MHP’li Güzelyurt’dan hayvancılığın sorunları ve çözümleri

Milliyetçi Hareket Partisi Karacabey İlçe Teşkilatı Tarım ve Hayvancılık Komisyonu Üyesi Veteriner Hekim Ramazan Güzelyurt, Türkiye’deki hayvancılık sorunları ve çözüm önerileri ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Güzelyurt yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi; “Günümüzde hayvancılıkta ihracat yapmamız gerekirken, neden ithalata dayalı bir sisteme geldiğimizi sebepleri ve gelişme aşamasının gözden geçirmemizde fayda vardır.
2002 yılında % 33 oranlarında olan tarım ve hayvancılığın % 15’in altına düşmesi adına yapılan anlaşmalar ve verilen sözler ile süreç başlamıştır. Özellikle 2004-2005 yıllarında kurulmaya başlayan ve hızla ilerleyen büyük işletmelerin kurulum aşamalarında, köylerde ve şehirlerde yapılan hayvancılığın bitirilmesi için adım adım ilerlendi.
2009-2010 yıllarında hükümetin kendi eliyle devlet (Ziraat) bankasından 5500-6000 TL’den başlayarak 7000 TL’ye kadar hayvan başına kredi çıkartılıp, iki yıl ödemesiz, beş yıl geri ödemeli % 0 faizli 2500-3500 TL değerindeki hayvanlar, % 100 faiz uygulanarak, hayvan fiyatları yükseltilip, köylülerin hayvanlarını satmaları teşvik edilip, elindeki hayvanların büyük işletmelere aktarılması sağlandı. Yani köylümüz, 2005-2006 yılında ‘para kazanamıyorum’ diyerek, 2009-2010 yılında ‘çok iyi para ediyor’ diyerek, tek kurşunluk hakkını kullanarak hayvanlarını elden çıkardı, çıkarmak zorunda bırakıldı. Böylece tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesim 2011 yılında % 23’lere geriledi.
Bu dönemde Bursa Milletvekili de olan Faruk Çelik’in 18 Şubat 2011 yılında bir televizyon kanalında gazetecinin sorduğu; “Ne olacak bu köylünün hali? Çiftçi-hayvancı perişan?” sorusuna; “Şu anda % 23 tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir kesimimiz var, bizim amacımız bu oranı % 10-12’lere çekmek. Amerika’da % 10’larda. Herkese tarım ve hayvancılık yaptırmayacağız. Köyden şehre göçü arttıracağız” açıklaması ve ardından da 2014 yılında Sayın Çelik’in Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı olması bu sürecin ilerlemesinin adımlarıdır. Daha sonra ‘Kamu Spotu’ olarak ekilebilir-dikilebilir verimli arazilerimizle ilgili yayınlar trajikomik yaşanan tablolardır.
Genel anlamda hayvancılığın sorunlarını sıralarsak;
1- Mera ve çayırlara Büyükşehir Belediye yasalarıyla el konulması, 2- Süt fiyatı ve fabrika yemi oranının bire-bir olması, 3- Mazot ve gübrenin yüksek maliyeti, 4- İthal edilen hayvanların Türk vatandaşlara yüksek maliyette en az iki katı fiyatına getirilmesi, aracıların zengin edilmesi, 5- Küçük ve orta ölçekli mandıraların yaşamasına ve çoğalmasına imkan vermeyen büyük firmaların, tekelleşmesinin engellenmemesi, 6- Piyasanın düşürülmesi adına, ithal edilen karkas ve canlı erkek hayvanların, kasaplarda iki liralık fiyat düşmesine neden olurken, üreticide en az 1000-1500 TL arasında hayvan başına zarara neden olması, 7- Uygulanan hibe, destek gibi kredilerin hayvancılıkla alakası olmayan sanayici, tekstilci, sanatçı, siyasetçi, sporcu gibi insanlara verilmesi, 8- Hayvansal ürünlerden elde edilen gelirin düşmesi sonucunda 2007-2016 yılları arasında köylü nüfusunun üçte bire düşmesine neden olmuştur. Daha da acı olanı, kalan köylünün ancak % 10’nun genç nüfus olmasıdır. Yaş ortalaması 55-60 arasında olan köylünün bırakın tarım hayvancılık yapmasını, köyde insan kalmayacak duruma gelmiştir. Bugün köydeki 55-60 hatta 80 yaşındaki insanımız, o köyde babasını-dedesini görmüş ve beraber yaşamışken, bugün bırakın torununu görmeyi, dört-beş çocuğundan birisi dahi köyde tutamamıştır. Onlar köyün son temsilcileridir. 9- Köyden şehre göç eden gençlerin, vasıfsız nitelikte olması, iş bulanların asgari ücretle geçinemeyip, aileden destek aldığı unutulmamalıdır. 60-65 yaşın emeklilik şartı olduğu ülkemizde hiçbir fabrikada vasıfsız işçi olarak barınmaları mümkün olamayacaktır.
Gelelim çözüm yollarına;
1- Toptanda süt satış fiyatı, fabrika yemi (süt yemi) oranı asgari bire bir buçuk olmalıdır. Yani bugün toptanda 1,40 TL olan süt % 50 artışla 2,10 TL olmalıdır ve bu fiyata garanti sağlanmalıdır. Bugün ister üç hayvan, isterse üç bin hayvan bulunan bir işletmenin devamlılığı sağlayan ana gelir süttür. Kurulan işletmelerinde köylülerinde ayakta durabilmesi için sütten para kazanması şarttır.
2- Hayvancılığın en büyük maliyeti yemdir. Bu maliyeti düşürmenin yolu da ülkemizde yat ve gemi sahiplerinin kullandığı mazotun onda birini dahi tüketmeyen köylümüze ÖTV ve KDV’siz temin edilmesi ve böylece mazot maliyetlerinin üçte bir oranında düşürülerek hayvancılık yapanların yemini kendi üretmesi sağlanmalıdır.
3- Köylü vatandaşımızın, köylerin büyüklüğüne göre tek işletme kurmaları teşvik edilmeli, gerekirse devletin kendi eliyle zorunlu kılınmalıdır. Örnek: Bugün ortalama kırk-elli işletme bulunan köylerde tek işletme yapılarak hayvancılık desteklenmeli, hayvan sahiplerinin, kendi hayvanlarına yem üretimi sağlanmalı, profesyonel destekle (Veteriner Hekim, Ziraat Mühendisi) işletmelerin kurulup devamlılığı sağlanmalıdır.
Sütten para kazanıldığında, yem maliyetleri azaltıldığında vatandaş hayvancılığa yönelecek, kaliteli hayvan bakacak, kaliteli tohumlamalar yapılacaktır. Bunun sonucunda doğan buzağı dişi olduğunda 10-15 litreyi bulan süt artışı, erkek olduğunda 100-150 kilolara kadar karkas artışı sağlanacaktır. Günlük 10 TL süt 300 günden hesaplandığında 3 ton x 2 TL= 6000 TL yıllık hayvan başı gelir getirecektir. En büyük hayvancılığı destekleme politikası bunlardır.
4- 1995 yılında 13 olan Veteriner Fakültesi sayısı, bugün 30’lara ulaşmıştır. Ancak icraat ve faydalanma bakımından hiçbir şekilde yararlanılamamaktadır. Tarım Bakanlığı ülkemizde en sağlam, en aktif üç bakanlıktan birisi olması gerekirken, bugün maalesef işleyiş bakımından en kötü bakanlıklardan biridir. Düzeltilmesi için işi bilene vermek, Veteriner Fakülteleri’ndeki vatansever, işin ehli akademisyenlerden, meslek odalarından ve sahadaki tecrübeli klinisyenlerden yararlanılması gerekmektedir.
5- Hayvancılık desteklerinin gerçek sahiplerine yani köylülere verilmesi, bilgi birikim ve değerlendirilmelerle, hayvancılık yapılması gerekmektedir. İnsan olduğu sürece gıda olacaktır. Her işte olması gerektiği gibi, hayvancılığın da bu işle yoğrulmuş köylü insanımıza verilip, devlet desteği ile bilinçli olarak yapmaları sağlanmalıdır.
Sonuç olarak hayvancılığının bu günlere gelmesindeki son 15 yıldaki politikalar devam ederse, bu günleri de arar hale geliriz. Ama çözüm odaklı, gerçek üreticiye destek vererek, milli değerlerimizi önde tutarak, halkın geneline hitap eden kalıcı ve bilinçli çözüm yollarına gidersek, en kötü 5 yıl içerisinde ihracat yapan, eti-sütü herkesin sağlıklı ve ucuz tükettiği bir toplum ve ülke haline geliriz.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.