Türk Devrimi’nin Yol Açtığı 1930 Ruhu

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

“Meltem” Gazetesi’nin değerli okuyucuları, düzenli olmasa da, bundan böyle haftada bir defa sizlerle düşüncelerimi paylaşacağım.
Geçen hafta, 1930 Ruhunun Canlandırılmasında Azınlıkların Rolü başlıklı yazım ile sizlere seslendim. Bu yazımda, Türk Devrimi’nin yol açtığı 1930 ruhu üzerinde duracağım.
Türk Devrimi’nin askerî evresi öncesinde, Osmanlı Devleti açıklanabilir nedenler yüzünden sanayileşme konusunda başarılı olamayınca sonunda emperyalizmin yarı-sömürgesi haline geldi. Emperyalizme ekonomik ve siyasal bağımlılık nedeniyle İmparatorluk topraklarını koruyamaz duruma düştü. Birbiri ardına gelen toprak kayıplarının en öldürücüsü Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin yol açtığı gelişmeler oldu. İstanbul’daki Osmanlı Hükümeti İmparatorluk topraklarının paylaşıldığı Sevr Andlaşması’nı kabul etti ve imzaladı.
Antlaşma’nın daha imzaları kurumadan emperyalist Devletler paylarına düşen toprakları askerî olarak işgal etti. “Megali İdea (Büyük Ülkü)” düşüncesinin ateşli taraftarı Venizelos İngiliz emperyalizminin hizmetinde Yunan askerinin İzmir’e çıkmasına öncülük etti. Ancak, Türkiye halkı işgale boyun eğmedi. Mustafa Kemal önderliğinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti öncülüğünde silahlı anti-emperyalisk Milli Kurtuluş Savaşını zaferler sonuçlandırdı. Türk Devrimi’nin askerî evresinin ardından Devrimin barış koşullarında devam ettirilmesi süreci başladı. Lozan Barış Antlaşması yapıldı.
Devrimin barış koşullarında devam ettirildiği tek parti döneminin sosyo-ekonomik, eğitimsel, dinsel koşularını ana hatlarıyla hatırlayalım.
Nüfusun ezici çoğunluğu tarım sektöründe. Ağalık ilişkileri egemen. Cılız denecek bir sanayi. Eğitim düzeyi, okuma-yazma oranı çok düşük. Bunun doğal sonucu olan dinsel bilgisizlik ve bağnazlık yaygın. Yeni Türkiye topyekûn bir kalkınma gayreti içinde. İzmir İktisat Kongresi’nde, özel ve devlet sektöründen oluşan devletçi karma-modeli benimsendi.
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki yıllarda devletçi karma-ekonomi politikası özel sektörü öncelikleyen bir anlayış içinde uygulandı. Ancak halkın ve ülkenin ihtiyaçları yeterince karşılanamadı. 1929 dünya ekonomik bunalımı da patlak verince, 1930’dan itibaren ekonomide devletçilik anlayışı öncelik ve ağırlık kazandı. Kısa zamanda büyük işler başarıldı. İç politikada meydana gelen bu olumlu gelişmelerin genç Cumhuriyet’in dış politikasına da etkisi oldu. Türk Devrimi’nin tarihsel işlevi olan, “Yurtta barış, dünyada barış!” yolunda, başta komşu ülkeler olmak üzere bir çok ülke ile karşılıkçı çıkar ve saygıya dayanan onurlu dostluklar ve ilişkiler geliştirildi.
Emperyalizmin hizmetine girmenin ne gibi yıkımlara yol açtığını tecrübelerle yaşamış olan Venizelos, 27-30 Ekim 1930 tarihlerinde Ankara’yı ziyaret etti. 30 Ekim günü iki ülke arasında üç belge imzalandı. Bunlardan “Oturma-Ticaret ve Denizcilik Sözleşmesi” iki ülke arasında “Ortak Pazar” ilişkileri kurulmasını öngörüyor ve özünde anti-emperyalist bir içerik taşıyordu.
Bu kapsamda Yunanistan’dan İstanbul ili ağırlıklı olmak üzere 15 bin Yunan yurttaşı Türkiye’ye geldi. Ticaret, sanayi ve değişik mesleklerde faaliyet gösterdiler. Türkiye’den Yunanistan’a sadece altı Türk yurttaşı gitti. Sözkonu “Ortak Pazar” koşullarından daha fazla yararlanan Yunan tarafı oluyorduysa da, bu sıkı işbirliği her iki ülke için tarihsel önem taşıyordu. Örneğin, Atatürk ile Venizelos tarafından 1930’da temeli atılmış olan Türk-Yunan dostluk ve sıkı işbirliği, “Balkan Antantı”nın temelini oluşturdu.
Özetle söylemek gerekirse, Türk Devrimi’nin; askerî, siyasal ve ekonomik başarıları, Türk-Yunan ilişkilerine tarihsel bir boyut kazandıran 1930 ruhunun doğmasına yol açtı diyebiliriz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.