Son Perde inmeden

BİRİNCİ PERDE
Sinir oluyorlar biliyorum.
Kendileri gibi olmayan herkese sinir oluyorlar.
Sinir olmakla kalmayıp kinleniyorlar.
Kinlendikçe nefretle doluyorlar.
Nefretleri öyle hâl alıyor ki karşılarına çıkan herhangi birine kusuveriyorlar içlerinde biriken irini.
Bir tokat aşkediveriyorlar ulu orta, ya da bir yumruk, üzerine birkaç da tekme.
Bir zamanlar İzmir’de sahildeki taşlarda oturmuş sohbet eden kızların saçlarını çekiştirip yerlere savuran polisler gibi hınç dolular.
Otobüsteki şort giymiş kadını tekmeleyerek otobüsten aşağıya atan adam gibi umursamazlar.
Minibüsteki duyma engelli bir gence beşi birden saldıran delikanlılar(!) gibi kahramanlar(!).
Yolda giden genç kızın suratına yumruk atan sakallı gibi utanmazlar.
Araç kullanmasını beğenmedikleri kadını evine kadar takip edip, araçtan inen kadına Allah yarattı demeden girişen kabadayılar gibi kanun tanımazlar.
Onlar; yaşlılara, kendi halindeki gençlere, özellikle de genç kızlara, hiçbiri olmazsa sokaktaki kediye köpeğe çıldırmış bir güçle çullanıyorlar buldukları yerde.
İçlerindeki sıkışmış enerjiyi nereye boşaltacaklarını şaşırmış halde serseri mayın gibi dolanıyorlar sokaklarda. Nerede ve kime patlayacakları hiç belli değil…

İKİNCİ PERDE
Yaşanan her olayda çevredekiler sus pus.
Her vakada herkes sinmiş.
Hepsinde müdahale eden yok.
Herkeste bir korku var.
“Ya bana da saldırırsa!”

Saldırmış da
Sözcü’den Tugay Sadayi’nin haberindeki iddialara göre, İstanbul Fatih’te darp edilen Moldovalı kadını kurtarmak isteyen 24 yaşındaki lisanslı futbolcu Yunus Emre İzol, kalbine aldığı bıçak darbeleri sonucu hayatını kaybetmiş. Olayda İzol’ün iki arkadaşı da yaralanmış. Yakalanan saldırganın alkollü olduğu öne sürülmüş.

ÜÇÜNCÜ PERDE
Bu olayların hepsinin sonucu yakalanan saldırganın salıverilmesiyle sonuçlanıyor.
Sosyal medyadan baskı gelince saldırgan tekrar içeriye alınıyor. Suratında yapış yapış sırıtmalarla girip çıkıyor içeriye.
Sonra? Sonrası bilinmiyor.
Üst üste o kadar çok vak’a yaşanıyor ki, geride kalanların akıbeti hemen unutuluyor.

İBRETLİK BİR KARAR
Geçtiğimiz günlerde görülen bir davada; 150’den fazla kadın sporcuyu uzun yıllarca taciz etmekle suçlanan ABD olimpik jimnastik takımının eski doktoru Larry Nassar’a 175 yıl hapis cezası verildi. 1998-2015 yılları arasında 3’ü 13 yaş altındaki toplam 7 genç kıza tıbbi tedavi uyguladığı sırada cinsel tacizde bulunduğu suçlamasını kabul eden Nassar, geçen yıl aralık ayında görülen üç davada 60 yıl hapis cezası almıştı.
Hakim Rosemarie Aquilina, mahkemede, “Sana ceza vermek benim için onur ve ayrıcalıktır. Yaşamın boyunca bir daha cezaevi dışında yürümeyi hak etmiyorsun. Senin ölüm fermanını imzaladım” dedi.

Ya biz cezaevi dışında yürümeyi hak etmeyenler için ne yapıyoruz?
Bir kereden bir şey olmaz deyip tacizciyi salıverince bir kerecilere gün doğurmuş olmuyor muyuz?
Bir kereler çoğalıyor böylece, bin kere oluyor.
Her biri bir değil, yüzlerce kişinin hayatını alt üst eden binlerce taciz yaşanıyor.
Saldırgan kafalar kendi anaları, bacıları, karıları, kızları gibi görmüyorlar kadınları. Hele de dışarıdaysa kadın, hele hele de açıksa, ona saldırılmasını caiz sayıyorlar.

SON PERDE İNMEDEN
Bu davranışların onaylandığını ve bu kişilerin sırtlarını sıvazlayanların çoğaldığını görmemize rağmen nasıl böyle sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşayabiliyoruz?
Biz de mi alışıyoruz yoksa bu vahşete?
Ses çıkarmak için sıranın bize gelmesini mi bekliyoruz?
Sağır mı olduk, kör mü olduk, kalpsiz mi olduk, basiretsiz mi olduk?
Çember gittikçe daralıyor, zaman gittikçe azalıyor, fark etmiyor muyuz?

Aklı selim her şeyin farkında.
Lakin ateşi körükleyenler de ne yaptıklarının farkında.
Aklı olmayanlar ise ne ne yaptıklarının, ne de nereye koştuklarının farkında.
Onlar bilmiyorlar ki bu ateş sonunda onları da yakacak ve ortada saldırılacak uygun kimse kalmayınca saldırganlar kendi analarının, bacılarının, karılarının, kızlarının kapısına dayanacak.
Bu kıyım içinde ne acı ki olan yine kadınlara olacak.

Daha geç olmadan, bir an önce en yüksek makamdan DUR denmeli bu gidişe.
Sırt sıvazlamak yerine kanunlar layıkıyla uygulanmalı. Verilen cezalar hem caydırıcı, hem de diğerlerine ibret olmalı. Bir yandan da kişisel özgürlükler gerekirse kafalara vura vura anlatılmalı.
Ancak o zaman yola gireriz belki.
Yoksa gittiğimiz bu yol yol değil…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.