Hem göz göre göre, hem sessizce

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi karbonmonoksit zehirlenmelerinde son durum ve önerilere ilişkin basın toplantısı gerçekleştirdi bugün. Açıklamayı yapan MMO Bursa Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mart, kış mevsiminin yaklaşmasıyla, yurdun çeşitli illerinde yaşanan karbonmonoksit zehirlenmelerine bir kez daha dikkat çekti. İstatistikler, sebepler ve yapılması gerekenleri anlattı bir bir.
Toplantının ardından biraz da biz bize sohbet ettik.
Konuştuklarımızı ve İbrahim Mart’ın verilerle dolu bilgilendirmesini yazıya dökmek için bilgisayarımın başına geçtiğimde, algıda seçicilikten midir bilmem, sosyal medyada gözüme bir soba zehirlenmesi haberi takıldı. Balıkesir’de bir kadın ile torunu sobadan sızan karbonmonoksit gazından zehirlenmişti.
Haberin içine girdiğimde ve şu fotoğrafı gördüğümde, bugün konuşulan her ne varsa hepsi bir anda yoksulluğa kilitlendi.
Yoksulluk bilinçsizliği, bilinçsizlik tedbirsizliği, tedbirsizlik de ölümü getirmişti ve babaanne ile torun birlikte can vermişti.
Bundan sonra ne söylenebilirdi ki…
Yaşayanlar için söylenecek çok söz var
Ölüm olduktan sonra ölenler için söylenecek söz kalmıyor. Yaşayanlar içinse söylenecek çok söz var. Yeter ki söylenen sözler yerine ulaşsın.
İbrahim Mart’ın verdiği bilgiler eşliğinde birkaç söz söyleyelim o zaman:
Bugünkü verilere göre; 2016 yılı kış döneminde 1.271 kişi zehirlenmiş, 163’ü hayatını kaybetmiş, 2015 yılının aynı döneminde de 1.131 kişi zehirlenmiş, 193’ü hayatını kaybetmiş.
Bu yıl ise 20 Aralık 2017 tarihine kadar toplam 1.133 kişi karbonmonoksit gazından zehirlenerek hastaneye kaldırılmış. Zehirlenenlerden 193’ü hayatını kaybetmiş. (2015 yılındaki kayıp sayısı şimdiden aşılmış.)
Görüldüğü üzre yapılan uyarılar pek de işe yaramamış.
Lodosu durduramazsınız
Bursa’nın lodosu ne zaman esse ardından ölümler gelir patır patır. Rüzgâr bu, esti mi eser. O esince bileceksin ki soba yakılmaz. Hele de gece sobaya kömür atılarak uykuya hiç yatılmaz.
En fazla iki yorgan üst üste atılır, kazak hırka çorap üst üste giyilerek yatılır.
Lodosta soğuktan ölündüğü görülmemiştir zaten. Karbonmonoksitten ölüm rakamlarını ise az evvel okudunuz.
Bacanız çekiyor mu?
İlla lodos esmesi gerekmez odaya karbonmonoksit dolması için. Uygun olmayan ya da uygun olan ama temizliği yapılmayan bacalar da dışarı çıkması gereken gazı geri teper. Uygun kömür alımı, uygun soba kurulumu, uygun boru çıkışı, uygun baca yapımı ve düzenli baca temizliği hem para ister hem bilinç. İkisini bir arada bulmak ise biraz zordur. Bilinci olan kişi yapılması gerekenleri bir şekilde halleder. Bilinci gelişmemiş kişi ise elindeki parayı can güvenliğine zinhar yatırmaz. Onun boşa verilecek parası mı vardır!
Menfezleri tıkamayın
Doğalgaz kombi cihazlarının evin içinde olmasını çok tehlikeli bulurdum her zaman. Şimdilerde kombilerin ev içine değil de balkonlara konulması zorunluluğu varmış.
Ev içi ya da balkona takılan kombi cihazının bacası da diğer bacalar kadar önemli. Burada yapılan yanlışlardan biri ise camda açılan havalandırma menfezinin, dışarıdan soğuk geliyor diye, bez parçaları ya da kağıt parçalarıyla kapatılması. Kombi yanarken içerideki oksijenin tükenmesi, kaçak varsa içeriye gaz dolması ve sonuç yine ölüm. (Doğalgaz kapalı mekânlarda %5-15 aralığında, en ufak bir kıvılcımla patlayabilmektedir diyor İbrahim Mart.)
Şofben kurbanları
Doğalgazlı olanlar ayrı, LPG’li olan ve banyoya konulan şofbenler sebebiyle o kadar çok ölüm oldu ki, banyoya giren kişinin bir türlü çıkmaması üzerine meraklanan aile tarafından biçarenin ölüsü bulundu çok zaman. Sök şofbeni şimdi, kopar at boruları. Sonra da bekle dur ki giden gelsin geri.
Ama bu bir Sessiz Gemi…
Zamanla yarış
Baygın bulunan için acilen yapılacak ilk şey kişiyi zehirli ortamdan uzaklaştırarak saf oksijen vererek en yakın sağlık kuruluşuna ulaştırmak. Çünkü zehirlenmelerde ilk 24 saat çok önemlidir. Yüksek basınç altında solunan saf oksijen kanda erimiş oksijen miktarını arttırarak doku oksijenasyonunu normal değerinin 20 katına kadar çıkarır.
Zehirlenmenin suçlusu olmaz mı?

İbrahim Mart der ki: “Karbonmonoksit sonucu zehirlenmeler başta olmak üzere ev kazaları 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu içine dahil edilmelidir. Bu tür olayların gerçek nedenlerini ortaya çıkarmak üzere soruşturma açılmalı, ihmali görülenler ve sorumlular hakkında yasal işlem yapılmalıdır.”

Ne yaptığını biliyor musun?

Tesisatı kuran, daha doğrusu doğru düzgün kurmayan, kurallara uymayan, yaptığı hata cana mâl olduğunda ise bunu umursamayan elemanlar değil, yaptığı işin ciddiyetini kavrayan elemanlar yetiştirmek lazım. Yoksa her zamanki gibi “suç var suçlu yok” oluyor. Yaptırımlar da yeterince caydırıcı olmayınca vicdan ve sorumluluk duygusu gelişmemiş insanlarda ipler iyice serbest kalıyor.
O zaman da sistem “Kalan sağlar bizimdir!” mantığıyla işliyor.
Sobanın ne suçu var?

Sıcacık sobanın ısıttığı bir odanın kendine has kokusu vardır. Yuva kokar, ev kokar, aidiyet kokar, huzur kokar, sevgi kokar. Soba kenarına dökülmüş küller, sobayı tutuşturmak için kenarda duran yongalar, bir sepet içinde sobaya atılmayı bekleyen odunlar, sobada tutuşmaya çalışan ya da harıl harıl yanan odunlar, soba kömürlüyse bir mekanizma ile yanmış kömür külünün sobanın altındaki hazneye alınması ve bu arada odaya dolan kül. Sabah kahvaltıda kızartılan ekmeklerden kalmış kırıntıların kokusu, akşam yenen mandalinaların, portakalların sobanın üzerine konmasıyla odaya dolan o hoş koku ve tabii ki “kestane kebap acele cevap”.

Adabıyla yakmasını bilirsen soba bir devlet, bilmez isen kader değil, ecel değil, sadece kendi elinle yarattığın can alıcı sinsi bir katil.
Gaz ile ısı veren her şey ona keza…

Kader diyemezsin sen kendin ettin

Kadere sığınıp, tedbir almayıp, sonra da “Ne kadersiziz ya Rabbim!” diye ağlaşmakla olmuyor.
Buradaki katil bilgisizlik, ihmal ve denetimsizlikten başkası değil. Takdir-i İlahi hiç değil.
 
Yöneticimiz uyuyor mu?
Toplum içindeki herkes bilgiye ulaşamayabilir, herkes her şeyi bilmeyebilir, bu durumda iş yöneticilere düşer. Onlar bilmek, uygulamak ve uygulatmakla mükelleftir.
Kendi yönetimleri kapsamındaki insanların can ve mal güvenliğini taa içlerinde duymalılardır ki kadrolarını ona göre yönetsinler. Baştaki yöneticinin sorumluluk duygusu yukarıdan aşağıya iner ve birim içindeki her birey üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirir.
Bir kere denetlemekle, bir kere öğretmekle bitmez bu hikâye, bilgisizlik, ihmal ve denetimsizlikten dolayı hiç kimse ölmeyene dek sürer.
Ya paranı, ya canını!
Mal canın yongasıdır derler de, can olmayınca mal neye yarar.
Lakin biz genelde canımızı değil de malımızı korumayı daha çok severiz.
Yoksa takmadığımız emniyet kemerinden ötürü ceza yememek için polisi karşıdan görür görmez kemeri sanki takılıymış gibi elimizle tutturmaya çalışmayız değil mi? (Biliyorsunuz o hareketi değil mi?)
Sıkıyor zaten meret. Hem, bize bir şey olmaz…
Ceza ödemeyelim yeter.
O yüzden yaptırımları ve cezaları biraz arttırınca belki ceza ödememek için, yani mecburen, canını korumayı da öğrenir insanlar.Bizim insanımız akıllıdır!
Maalesef ki bizim insanımız çok zaman ters akıllıdır. Mesela araçtaki emniyet kemerine susturucu toka takar ve böylece kemer takma ikaz sesinden kurtulur. Bu akılla eminim ki soba-baca-gaz yaptırımlarından kurtulmak için de bir dolu yol icat eder.
Her zamanki gibi parasını kurtarır, ancak canını kurtaramaz…

Kısacası;
İşte böyle hem göz göre göre gelir ölüm, hem sessizce alır canını ve yine sessizce çıkar gider. Üç gün sonra her şey unutulur, ‘ah vah’lar biter, hayat kaldığı yerden eskisi gibi devam eder…
****
İbrahim Mart ile ettiğimiz sohbetin videosunu izlemek için tıklayınız:

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.