Okumazsan, Okutmazsan, Kitabı Yasaklarsan…

Bir toplum özgürlüklerini genişletme uğruna verilen mücadelelerle gelişir, ilerler. Özgürlük adı altında, insanlığın gelişimine, aklın özgürleşmesine, düşünce özgürlüğüne saldırının adı, özgürlük olamaz. Olsa olsa gönüllü olarak pranga takmak olur.
12 Eylül darbesinden bu yana, örgütlenme ve düşünce özgürlüğüne her türlü saldırı yapılıp baskı uygulanırken, düşünceye ve aklın özgürleşmesine her türlü saldırının önü açıldı. Aydınlarımız katledildi. 15 yılını aşan AKP iktidarı boyunca da aklımızın alamayacağı düşünceler, savunulmanın ötesine geçip eyleme dönüştü.
Kendi ellerimizle yarattığımız bu günlere artık çok şaşırıyoruz. Bizler de bu şaşkınlara şaşırıyoruz. Kadına şiddet, sokak ortasında işlenen cinayetler, tacizler, 9 yaşındaki kızlarla evlenmenin savunulması, ensest ilişkileri normal kabul eden “din” adamları, sayısız yarı çıplak kadınla dans eden tarikat şefleri, porno kasetleri açığa çıkan sakallı cemaat sözcüleri her gün TV kanallarında ya da internet sayfalarında boy gösteriyor.
Şiddeti savunan İçişleri “nazırı” TV ekranlarında iktidarları süresince uyuşturucudan ölen insan sayısının nasıl arttığını, artış sayısını artık vermek istemediğini söylüyor. TV kanallarındaki bu haberler arasında toplumsal cehalet durumumuzu gösteren okuma ile ilgili istatistiki bilgileri ise göremiyoruz.
Her fırsatta halkımızın yüzde 99’unun İslam inancında olduğunu söylerken, kutsal kitabın “oku” sözcüğü ile başladığını da görmezden geliyoruz. İstatistiki rakamları siyasal iktidarın isteklerine göre değiştirdiği iddia edilen TÜİK, (Türkiye İstatistik Kurumu) ülkemizdeki yurttaşların ne kadar okuduklarına ilişkin rakamları açıkladı. Tablo gerçekten içler acısı.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de geçtiğimiz yıl 50 binin üzerinde kitap basıldı. Fakat raporlara göre Türkiye, dünya sıralamasında en fazla kitap okuyan ülkeler arasında son sıralarda. Kitap basım oranı artsa da okuma oranı hâlâ yetersiz. Araştırmaya göre Türkiye’de kişi başına 8.4 kitap düşerken, kitap okumaya ayrılan süre günde ortalama 1 dakika. Buna karşılık günde ortalama 6 saat televizyon izleniyor, 3 saat internete bağlanmak için ayrılıyor.
Oysa, İngiltere ve Fransa’da toplumun yüzde 21’i, Japonya’nın yüzde 14′ü, İspanya’nın yüzde 9’u düzenli kitap okurken, ne yazık ki Türkiye’de yalnızca on binde 1 kişi kitap okuyor.
Araştırmacılara göre, çocuklara kitap hediye edilmesinde Türkiye, 180 ülke içinde 140’ncı sırada yer alıyor. Genç nüfusun ağırlıklı olduğu Türkiye’de kişi başına 8.4 kitap düşüyor. Kitap okumaya ayırdığımız süre günde ortalama sadece 1 dakika. Buna karşılık TV izlemeye ortalama 6 saat, internete bağlanmaya ise 3 saat ayırıyoruz. Türkiye’de ihtiyaç maddeleri sıralamasında kitap, 235’inci sırada yer alıyor.
Acı gerçeğimiz bu…
Asgari ücretlilerin ve emeklilerin kitaba para ayıramadığı, babaların kahvehanelerde oyun ile vakit geçirdiği, annelerin uyduruk ve yoz TV dizilerinden başlarını kaldıramadığı evlerde çocuklarımızın kitap okumalarını bekliyoruz. Buna bir de yıllarca kitap okuyanlara kötü gözle bakıldığı, kitabın suç aleti olarak gazete sayfalarında TV ekranlarında gösterildiği, yazarların binlerce yıllık hapis cezası istemleriyle yargılandığı, cezaevlerine doldurulduğu, hatta işkence ile öldürüldüğü yakın tarihimizi de eklediğimizde genç nesillere okuma alışkanlığını nasıl aşılayacağımız üzerine kafa yormak “abesle iştigal” oluyor.
Her ne kadar ülkemizde yeni basılan kitap sayısının 50 binin üzerinde olduğu söylense de ders kitapları dışında basılan yeni kitapların büyük çoğunluğunun hurafelerle dolu ya da yozlaşmış kültürün eseri olduğunu da üzülerek görebiliyoruz.
Kitap okumazsan, okutmazsan, kitabı yasaklar, yazarları cezaevine doldurursan olacağı budur.
Yine de umutluyuz. Türkiye sonsuza kadar bu karanlığın esiri olmayacak. Kendi ışığını yakarak yolunu aydınlatacak

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.