İllet-i zillet

Neşter yemek istemiyorsa hastalanmamaya bak.
Kendine iyi bak yani.
Abuk subuk şeylerle teşne olma mesela.
Sigaranın zehrini kendine dost sanma, şekerin zihnini açacağı yalanına zinhar kanma.
İyi beslen, hareket et, kaslarını çalıştır, kemiklerini güçlendir, zinde ol, zinde kal, bütün gün miskin miskin aynı koltuğa yapışıp kalma.
Heyecanlı ol, neşeli ol, eğlenceli ol, sorun yaratıcı değil sorun çözücü ol.

“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” dememiş miydi Atamız?
Hah işte, bunu kendine düstur edin.
Ruhun iyiyse bedenin iyidir, bedenin iyiyse de ruhun.
Hastalık bir kez yerleşti mi içine, uğraşır durursun arınmak için.
O sebep, önce hasta olmamaya bak…

Bak mesela yıllardır için sinsi sinsi, hâttâ daha sonra açık açık yerleşen illetten arınamıyorsun şimdi.
Öyle arsız bir illet ki bu, bedeninin en kılcal damarlarına kadar, hücrelerinin en ince duvarlarına kadar zerk olup yerleşmiş. Seni ele geçirmiş, sen olmuş.
Gel gel diye çağırdığın, onunla zevklendiğin günler, onun dostluğuna sarıldığın günler iyiydi tabi.
Nereden bilecektin senin bedeninden beslenen bu illetin gün gelip de bedenini ele geçirmeye kalkışacağını, nereden bilecektin faturanın bu kadar ağır çıkacağını?
Kahkahalar atıp gücüne güç katarken olacak şey miydi şimdi bu?

Şimdi bu illetten kurtulmak için ne yapacağını, nereni kesip biçeceğini şaşırıyorsun.
Mübarek illet öyle bir değişim ustası ki, şekilden şekile giriyor.
En yakınında geziyor da ruhun duymuyor.
Sen böbreğine saldırıyorsun o gidip midene yerleşiyor.
Midenden ciğerine, ciğerinden gözlerine zıplıyor.
Büyük bir kaçma kovalamaca yaşanıyor bedeninde.
Damarlarında ordular koşuyor delice.
Orduların içine karışıyor düşman.
Sanki senden yanaymış gibi davranıyor.
Kandırıyor, aldatıyor, mübarek mutasyonda sınır tanımıyor.
Sen yanlış yerlerde dolanırken o kendini besleyip güçlendirecek köşelere siniyor.
Sen onu yakalayacağım derken bedenini delik deşik edip kanatıyorsun, o zevkten dört köşe oluyor.
Sen tam yakaladım dedikçe o su olup ellerinden akıyor, sonra karşına geçip adeta nanik yapıyor.

Sokmayacaktın o illeti içine demiştik ya, olmuş artık.

Şimdi bir dur düşün, akla karayı, dostla düşmanı karıştırma, yalan yanlış her söylenen söze kanma.
İyi bir doktora git, verilen reçeteyi uygula, kararlı ol.
Yaşamak için bir bedene muhtaçsın.
Atalarından kalmış kıymetli bir bedene sahipsin, ona iyi bak, onu senden sonrasına sağlam bırak.
Karşında senin de gayet iyi tanıdığın korkunç bir illet var.
Hâlâ daha bu illeti beslemeye devam edeceğine, adil ol, akil ol, sessiz ve sakin ol.
Fazladan düşman yaratma, bedeninin sesine kulak ver, onun güvenini kazan, ona iyi davran.

O sana söyleyecektir ne yapman gerektiğini.
Dinlemezsen eğer kan kaybından öleceksin.
Kendi kanını içe içe, kendi etini yiye yiye öleceksin.

Seni yaşatmak için verilen onca şehide, akan onca kana, çekilen onca acıya karşılık senin bu bedeni yok etmeye hakkın yok.
Sen bu bedeni korumakla mükellef akılsın, kendini öldürme.
Koruyamıyorsan da, çekil kenara, bu bedeni daha fazla üzme…

(kapak fotoğrafı louisan.info sitesinden alıntıdır)

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.