Anadolu aydınlanmasından korkan yarasalar!

Yıllar önce, Kinyas Kartal’ın “Erivan’dan Van’a” adlı kitapta topladığı anılarını okumuştum.
Doğunun büyük toprak sahiplerinden, Demokrat Parti’nin kurucularından biri olan Kartal anılarında; Ermeniler’le yapılan savaşı, Bolşevik devrimi sonrasındaki gelişmeleri macera romanı gibi anlatmıştı.

O kitabın yayınından sonra olsa gerek, Kinyas Kartal’la bir söyleşi yapılmıştı.

1940 yılında kurulan ve köylerimize eğitim yoluyla uygarlık getirmeyi amaçlayan Köy Enstitüleri’ne ilişkin soruya verdiği yanıt çok dikkatimi çekmişti:

Köy enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı? Hayır. Beni babam Moskova Üniversitesi’nde okudu; komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu. Peki, karma eğitimden dolayı mı kapatıldı? Hayır. Bu da değil. Bütün dünyada okullar karma eğitim, kız erkek beraber okuyor. Peki ya neden? Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200′e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm, 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! Böyleyse, ‘benim harekete geçmem gerekir dedim’ ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim onları topladım. Bir de batıdan buldum Eskişehir’den Emin Sazak. Sonra Menderes’le pazarlığa gittik. (Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki; köy enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak’ın oyları sana. Kapatmazsan oy yok ve Menderes de 1950′de iktidara gelir gelmez köy enstitülerinin temelini sarsmaya başladı.”

***
Köy Enstitüleri’ne son noktayı Demokrat Parti koydu ama İsmet İnönü döneminde fiilen canına okundu.
Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na girmedi ama Köy Enstitüleri’ni kapatarak, cehaletle savaştan yenik düştü, faturası ülkemize ağır oldu.

Şunu biliyoruz… Osmanlı İmparatorluğu, sınırlarına kadar gittiği Avrupa’daki gelişmeleri göremedi ve sanayi devrimini ıskaladı.
Bundan dolayı sanayileşme bu topraklara geç girdi.
Cumhuriyetin başlangıç dönemlerinde nüfusun yüzde 75’inden fazlasını oluşturan köylü müthiş bir sefillik içindeydi, perişan haldeydi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ‘Yaban’ eserinde anlattığı perişan haldeki köy ve köylünün öyle bırakılması ülkenin gelişimini önlerdi.
Çünkü Cumhuriyet öncesinde halk ne doğru düzgün bir eğitim olanağına sahipti ne de üretim yapabiliyordu!
Toprağı işlemeyi, oradan ürün almayı bile bilmiyordu.
Onun için dedelerimiz açlık çekmiş, ekmek bulamamış, ağaç kabuklarını kemirmişlerdi.

***
İşte; bu durumun farkında olan ve kalkınmanın köylerden başlayacağını düşünen Atatürk Türkiye’sinin yöneticileri, Köy Enstitüleri’ni kurma kararı aldı. 17 Nisan 1940 tarihinde, İkinci Dünya Savaşı’nın en yoğun yaşandığı, milyonlarca Avrupalı’nın kan ve gözyaşı içinde olduğu bir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanmacı bakanı Hasan Ali Yücel ile İsmail Hakkı Tonguç öncülüğünde kuruldu bu okullar…

Amaç, köylüye bilgiyi, aydınlanmayı, ışığı, bilimi götürmekti.
Götürdüler de… Yaparak öğrendiler. Hem üretim yaptılar hem eğitim…Her bir Köy Enstitülü halk önderi olarak yetiştirildi.
İşte Kinyas Kartal gibilerin tahammül edemediği de bu oldu.
Cumhuriyetin devrimci ışıklarının aydınlatmaya başladığı köylerdeki gerek karma eğitim, gerek okulun öğrenci ve öğretmenlerinin ilerici – aydın tavırları yüzyılların karanlığı içinde bırakılan halkı rahatsız etti.
Köy Enstitüleri önce İnönü döneminde eğitimin dışına atıldı. Demokrat Parti’nin iktidarında 1954’te kapılarına kilit vuruldu.

Bilimin ışıklarının söndürüldüğü yıldır o yıl!
Türkiye ne yazık ki bir daha belini doğrultamadı, köyden kente yoğun göç nedeniyle kentlerimiz birer varoşa döndü.
Kentlerimiz çarpık yapılaştı, halk karanlığa gömüldü!

***
Siyasal iktidar bu dönemde “Dogmatik, hatta skolastik” düşüncelerin ezberletildiği okulların sayısını artırdı. Bundan dolayı Türkiye cehaletle savaşını kaybetmekle karşı karşıya geldi.
Ne yazık ki, salgın süreci ülkemizin daha da çoraklaşmasına yol açtı, bilimin ışığının son damlaları da kuraklığa feda ediliyor. Gençler ülkeden kaçmak istiyor, öğrenciler yurt dışında öğrenim görmek ve bir daha dönmemeyi düşünüyor.

****
Bu yazının dipnotu: İYİ Parti’de siyaset yapan Ünal Kılıç, Köy Enstitüsü mezunu babası Emekli Öğretmen Hüseyin Kılıç’ın anılarını gönderdi. Okuyup bitirmek üzereyim. Bu ülkenin mucizesi Köy Enstitüleri ve onun idealist öğretmenlerinden birinin Karacabey-Bayramdere için yaptıklarını gözlerim yaşararak okuyorum. Bir süre sonra sizinle paylaşacağım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.