Türban bahane
Türban bahane
Karacabey’i geziyorum. Her geçen gün artan türbanlı bayanları ve genç kızları görüyorum. Türbanlarını muhtelif bir şekilde bağlıyorlar ve bu bağlamanında anlamı var.
Çünkü onlara bağlı oldukları tarikat direktif veriyor.
1999 genel seçimleriydi. Yalova’dan, Karacabey’e geliyorum. Hürriyet semtinde mezarlık yanındaki yoldan geçiyorum. Yolda kara çarşaf giymiş kadınlar, kucaklarında 1-3 yaş arası çocuklar var. Başları yeşil bant bağlanmış Arap harfleri ile bir şeyler yazılmış. Saadet Partisi mitinginden geliyorlardı. Ürperdim, “TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR” dedim.
“Atatürk; ülkeyi yoktan var etmiş, düşman istilasından kurtarmış, Cumhuriyet’i kurmuş, laik sistemi benimsemiş bu ülke böylemi olmalıydı” diye düşündüm. Nerde kıyafet kanunu, nerde Cumhuriyet savcıları, siyasetçiler oy uğruna ülkeyi ne hale getiriyorlar? Yobazlara, softalara, tarikatlara, şıh’lara, şeyh’lere prim veriyorlar.
Analarımızı, bacılarımızı görüyordum. Şimdi azaldılar. Mantolarını giymişler, baş örtülerini, eşarplarını başlarına bağlamışlar, hanım, hanımcık gezmeye ve alışverişe gidiyorlar. Ne kadar saygın insanlar. Benim onlara karşı saygım sonsuzdur.
Şimdi görüyorum, ayağında düşük belli kot pantolon, üstünde kısa bluz, başı türbanlı, saçının teli görünmesin diye alnına bant da bağlamış. 1112 yaşında olanlarda var daha sübyen, daha çocuk, sokakta kaydırak oynuyorlar. Kim bağlattırıyor bunları, dini istismar edenler kim? Din üzerinden siyaset yapanları Allah’ta affetmeyecektir.
Allah, Kuran-ı Kerimde ”Ey insanlar örtününüz” diyor. Yani ben sana akıl verdim, izan verdim,canlıların bütün yetenekleri senin. “Sen bir hayvan gibi olamazsın, bütün organları, açık gezemesin” diyor. Saçını ört diyor mu? Böyle bir emir var mı? Ama o siyasiler var ya, o siyasiler, oy avcıları, din istismarcıları, yobazlar, okullara da siyaseti sokan “imam hatipler bizim arka bahçemizdir” diyen ve onun tedrisinden geçen “kadının baş örtüsüne karışma” diyen, dindar Cumhurbaşkanı seçeceğiz” diyen, sanki bu güne kadar gelen Cumhurbaşkanı dinsizdi. Siyasi simge olarak kullandığı türbanı, kamufle etmeye kalkan, takiyye yapan, medeniyetten nasibini alamayanlar sizler için söylenecek, çok söz var ama…
Amerika, Türkiye’yi ılımlı İslam olarak tanımlıyor, öyle siyasi partilere de sıcak bakıyor. Amerika, İran ve Afganistan’a da ılımlı İslam yönetimini soktu. İran Cumhurbaşkanı, yaşlanmış bayan öğretmeninin elini öptü diye, İran’da ortalık ayağa kalktı. Neymiş “yabancı bayan eli tutulmazmış.“ Yobazlara bak, bir insan, anne ve babasından sonra en fazla saygı duyduğu insanlardan bir tanesi de öğretmenidir.
Afganistan’daki Taliban örgütü ise, bayanların babası, erkek kardeşi, kocası olmadan sokağa çıkmasını yasakladı. Taliban için kadın; bir eşya, bir mal, o insan değil, yüzünde peçe, çalışmak değil, sokağa çıkmak bile yasak. Bizden bir ulemada, “kadınların çalışmasına gerek yok”, anne, baba, kardeşi, kocası bakar diye fetva vermişti. Bizim Başbakanımızda ulemaları çok sever, Avrupa insan hakları mahkemesi, türban konusundaki kararları beğenmemiş. “Onlar bu işten ne anlar, ulemaya sormak lazım” dememiş miydi?
Bizde de şeriat rejimini isteyenler var. İran ve Afganistan Taliban yönetimi gibi, yönetime hayran olanlar var. İşte bu şeriatçılar, bizim kızlarımızın, kadınlarımızın başını ama para ile, ama beyinlerini yıkayarak türban ile bağlatmaktadırlar. Dikkat edin bayanlar türban birinci merhaledir, ikinci merhalede peçe bağlanacaktır. Türbanlılarla konuştuğumda “inancımdan dolayı bağlıyorum” diye hep aynı sözü söylüyorlar. Aslında tarikat liderlerinden aldıkları talimat böyle.
Kadınlarımıza, ucube gibi bir kıyafet giydirmiyorlar. Manto değil, çarşaf değil, ferace değil, boyları uzun yere sürtüyor, yollardaki hayvan pisliklerini temizliyor. Yağmur yağdığında dizlerine kadar ıslanıyorlar. Nedir bunlar Allah aşkına?
Affınıza sığınarak bir iki olayı açıklayacağım, ifadelerim kaba kaçacağı için öncelikle özür diliyorum.
Gecen günlerde gördüğüm, güzel biri bayan başı türbanlı, üstünde kolsuz bluz, altında daracık pantolon, bütün vücut hatları meydanda, erkekler bu kadının saçından mı tahrik olur, yoksa vücudundan mı? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
Bu yazıyı yazdıran olayı iki gün önce yaşadım. Bayan arabanın direksiyonunda başında türban arabanın içi erkek ve bayan dolu. Arabanın bagajında şişme bot, belli ki deniz kenarından geliyorlar. İnsanlardan uzakta bir yer de denize girmişler. Direksiyondaki bayanın başı sıkma baş (türbanlı) ama etek giymiş oturunca baldırlarının yarısı meydanda. Belli ki yobazlardan talimat almış. Baldırın görünse de sakın ha saçının tek teli dahi görünmesin.
Bir yıl evveldi. Bir yakınım karı koca hacca gidiyorlardı. Uğurlama ziyareti için evlerine eşimle beraber gittik. Evin kızı 15 yaşında, ben 65 yaşındayım. Elimi öpmedi. Karşıdan ”Hoş geldiniz dedi. Bursa’da aynı semtte otursak, Allah göstermesin, başlarına bir şey gelse, bana koşacak. Belki dede bize yardım eder misin diyecek. Bilemiyorum hangi tarikattan şıh’ları, şeyh’leri her halde onlara, “Sakın erkek eli tutmayın, nikâh düşer” diyorlar. O yobaz şıh’lar, şeyh’ler var ya, onar hiçbir iş yapmazlar, vücutları ve beyinleri sadece uçkur altını düşünürler. Örf ve adet bilmezler. Görevleri müritlerinin beyinlerini yıkamaktır.
Kalk ATAM kalk, gör Türkiye’yi ne hale getirdiler.