Sel önünden kütük kapmak
Sel önünden kütük kapmak
Kamuoyu Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlendi. İktidardaki AKP, oyunu ustaca yürütmeye çalışıyor. Bu politika, bugüne ve AKP’ye özgü değil. Bildim bileli böyle geldi böyle gidiyor. Nereye bir başkan veya üye seçilmesi söz konusu olsa, aynı söylem: “Adayımızı erken açıklarsak yıpranır” Neden yıpransın canım? Yıpranmanın sebebi nedir? Hani siz muasır medeniyet seviyesine ulaşmaya çalışmıyor muydunuz? Batıda adaylar hep en son saatte mi açıklanıyor? Bakın Fransa’da Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyanlara. Seçimden iki yıl önce mertçe adaylığını açıkladılar ve seçim kampanyalarını merd-i merdane yürütüyorlar. Onların adayları zırh ile mi kaplanmış? Onlar niçin adaylarının yıpratılmasından korkmuyorlar? Sadece bizim insanlarımız -istisnasız- korkuyorlar? Bu korkaklığın temelinde şark kurnazlığı yatmaktadır. Etkin çevrelerin, etkin olmaktan çıkacağı korkusu yatmaktadır. Hepsinden önemlisi de halkın uyutulması ve toplumun içerisindeki kıratı düşük kişilerin vitrine çıkarılması amaçlanmaktadır. Herhangi bir seçim öncesi, kimin adı biraz ön plana çıksa, geçmişi hemen projektör altına alınmakta ve geçmişte yediği haltlar noksansız olarak kamuoyu önüne serilmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olarak, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün adı telaffuz edilecekti ki hemen istihbari veriler medyaya düştü “İzmir Valisi iken, kimleri nasıl fişlediği” açıklanıverdi. Bay Vecdi GÖNÜL’ün adı gündemden çekiliverdi. Ki, Bay Vecdi GÖNÜL’ün adı, bazı muhaliflerce bile itidal ile karşılanabilecek nitelikte idi. Neyse. Görüştüler, konuştular Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü aday gösterdiler. Bay Gül, 367 duvarına tosladı. Konu şimdi Anayasa Mahkemesi’nde. Anayasa Mah-kemesi’nden ne çıkarsa çıksın sonuç değişmeyecek. Bir yanda “Muhtıra” korkusu diğer taraftan “Çağlayan” baskısı. Büyük olasılıkla da “Geriye dön, marş marş” ve erken genel seçim. AKP’liler bu halk ezgisini hiç dinlememişler. “Bahçelerde saz olur, GÜL açılır yaz olur. Ben yârime GÜL demem GÜL’ün ömrü az olur” Neticeyi hep beraber göreceğiz. *** Yazımın Başında da belirttiğim gibi, kamuoyu Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmiş iken; bazıları sel önünden kütük kapmaya çalışmaktalar. Konu basına şöyle bir yarım ağızla taşındı ama Hükümetten açık bir “Evet” cevabı alınamadı. Herhalde olgunlaşması için, aşağı seviyede bir yerlere itelendi. Konu nedir diyeceksiniz? Açıklayayım: İşsizlik Sigortası Fonu adında bir fon kuruldu. Bir işyerinde çalışırken, herhangi bir sebepten dolayı işverence iş akdi feshedilen işçiye, bu fondan; asgari ücretin netinin yarısı kadar altı ay süre ile para ödenir. Amaç, işçinin yeni bir iş bulana kadar aç kalmamasıdır. İşsizlik sigortası Fonu’na işçinin sigorta primine esas olan ücretinin %2’si oranında prim kesilir. İşverence %3 ve Devletçe de %2 oranında fona ödemede bulunulur. Bir başka ifade ile fona, işçinin sigorta primine esas ücreti üzerinden toplam %7 oranında kesinti yapılır. Sözünü ettiğim fonda 2007 Şubat sonu itibariyle 24,783 Milyar YTL (Yirmi dört Milyar Yedi yüz seksen üç milyon YTL) prim birikmiş. Sizin anlayacağınız, fonda hatırı sayılır miktarda para birikmiş. İyi para. İşte bu para TOBB’nin dikkatini çekmiş. TOBB Başkanı Bay Rifat Hisarcıklıoğlu bu paranın, patronlara verilmesini talep etmektedir. Gerekçesi de çok masumane: “Efendim, işsizlik sigortası fonunda biriken bu para atıl durmasın, işadamlarına verilsin. İşadamları da bu parayı istihdam yaratacak sahalarda kullansın” Gördünüz mü? Kendileri için bir talepleri yok. İşsizlere, işyeri açmak için kullanacaklarını söylüyor. Bu da ayrı bir şark kurnazlığı. Bre muhteremler, genel bütçeden aldığınız teşvik primleri yetmedi mi? Garip ve işini kaybetmiş işçilerin geleceği için ihdas edilmiş bir fonda biriken paralara da mı göz diktiniz? Medyayı izliyorum da o günden bu güne hiçbir işçi kuruluşundan bir tepki yok. İşçi kuruluşları da mı işçi haklarını savunmaktan vazgeçti? Ey emekçiler, bir tek kulağınızın arkası kalmış, orası da halledilmeden tepkiniz koyun ve haklarınızı aramak için daha neyi bekliyorsunuz?