Neler Oluyor?
Neler Oluyor?
22 Temmuz Genel Seçimlerinin üzerinden 84 gün geçti. Dün gibi hatırlıyorum. Türkiye’de seçim sonuçları ilk defa iki saat gibi kısa bir zamanda açıklandı. İktidar partisi oylarını %34’ten %46.7’ye yükseltti. Yine ilk defa bir partinin başkanı sandıkların açılmasından bir saat sonra genel başkanlık ve parti üyeliğinden istifa etti.
Bunları niye yazıyorum? Hatırlatma açısından. Ne hikmetse, iki kişiden bir kişi AKP’ye oy vermesine rağmen; kimseden de “ben AKP’ye oy verdim” lafını duyamıyorum. AKP’ye oy veren vatandaşın büyük bir kesiminde pişmanlık mı, yoksa utangaçlık mı var bilemiyorum. Utangaçlık duygusunu anlayabilirim. Seçim öncesi 370 bin aileye kömür ve pek çok aileye de çeşitli yardımların yapıldığı medyada günlerce yer aldı. Yardım alan bu tür vatandaşlar, oylarını maddi çıkara tahvil ettikleri anlaşılmasın diye AKP’ye oy verdiklerini merd-i merdane söyleyemiyor olabilirler.
Bir kısmı da pişmanlık duyuyor olabilir. Diyeceksiniz ki, dün bir bu gün iki. Neden pişmanlık duyacaklar. Aslında pişmanlık duymaları için neden çok. Ben burada bazılarının üzerinde duracağım.
Seçimlerin üzerinden 84 gün geçti. Henüz ortada elle tutulur bir icraat yok. Yapılan tek icraat Cumhurbaşkanı seçimi ve buna bağlı olarak da; bürokraside vekalet döneminden asalet dönemine geçmek. Anayasa taslaklarının gürültüsü içerisinde geçen dönem Çankaya köşkünden dönen atama kararnameleri jet hızıyla Çankaya’ya gönderilmiş ve yine jet hızıyla onay görmüştür. Henüz başka bir icraatları mevcut değildir.
Göl manzaralı otelde, kaç para verdiklerini açıklayamadıkları bir bilim kuruluna “ANAYASA TASLAĞI” hazırlattılar. Öyle bir gizlilik içinde hazırlandı ki, kimsenin bilgisi yok. Komisyon başkanı olan zat, “taslağı önce bir inceleyeceğim, daha sonra Başbakanımıza göndereceğim; Başbakanımız gerekli açıklamayı yapacaktır” dedi.
Dedi amma, Başbakan’ın Anayasa Taslağı’ndan daha önemli bir işi çıktı ve açıklama yapılamadı. Başbakan ABD’ye torun sevmeye gitti. Gitmişken Başkan Bush ile de görüşmenin yollarını arıyor. E, Hac’ca gidip de Kabe’yi görmeden gelmek olmaz. Beyaz Saray’da bir çay içimi kalmak, bizim gibi az gelişmiş ülkelerin siyasetçilerine büyük bir şeref bahşeder. O şereften niçin mahrum kalınsın?
Neyse biz dönelim konumuza: Anayasa Taslağı’nın büyük bir gizlilik içinde hazırlanması demokratik kurallara ne kadar uygundur? Bu gizlilik neden? Kimden gizleniyor? Niçin gizleniyor? 12 Eylül Darbesi’ni yapanlar dahi bu kadar ketum davranmamışlar idi. Danışma Meclisi’ni teşkil ettiler, Anayasa Komisyonu’nu kurdular, başına da Anaysa Profesörü Orhan ALDIKAÇTI’yı getirdiler ve çalışmaya geçildi. Her çalışma basının önünde tartışıldı. İyi bir Anayasa mı yapıldı diyeceksiniz? Hayır, yapılmadı. Zaten ihtilal yönetimlerinden demokratik bir anayasa beklemek her zaman mümkün olmayabilir.
Sivil anayasa yapacağız diye ortaya çıkanlara ne demeli? Tekrar ediyorum, kimden ve niçin gizli hareket ediliyor? Yoksa iş oldu bittiye mi getirilecek?
Unutulmasın ki, anayasalar geniş bir halk desteğine dayanmadıkça topluma huzur ve barış getirmez; kaos ve kargaşanın nedeni olurlar. Efelenmeye ve aceleye gerek yok. Yazılan taslak kamuoyunda tartışılsın, sivil toplum kuruluşlarından ve üniversitelerden görüş alınsın. Aksi halde seçim öncesi yapılan anayasa değişiklik paketine benzer. O zaman da söylenildi, “Bu ne hız kimden ne kaçırıyorsunuz” diye. Fakat AKP oralı olmamış idi. Şimdi ise, 11.mi, yoksa 12.mi Cumhurbaşkanı seçilecek kaosu doğdu. Gümrük kapılarında referandum oylaması 30 gün önce başladı. AKP ise şimdi paketin geçici maddelerinde tadilata gitmek istiyor. Geçmiş olsun. Gümrük kapılarında verilen oylar çöpe mi gidecek?
İşte bu siyasi heyet beş yıldır bu tür işlerle uğraşıyor. Bir çok hatalı çıkarılan yasalar, ya Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’den veya Anayasa Mahkemesinde geri dönmüştür.
Aceleye ve gizlemeye gerek yok. Anadolu’da bir söz vardır “açık ete kurt düşmez”. Benim de acele etmeleriyle ilgili bir sözüm var ama hadi söylemeyim. Onu da siz söylemeye çalışın.