Nerede kalmıştık?

Nerede kalmıştık?
Bundan 12 yıl önce Gazetemiz Meltem’de yayımlanan yazımı tekrarlamak zorunda kaldım. O günlerdeki yapmış olduğum değerlendirmeler ne yazık ki hala gündemi oluşturmakta.
Keşke yazımdan dolayı haklı çıkmasaydım.
Atatürk’ü anma törenlerinde 32 yıldır (Şimdi 44 yıl oluyor) gördüğüm ve izlediğim şu oldu: Atatürk’ün doğumu, yeri, okul hayatı, ailesi, askeri okul yaşamı, askerliği, yurttan düşmanı kovuşu, Cumhuriyeti ilanı ve kısaca devrimleriyle ölüm tarihi anlatıldı. Şiirsel bir şekilde belletildi.
Atatürk kimdir? e değişik bir açıdan yaklaşma gereği duydum. Nedeni şu; son birkaç yıldır, ülkemiz genelinde Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı aldı yürüdü. Sizler de bunu görmekte ve ibretle izlemektesiniz. Bu düşmanlığa dur demenin zamanı gelip geçmektedir.
Bundan dolayı sizlere Atatürk’ün kim olduğunu, eserlerini ve düşmanlarının kim olduğunu aktaracağım. Son günlerde belirginleşen ve Atatürk’e acımasızca saldıran düşmanlarını dört ana grupta toplayabiliriz.
1-Hilafetçiler
2-Kürtçüler
3-Neo-Osmanlılar
4-2. Cumhuriyetçiler
Ne acıdır ki bu saydığım gruplar aralarında büyük fikir ayrılıkları ve uçurumlar olmasına karşın Atatürk’e, Atatürkçülüğe ve Laik Cumhuriyet’e ittifak yapılarak saldırırlarken, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi birleşmekteler, birlikte hareket etmekteler.
Bunları kısaca tanıyacak olursak;
Hilafetçi dediğimiz grup; saltanatı, hilafeti ve şer-iye vekâletinin geri gelmesini, tekke, zaviye ve medreselerin yeniden açılmasını istemektedirler. Bunun için saltanatı halifeliği ve şer-iye vekâletini kaldıran, tekke, zaviye ve medreseleri kapatan Atatürk’ü bağışlayamıyor ve kabul edemiyorlar. Bunun için her zaman, her yerde Atatürk’e kara çalmayı, yaptıktan sonra da sıkılmadan utanmadan “Atatürk bugün yaşasaydı bizimle olur, bizim gibi düşünür, bizim siyasi görüşümüzü desteklerdi” diyebilecek kadar ileri götürüyorlar.
Kürtçülere gelelim; onların dertleri açık seçik belli, Lozan Anlaşmasını değil onlar hala Sevr Anlaşmasını istiyorlar. Sınırları Misak-ı Milli ile saptanmış olan Türkiye Cumhuriyetinin parçalanmasını istiyorlar. Ne yazık ki bunu isteyen Kürtçülere baktığımızda bunların aslen Kürt olmayıp Ermeni oldukları ve Ermeni Teali Partisinin adamları oldukları bilinmektedir.
Sevr Anlaşmasını hatırladığımızda; Doğu ve Güney-Doğu Anadolu’da bir Ermeni ve Kürt devletinin kurulmasından bahsedilmektedir. Yalnız onlar şunu unutuyorlar. Sevr Anlaşmasına imza atan Türkiye Cumhuriyeti değil, Osmanlı Devletidir. Osmanlı Devleti yıkılmış ve yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’ni kim kurmuştur? Mustafa Kemal Atatürk. O zaman Kürtçülerin ne yapması gerekir. Atatürk’e ve Cumhuriyete saldırması. Kürtçülerde hilafetçilerle ve diğerleriyle işbirliği yaparak Atatürk’e saldırıyorlar.
Neo-Osmanlılar denilen grup bir yandan Osmanlının saltanatlı yaşamını savunurken, şimdiki devletimizin nasiplerinden daha fazla pay almayı düşünüyor. Kısaca Osmanlı Devleti yıkılırken; Anadolu’da Milli Mücadele tüm hızıyla sürerken saray ve çevresinde vur patlasın çal oynasın diye düşünen ve yaşayan zihniyetin yeni temsilcileridir. Bunlar için her şeyden önce kişisel saltanat ve maddiyat gelmektedir. Kısaca köşeyi dönmek için her türlü renge girmektedirler. Bu kişiler daha önceki yıllarda başka yerlerdeydiler. Şimdi de aydınlanma kisvesi altında basında ve özel TV’lerde Atatürk’e alçakça saldırmaktadırlar.
Gelelim 2. Cumhuriyetçilere; bu grubu Neo-Osmanlılar ile birleştirebiliriz. Bunlar günlük çıkarları için sürekli Mustafa Kemal Atatürk’ü eleştirmeyi ve O’na sürekli hatalar yüklemeyi iş edinmiş bir gruptur. Son günlerde İstiklal Mahkemeleri suçlayan, Atatürk’e suikast girişiminde bulunmaya kalkmış kişilerin savunmasını yapan sözde aydın ve demokrat olduklarını beyan eden kişilerdir. Bunlar işi daha da ileriye götürmektedirler ki, demokrasiyi bile şöyle tanımlama gafletinde bulunabilmekteler. “DEMOKRASİ, DEMOKRASİYİ ORTADAN KALDIRMA ÖZGÜRLÜĞÜDÜR.” diyerek basında ve özel TV’lerde demokrasi havariliği yapmaktadırlar. Üzülerek belirteyim ki bunlar yazılı ve görsel basını en iyi şekilde kullanmaktadırlar. Bunlar toplumda kariyeri olmayan, bir yere gelemeyen oradan oraya gezen, günlük çıkarları için yaşayanlardır.
Tarihi hiçbir zaman yaşandığı anda değerlendiremedi insanoğlu. Yaşanmış olayları o zamanın koşullarıyla düşünmeden yargıladı. Şimdi de Atamızı yargılamaya kalkıyorlar. Bu topraklar üzerinde yaşayıp bu havayı soluyan kimsenin buna hakkı yoktur.
Atatürk ve Atatürkçülüğün düşmanlarını tanıdık. Biraz da Atatürk’ü tanıyalım!
Mustafa Kemal Atatürk her şeyden önce bir insandır. O’nu insan olarak görmek zorundayız. Atatürk çok iyi bir askerdir, eşsiz bir komutandır. Mustafa Kemal zamanın koşullarında siyasetçilikle askerliği birbirine karıştırmadan yöneten bir önderdi. Çıkardığı üniformasını bir daha hiç giymemişti. Gösteriş meraklısı değildi.
Atatürk bir düşün adamıdır, eylem adamıdır. Düşündüklerini, projelerini tüm zorluklara ve düşmanlara karşın gerçekleştirebilen dünyanın gıpta ile baktığı bir kişiliktir. İstiklal Savaşını gerçekleştirirken korkunç bir yokluk vardı. Devlet yoktu, ulus yoktu, ordu yoktu, para yoktu, silah yoktu. Ama Mustafa Kemal vardı. İç ve dış düşmanlar dahi “O olmasaydı, olamazdı dedikleri yokluktan acıdan, kandan, terden yeni bir ulus, yeni bir devlet yarattı. Bunları aklın, bilimin ışığında çağı aşacak bir ruhla gerçekleştirdi.
Atatürk ulusuna kendi öz yaşamını feda eden fedakâr ve çok çalışkan, ileriyi gören birisidir. Yaptıklarını eserlerini emanet edecek kişileri yani gençliğini bilen tanıyan, bu günleri ve daha ileriyi, uzağı gören bir kişidir.
Bunları gerçekleştirirken arkasında kim vardır? dersiniz. Arkasında totaliter bir rejimden bıkmış, ilerlemeye açık ve gücünü insanından ulusundan alan korkusuz bir düşünce ve sonsuz bir güven vardır.
Bu bağlamda ne yapmalıyız?
Tam bağımsız, özgür, demokratik bir düzeni özlüyorsak, Akla dayalı, laik, çağdaş düşünceye ve bu doğrultuda yapılacak eğitim öğretim birliğine inanıyorsak, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunuyorsak. Ekonomik ve sosyal kalkınmayı gerçekleştirerek uluslar arası ilişkilerde söz sahibi olan saygın bir Türkiye’de yaşamak istiyorsak. Atatürk’e sahip çıkmalıyız.
Atatürk hakkında hala bilinçsiz, Atatürk’ü ve onun getirmek istediklerini anlayamamışız ya da anlamak istemiyoruz. Açıkça söylemek gerekirse Atatürk’ü birbirimize anlatamıyoruz.
Atatürk’ü ve O’nun yaptıklarını küçültme çabaları içinde olan şahıslar şu günlerde O’nun bir diktatör olduğunu dile getirmeye başladılar bile.
Atatürk’e yöneltilmiş bunca haksız eleştiri varken, bizim gibi Atatürkçü gençler elimiz kolumuz bağlı oturmamalıyız. O’nun düşüncelerinin haklılığını savunmak yine onun ışığında yürüyen gençlere düşmektedir.
Atatürk’ü anlamak ve tanıyabilmek için O’nun ışığı altında yaşamak lazımdır. Atatürk’ü yaşadığımız sürece yaşatacağız ve yaşayanların da gönlünde yaşatacağız.
Bu ışığa nasıl varılır, bu ışığa nasıl yaklaşılır ve bu ışığın altında nasıl yaşanır? Bütün bunlarla gerçek Atatürkçülük nasıl olmalıdır? İdealist bir Atatürkçü nasıl yetişir? Sorularını da kısaca yanıtlayalım:
Atatürk Devrimi ve onun temelini teşkil eden Atatürk ilkelerinin nasıl uygulanacağını bilmek için, Atatürk’ü bütün yönleriyle tanımak gerekir. Bu da ancak Türk tarihini ve sonra Türk Devrim tarihini iyi bilmekle, ayrıca O’nun büyük Nutku’nu çok okumak ve anlamakla mümkündür.
Çünkü Nutuk, ulus sevgisi ile dolu heyecanla çarpan bir kalptir. Nutuk bu umudun gerçekleşmesi ulusal varlığı sona ermiş sanılan Türk Ulusunun şahlanışının canlı tablosudur. Nutuk ulusal birlik, ulusal insan ve inanç kaynağıdır.
Atatürk’ün fikirlerini gözden geçirince, O’nun Türk toplumuna; eğilimindeki sosyal, ekonomik, kültürel görüşlerini ve çağdaş uygarlığa verdiği büyük önemi ve bunlarla beraber, İstiklal ve özgürlüğe olan sonsuz aşk ile yücelen ruhunu görürüz.
İşte bu yücelen ruhtaki ulus ve vatan sevgisi ile süslediği üstün dehasından fışkıran fikirlere biz Atatürk İlkeleri diyoruz.
Bu ilkelerin neler olduğu Atatürk sevgisi taşıyan her Türk tarafından iyice bilinmeli ve benimsenmelidir.
Bunlardan dolayı;
Atatürkçü düşünceyi anlamalı ve anlatmalıyız. Atatürk’ün yaptıklarını O’nun sürekli devrimcilik anlayışı ile yoğurup geliştirmeliyiz. Bu Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Atatürkçü Düşünceye karşı yapılan saldırılara en iyi yanıt olacaktır.
Gelin gençler bir olalım, Atatürk’e, Cumhuriyet’e Atatürkçü Düşünceye karşı olanlara karşı duralım. Yılmadan mücadele edelim. Saygı ve sevgilerimle.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.