Erkete-Kon

Akıp giden zaman içinde tarihe not düşmek kadar zor olan hiç bir şey yoktur. Etrafımıza bakarsak her yer cehenneme dönmüş. Aç kurtlar gibi toprak uğruna canlarını almak insanların hangi insani duygudan gelir. Bu duygu Amerikalılarda, Ruslarda, Gürcülerde var mı? Olanlara kayıtsız kalacak durum var mı?
Bazı bilgilere göre Rus- Gürcü savaşına müdahale için Başbakanımız aradığında Putin görüşmeyi kabul etmeyip bekletmiş. Bu tip olaylarda devlet adamlığı denince aklıma doğal olarak ATATÜRK gelir. Bir gün Sovyetler birliğinde Rus komünist partisi kongresinde Stalin ‘Ardahan’a gireceğiz Akdeniz’e bile inip özleneni gerçekleştireceğiz’ der. Bu haber Mustafa kemal’e ulaşınca atlar arabaya ve şoförüne Rus konsolosluğuna çek der. Şoför ‘paşam, bu gece orada kutlama var, protokol olarak gidelim …’ derken daha ATATÜRK ‘Stalin’in vatan toprağına göz diktiği halde protokol mü olurmuş çocuk ?’ der. Konsolosluğa varınca kapıda Rus konsolos Aaron tarafından karşılanır ve özel odaya davet eder Mustafa Kemal’i. Paşa duyduklarından bahseder ve doğru olup olmadığını öğrenmek için Stalin’in konuşma metnini ister. Metni getirirler ve paşa okuduktan sonra konsolosa ‘hemen Stalin’in sözünü geri alıp özür dilemesini ‘ söyler cevap gelinceye dek orada olacağını ve cevap hemen gelmezse Rus sınırında olacağını ekler. Ruslardan bekletmeksizin cevap gelir ‘Stalin’in asla böyle bir niyeti olmamıştır, olmayacaktır. Stalin’in dili sürtmüştür ve en içten özürlerini bildirmektedir.’ Konsolosa Paşam sığınma hakkı istemesini tavsiyeler TÜRKİYE’den. Konsolos bunu kabül etmez ve daha o gece Rusya’ya çağırıldığını açıklar. Ülkesinde yakılarak idam edilir.
Geçenlerde bir haber programında yine ATAM ile ilgili bir habere denk geldim. Hz. Muhammed’in kabrini kaldırmak üzere olan Suudi kralına bir telgraf çekmiş ‘bir tuğlasına dokun aşağıya ineceğiz ‘ demiş. Tabii ki kabir bugün olduğu yerde kalmış. Bugün ise Ruslar bizi savaşa çekmek istedi. Amerikalılar askerimizin başına çuval geçirdi. Kimimiz ‘nato kefalis nato mermeris’ (işte kafa işte mermer) durumunda.
Her zaman içerde ve dışarıda tetikte gözcülüğe yatanlar olacaktır. Yani eski deyimle etrafımızda erkete konmuşlar var. Bu gözcülere erkete, eylemlerine ise erkete yatmak denir. Argoda erkete konmak olarak emir kipi ile çekilmiş. Bugün erketeler ayaklandı. Suyu taşıyanla testiyi kıranı aynı çanağa koydu. Hele içeride olanlar akla ziyan. Ergenekon’u anlamak mümkün mü mesela? Öyle bir kara mizah oldu ki tam AZİZ NESİN’lik artık. Amerika’dan para alınmasın diye yazdığı bildiriyi daha matbuaya götürdüğünde bir baskınla gecenin bir yarısı gözaltına alınır. Sonuç 10 ay hapishane 4 ay sürgün yaşamı. Açlık yüzünden sürgün olduğu Bursa’da Ulucâmi’de eski yazı ve Kur’an dersi verir inançsızlığına rağmen. Basılmamış ve kimsenin okumadığı, bilmediği bir bildirinin cezası buymuş o zamanlar. Şimdi ise suçunu bilmeden ölen Okkır’ımız var elimizde. Parası yok diye ailesinin belediye yardımıyla cenazesini memleketine taşıdığı Ergenekon para destekleyicisi. İddianame yaklaşık bir yılda açıklandı suçluları bilmek suçlarını bulamamak garipti. Fiili suç işlemiş Alpaslan Aslan neden sanık değil. İddialarından yararlanılan ‘elhamdülillah museviyim ‘ diyen haham gazetecimiz Tunca Güney tanık değil. İlhan Selçuk kendi gazetesini bombalamaktan sanık… 2 ciltlik iddialar kimin söylediği belli olmayan mülakatlarla dolu… Evet, her şey akla ziyan.
Bu belgeleri ortaya atanlar mı, belgedekiler mi? Bu mülakatları kaydedenler mi, sanıklar mı? Bir şeyler var kâğıtların arkasında derin, bu davaya paralel iş tutanlar mı? Kimler erkete? Peki, erketeler mi karar verdi kendi işlerine? Yoksa birileri ram (itaat) mı etti kendilerine de sesler mi geldi gayyipten. Erkete-kon diye.
Tarihi bir dönemden geçerken benimde tarihle bir mülakatım oldu, tarihe verdim kendimi. Bu da bir belgedir. Yazarken satırlarımı bana da bir ses geldi gaipten bu mülakatı paylaşmam gerek:
Ben:
İnsanlarımızın aklı karışık, çekimser ve tutuklar ‘korku imparatorluğu ‘ kurulmak isteniyor deniyor ey tarih ne yapmalı?
İsmet Paşa:
Bu ülkede namuslularda namussuzlar kadar cesur olmalıdır.
Ben:
Aydın insanlar, ileri düşüncelim toplumun gözünde küçük düşürücü bir biçimde gözaltına alınıyor ve sanıklar ey tarih bunu nasıla anlamalı?
Nietzsche:
Yükseldikçe uçma bilmeyenlere daha küçük görünmemiz kaçınılmazdır.
Ben:
Her şeyin bulanıklaştırıldığı dünyamızda hayatımız nerede olmalı ey tarih?
Ömer Hayyam:
Hayat üç buçukla dört arasındadır. Ya üç buçuk atarsın ya dört dörtlük yaşarsın!
Ben:
Karmaşada siyasetçilerle biz neler yapabiliriz ey tarih?
Henry Ford:
Sorun değil çözüm üretin!
Ben:
Üstümüze korku verici olarak atılmış ölü toprağıyla geleceğimiz nasıl oluşacak ey tarih?
Romalı bir General:
Yarınlar yorgun ve bezgin insanların değil, rahatını terk edebilen sorunları görüp üstüne giden çalışkan insanların eseri olacaktır.
Ben:
İşimin hiç kolay olmadığını biliyor musun ey tarih?
Karl Marx:
Yeni bir topluma gebe her toplumun ebesi ‘ZOR’dur.
Ben:
Yarınlar olacak Türk gençlerimiz nasıl bir yapıda olmalıdır ey tarih?
Mustafa Kemal ATATÜRK:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Bu vatan bizim, onu çok seviyoruz fakat öyle bir hale geldik ki anamız ağlıyor.
Ananı da al git (burada bir soru sormadım ama tarihin sesi açıldı bir kere bana unutmak istemediği çok şey var anlaşılan.)
Ben:
Ya şimdi ne yapıyoruz?
Tarih:
…………………………………………………….
Burada tarihten ses-seda yok şimdiye geçmişten bir tanımın gelmemesi çok doğal. Çünkü geleceğin kalbi geçmişte atar, geçmişinki gelecekte değil. İyisi mi bu göreceli soruya ayrılan yanıtı herkes kendisi doldursun,
Kimse zorlanmaz herhalde!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.