8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu olsun

Tunç, kadınların dayanışma ve mücadele günü kutlu olsun
Eğitim-Sen Karacabey Temsilcisi Salih Tunç, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle yaptığı yazılı basın açıklamasında, kadınların toplum yaşamında sürekli ezildiğine dikkat çekti.
Kadın haklarının kazanılmasında verilen mücadelenin hatırlatılması için 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün özel bir yere sahip olduğunu belirten Tunç, “Nüfusun yarısını oluşturan kadınlar dünyanın her yerinde çalışıyor, üretiyor ve maddi-manevi değerlerin yaratılmasında yer alıyorlar. Yeryüzündeki işlerin büyük bölümünü onlar yapıyor ama emekleri görünmüyor; zenginliklerin çok azına kadınlar sahip. Aile içinde harcadıkları emek ve yaptıkları işler, cinsiyetlerinin doğal uzantısı olarak görülüyor; değer görmüyor.
Aile içinde görülmeyen ve değer verilmeyen bu emekleri, çalışma yaşamına hep 1-0 yenilgili başlamalarına neden oluyor. Kadınlar köyde kaşık düşmanı, evde saçı uzun aklı kısa, fabrikada vasıfsız işçi. Kadınların ezilmesinde ve sömürülmesinde ataerkillik ile kapitalist sömürü işbirliği halindedir. Birisinin güçsüzleştirdiği ve değersizleştirdiğini öteki daha çok sömürüyor.
Kadınlar küresel kapitalizmin yedek sanayi ordusunu oluşturuyor. En çok onlar işsiz kalıyor, Daha örgütsüz ve daha kötü koşullardaki işlerde, daha düşük ücretlerle çalışıyorlar. İşten en kolay onlar çıkarılıyor. Sendikalar en az onlara ulaşabiliyor.
Dünya halkları ve emekçiler yoksullaşıyor; yoksulluk kadınlaşıyor. Ekonomiler büyüyor ama istihdam daralıyor. Eğitim ve sağlık birer hak olmaktan çıkartılıyor, istihdam güvencesizleştiriliyor, esnekleştiriliyor; kamu harcamaları kesiliyor; emekçi sınıf1arın asırlar süren mücadelelerle elde ettikleri kazanımlar aşındırılıyor. Eğitim, sağlık, insanca yaşama, geleceğe güvenle bakma, çalışma ve refah hakkını bütün yoksullar ve emekçiler yitiriyorlar ama onların içinde de en çok kadınlar yitiriyor.
Dünya genelinde dinsel tutuculuk, milliyetçilik ve savaşlar bütün toplumsal kesimlerle verdiği zararın yanı sıra kadınların yaşamını ayrıca çekilmez hale getiriyor. Türkiye’nin gündemini kilitleyen türban tartışmasında olduğu gibi, siyasal çatışmalar kadınların bedenleri üzerinden yürütülüyor. Milliyetçilik kadınların bedenlerini savaş alanına çeviriyor. Ve savaşlar kadınların her dilden yaktıkları ağıtları çoğaltıyor.
Ülkemizde kadınlar eğitim hakkından daha az yararlanıyor. Çalışanların büyük bölümü hala tarım alanında ve ücretsiz aile işçisi statüsündedir. Kadınlar çalışmak isteseler dahi iş bulamıyorlar; işe girerken ve iş yerinde ayrımcılığa uğruyorlar. Kayıt dışı sektör kadın emeğinin sömürüsü üzerinde yükseliyor. Kadın istihdamının en yüksek olduğu kamuda çalışanların büyük bölümü alt kademelerde, düşük statülü işlerde yığılmışlardır. Kamudaki her yüz yöneticiden sadece birisi kadındır. Kamunun tasfiyesini ve istihdamı esnekleştirmeyi getirecek olan Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası ve Personel Rejimi Yasa tasarıları bu tablonun daha da bozulmasına yol açacaktır.
Türkiye’de artan muhafazakarlık, kadınların hak ve özgürlüklerini tehdit ediyor.
Siyasal çatışmaların sembolüne dönüştürülen türban/başörtüsü konusu, ülkeyi de yeni bir kutuplaşma ve gerilimin eşiğine getirmiştir. Gelişen milliyetçilik, ataerkil nefret kültürü ile birlikte şiddeti gündelik hayat içinde de yaygınlaştırıyor. Artık demokratik ve barışçıl yollardan çözüm bulunma zamanı gelmiş de geçmekte olan Kürt sorununun halen operasyonlarla çözülmeye çalışılması, ülkemizi başka bir açmaza doğru sürüklemektedir.
Emeği, barışı, özgürlüğü ve eşitliği savunan kadınlar olarak tüm bunlara hayır diyoruz.
Ataerkilliğe, eşitsizliğe, kapitalist sömürüye, milliyetçiliğe ve savaşlara son!
Novamed işçisi kadınların mücadelesi, kadın direnişinin ve örgütlü kadın gücünün en yakın tarihli göstergesi olmuştur. Barış içinde, eşit ve özgürce yaşamak istiyoruz ve örgütlenirsek bunu başaracak gücümüz olduğunu biliyoruz” dedi.
Eğitim ve bilim emekçisi kadınların taleplerini de sıralayan Salih Tunç, şu görüşlere yer verdi.
“Tüm çalışanlar, iş güvencesine, eşit ve adil ücrete ve sosyal güvenlik hakkına kavuşmalıdır.
Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı tanınmalıdır.
Sağlık ve eğitim ticarileştirilmemeli, ücretsiz ve kolay ulaşılabilir olmalıdır.
Öğretmenlik mesleğinin gereken saygınlığı kazanması için ILA ve UNESCO tarafından hazırlanan, ülkemiz tarafından da onaylanan “Öğretmenin Statüsü Tavsiyesi”nde yer alan ilkeler hayata geçirilmelidir.
Sözleşmeli, kısmi zamanlı geçici öğreticilik ve ücretli öğretmenlik gibi uygulamalara son verilmeli, öğretmenler kadrolu olarak istihdam edilmeli, öğretmenleri kariyer basamaklarına göre ücretlendirmek yerine, kıdem esasına göre ücretlendirmeye geçilmelidir.
Bu hayata geçirilene değin de ücretli ve sözleşmeli öğretmenlerin statülerine, özlük haklarını, ücretlerine ilişkin net, anlaşılır ve her yerde eşit bir şekilde uygulanabilir düzenlemeler yapılmalı ve bu konudaki belirsizliğe ve karmaşaya son verilmelidir.
Eğitim sistemi yeniden düzenlenerek dershanelere son verilmelidir. Bu gerçekleştirilinceye kadar dershaneler istihdam koşulları açısından Milli Eğitim Bakanlığının yanı sıra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca da sıkı bir şekilde denetlenmelidir. Sigortasız çalıştırma, borç senedi imzalatma, işe başlarken tarihsiz istifa dilekçesi yazdırma uygulamaları karşısında cezai müeyyideler hayata geçirilmelidir.
Doğumdan dolayı ücretsiz izne ayrılan kamu çalışanı kadınların, izinde geçen süreleri emekli kesenekleri devlet tarafından ödenmeli ve emeklilikten sayılmalıdır.
Bakım işleri kamusallaşmalı ve “ebeveyn izni” için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
İşyerinde cinsel tacize karşı koruyucu tedbirler alınmalı ve yasal yaptırımların uygulanmasında mağdurun şikayeti yeterli olmalıdır.
ILA’nun “Aile Sorumlulukları Olan Kadın ve Erkek işçilere Fırsat Ve Davranış Eşitliği Sağlanması”na ilişkin 156 sayılı sözleşmesi ülkemiz tarafından onaylanmalıdır.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.