Patlama Noktası
Patlama Noktası
Bir ülkenin ekonomisi akşamdan sabaha pat diye batmaz. Bireylerin ekonomisi ile farklılıkları mevcuttur.
Bireyler ekonomik güçlüğe düştüklerinde, atadan kalan bazı birikimleri yoksa anında cartayı çekerler. Ama ülkelerin ekonomisi öyle hemen patlamaz ve de göz açıp kapayıncaya kadar batmaz.
Ülkelerin kullanılmayan kaynakları, kriz dönemlerinde devreye sokulur. Ülkemizde olduğu gibi, özelleştirme adı altında, atadan kalan değerler; yerli iş birlikçilerin yardımı ile yabancılara satılır. Ekonomi bir süre daha iyi yolda gibi gösterilir çeşitli çevrelere.
Halkın vergileri ile tesis olunmuş kamu iktisadi kuruluşları ve bu kuruluşlara ait değerlerin satışı o kadar şerefli(!) bir iş yapılıyormuş havasında yapılır ki; devletin televizyonlarından ve iş birlikçilerin televizyonlarından naklen yayınlanır. Hazırda olanı satmak marifetmiş gibi. Bilmezler ki, hazırı satmak marifet değil, yenisini yapıp da mevcutlara ilave etmek marifettir.
Özelleştirme adı altında yapılan servet satışlarının, üç kesime çıkar sağladığı ayan beyan ortadadır. Birinci grup serveti kapatan, ikinci grup satış işleminden pay alan iş birlikçi ve üçüncü grup da satışı gerçekleştiren iktidar sahipleri.
İktidar sahiplerinin çıkarı ne ola ki diyeceksiniz. En iyimser ifade ile, iktidarını ayakta tutmaya ve ekonominin güllük gülüstanlık olduğunu, geniş halk kitlelerine yutturmada kullanılır. Halk arasında ki söylentilere ise girmek istemiyorum.
Ülke ekonomisinin batmasını geciktiren ve aynı zamanda batmasını kolaylaştıran ikinci bir kaynak ülkeye giren sıcak paradır. Yönetimde bulunan iktidarlar buna sermaye girişi deseler de netice değişmez. Olay, sıcak pardır. Girer nemasını alır ve en ufak bir tehlike hissettiğinde; ipek kozasını delen böcek gibi ülkeyi terk eder.
Ülkeye giren sıcak para miktarı yetmiş beş milyar amerikan dolarıdır. Çoğunluğu İstanbul Menkul Değerler Borsası’da ve bir kısmı da hazine bonosunda. Tabi, reel faizin en yüksek olduğu ülkelerden biriyiz. Dünyadaki atıl sermaye, ülkemize girip rantını alıyor. Geniş halk kitlelerinin ürettiği değerler, sıcak paraya faiz olarak ödeniyor.
İktidar sahipleri tarafından yalnızca ihracat rakamları açıklanıyor, ithalat rakamları ise bir sır gibi gizlenmekte. İthalatımız, ihracatımızın elli milyar doların üzerindedir. Fakat nedense hep ihracat rakamları günlerce konuşulur, ithalat ise yok farz edilir. Bilmezler mi ki aradaki farkın dış ticaret açığı olduğunu.
Ekonomik göstergelerin en önemlilerinden birisi de cari açık rakamıdır. Ekonomi dünyasında ki makul açık, %3 ile %4’tür. Ülkemizdeki cari açık ise %12’lere dayanmıştır.
Sizi fazla sıkmayayım. Son bir gösterge olarak işsizliği ifade etmeden geçemeyeceğim. Kayıtlı işsizlik oranı %11’dir. İş bulma ümidini kaybedip, iş kurumuna baş vurmamış işsizleri ve tarımdaki işsizleri de ilave ettiğimizde, Türkiye’deki işsizlik oranı %20’lere dayanmaktadır.
Ülkeyi yönetenlerin ağızlarından düşürmedikleri tek konu ise “Ekonomik İstikrar “. Döviz kurlarının düşük tutulmasıyla övünülüyor. Bilmiyorlar mı ki, faiz oranları yüksek tutulduğunda, ülkeye döviz girişi hızlanır. Kurlarda aynı seviyede kalır ve hatta daha düşük seviyelere iner.
Ekonomi, iktidar sahiplerinin ifade ettiği kadar iyi ve istikrarlı ise, niçin Kasım’daki seçimi 22Temmuz’a aldılar? Çünkü,
-Satılacak devlet malı kalmadı.
-Sıcak para hat safhaya ulaştı.
-Faizlerin yükseltilmesi dengeleri alt üst edecek.
-Cari açık hat safhada.
-İşsizlik aldı başını gidiyor.
-Dış ticaret açığı gittikçe büyüyor.
İşte onun için erken seçim kararı alındı. Ekonomi patlamadan, yeni iktidarın kucağına bırakacaklar. Sonrada ortaya çıkıp ”gördünüz mü ekonomiyi ne hale getirdiler” türünden nutuk atacaklar.
Acaba ne kadar inandırıcı olabilirler?