Üç buçukla dört arası

Hangi iş yerine girsem karşımda bir yazı…’sigara içilmez’,’veresiye teklif edilmez’… Geçen gün aykırı bir tane buldum: Küçük beyinler kişileri, ortalar olayları, büyükler ise sistemleri tartışır. Birden bu toprağın en ağır ekini eski bir balyoz gibi vurdu yüzüme… Eflatun, Mevlana, Nasrettin hoca bir çırpıda sardı beni… Hacivat-Karagöz kayıp, komşumuz yunanlılar sahiplenmiş. Olsun bir oyun eder döner dedim. Der demez utandım. Çünkü eleştiri ve duyumsama bin yıllarca mayalanmış suyuma, üflenmiş havama, serpilmiş toprağıma… Ve ben demişim ki: bakar Hacivat-Karagöz başlarının çaresine. Işık içinde yatsınlar onlar dönülmez bir yola gittiler. Birçok değerde babalar gibi satışta artık bu toprakta. Ya ben niye doğmuşum? Bu ülkenin aydını var(!), bakanı var(!), başbakanı, cumhurbaşkanı var(!)onlar halleder mi diyeyim, yoksa haberleri yoktur da olan bitenlerden ben mi ileteyim? Koca Bursa Nutku’nda büyük önderin bahsettiği değerlerine sahip çıkan ve onları korumak için o var, bu var demeyip göreve koyulan-koyulması gereken devrimci Türk genci ben değil miyim? Biz değil miyiz?
‘Ben mi? Biz mi?’ demişti İlhan SELÇUK. Biz efendim biz… Değerlerini sattıran, bize bile sahip çıkmayan biz. Sabaha karşı 4.30’da karanlığın gözaltına alınan biz ve yasalarımız çelikliğince yaptığımız ‘istenilen istasyonda inilebilen’ demokrasimiz. Bütün sahip olduğumuz bu ve bugün sadece birilerini tartışmaktan ibaret ithal rafineri felsefemiz.
Oysa yerli malı kimin(di)? Hava da kurşun gibi ağır. Biraz daha düşünürsen utancımdan çıkıp bağıracağım sokak sokak:’Yetişin! Yetişin!’Nasrettin hoca da bağırmış böyle. Toplanıp başına sormuş halk: n’oldu hoca? ‘altınlarımı çaldırdım’ demiş hoca. Kalabalıktan biri atılmış: nasıl diye. ‘Çarşıya çıkmıştım öğlen kapıyı açık unutmuşum. Hırsız gelip yastık altındaki altınları çalmış’ demiş hoca. Ahaliden de bir dünya fırça yemiş.
-ya hoca kapı açık unutulur mu?
-altın yastık altına konur mu?
-sende hiç akıl yok mu?
-durun demiş hoca ‘ey ahali bu hırsızın hiç mi suçu yok yahu?’
Yurdum bu hale gelene dek ne yaptık diyoruz belki ama yapanlar iyi yapmışlar ki hala onlar millet iradesi, baş tacı. Ayşe hatunun dediği gibi mi iş ‘iden eyi idmiş küfrü'(eden iyi etmiş küfrü)
Düşünürken tarihten bir not düştü, manşetlere: hitler de %40’tan çok oy almıştı. Hatta o partisinin başkanlık seçiminde sadece bir oy ile baskın çıkmıştı rakibine. İyi faydalanmıştı demokrasiden. 55 milyon insan canına çıktı faturası. Haider de Mussolini de demokrasiyle seçilmişti. Artık yasalar kimine demokrasinin dikenli teli kimine güven ağı. Arkanda milyonlarda olsa hitler gibi, yaptığın suçsa cezası da yasalarda belli. Bizdeki yasayla 4’ü anti-laik, 4’etnikçi olmak üzere diğerleri de genel kurullarını zamanında toplamadığı ve mal varlığını ilgili makamlara iletmediği vb. sebeplerinden 24 teknik sorunlu parti kapatıldı. Böyle sorumsuz ithal bir felsefenin olduğu ülkemizde parti mezarlığı da doğal bir gereksinim oluyor galiba.
Sorumluluğun farkındakiler olarak biz güzel günlere emin adımlarla gidiyoruz. Yinede kimilerinin gözleri var görmez, kulakları var duymaz, anayasaları var dokunulmaz. Belli ki bir şeylere gebeler. Aşeriyorlar. Sonra yumurta kapıya geliyor. Yok, yasa çıkaralım, yok uzlaşalım, yok referandum. Atatürk devrinin göreceli filozofu şair neyzen Tevfik ne güzel bir felsefe taşımış onlara ve bize:
‘Hayat 3 buçukla dört arasındadır. Ya üç buçuk atarsın ya da dörtdörtlük yaşarsın.’
İlhan SELÇUK, Türkiye’dir ve dört buçuktan sonra gözaltına alınmıştır. Herkese dörtdörtlük bir hayat dileğiyle…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.