır. Ön seçimde, partiye
kayıtlı üyelerin oy kullanacağı ve hakim nezaretinde yapılacağı duyuruldu.

            Demokrasi
adına sevindirici bir gelişme. Dilerim, ön seçim uygulamaları partilerin
keyfiyetine bırakılmaz da, kanunda emredici düzenlemeler yapılır da, demokrasi
yolundaki engellerin bir kısmı ortadan kaldırılır temennisine bulunurken; CHP
Genel Başkanı’ndan  bu defa da
antidemokratik bir açıklama geldi.

            18 Aralık
2010 tarihinde yapılacak kurultayda, seçilecek parti meclisi üye listesinin
bizzat kendisi tarafından yapılacağını duyurdu. Madem listeyi tek başına sen
yapacaksın da, bini aşkın delegeyi bu kış kıyamette niçin Ankara’ya kadar
getirip yoracaksın.

            Delegenin
veya partiye kayıtlı üyenin inisiyatif sahibi olmadığı  bir faaliyetin başarıya ulaşması mümkün
olmamaktadır. Bırakın her düzenleme kendi mecrasında ilerlesin. Eninde sonunda
ideal gerçekleşir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.