Bu nasıl dostluk?

Bu nasıl dostluk?
Osmanlı imparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sonunda yenilgiye uğramış ve Mondros Ateşkes Atlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır.   
Mondros Mütarekesinden sonra galip devletler, tek taraflı hazırladıkları Sevr anlaşma metnini mağlup devletlere imzalamaları için dayatmışlardır.
Sevr’in özünde, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması ve  toprak paylaşılması vardı. Türk Ulusu esareti reddetti. Savaşa devam dedi.
Bunun üzerine galip devletlerden İtalya Antalya yöresini, Fransa Gaziantep-Adana-Maraş yöresini, İngilizler ise Urfa yöresini işgal etti.
İngilizlerin teşvikiyle Yunanlılar ise 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e çıktılar. Zafer sarhoşluğu ile ne yaptıklarını bilmez halde, Ankara bağlarına kadar bütün Batı Anadolu’yu işgal ettiler.
Türk Ulusu’nun azimli mücadelesi neticesinde, önce İngilizler daha sonra da Fransızlar işgal ettikleri bölgelerden çıkarıldı. İtalyanlar silahlı bir mücadeleyi göze alamadılar ve kendileri Anadolu’yu terk ettiler.
Yunanlılar, Batlıların tahriki ve desteği ile Ankara bağlarına kadar geldiler. Ama sonrasında öyle bir hüsrana uğradılar ki kaçarken, Afyondan İzmir’e dokuz günde ulaştılar. Ancak denize dökülmekten kurtulamadılar.
Sevr ile Türk yurdu doğu ve Güneydoğuda bölünmeye maruz bırakılmak istenmiştir. Kimler Tarafından? İngilizler ve ABD tarafından. İngilizler, Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin Güneydoğusu, İran’ın batısı ve Suriye’nin doğusunda bir Kürt Devleti kurulması için olanca gücü ile mücadele etmiştir. ABD de Doğu Anadolu’nun bir bölümünü içine alan  topraklar üzerinde Ermenistan’ın kurulmasına çalışmıştır.
Bu arada yurdun düşman istilasından kurtarılmasından sonra İsviçre’nin Lozan şehrinde bir barış konferansı toplanmıştır. Konferansın baş mimarı yine İngiltere’dir. Türk Delegasyonu’nun önündeki en büyük engel İngiliz delegasyonudur. Çünkü İngilizlerin endişesi, Petrol Bölgelerinin Türklerin eline geçmesidir.
ABD ise 1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletini senatolarında resmen kabul etmemişlerdir. Her nasılsa 1948 yılından bu yana Türkiye’nin dostudur! Zaman Zaman da müttefikidir! AKP iktidarı zamanında da “Stratejik Ortağıdır!”
1918 yılından bu yana ABD ile  İngiltere’nin Büyük Ermenistan ve Kürdistan Devleti’nin kurulması vazgeçilmez emelleridir. 1918 yılından bu yana plan ve programlarından sapmadan hedeflerine doğru ilerlemektedirler. Dostluk, müttefiklik ve hatta stratejik ortaklık mavalları siyasilerimizin iktidarı ele geçirmek ve iktidara geldiklerinde de düşmemek için Türk Ulusu’nu oyalama yalanlarıdır.
Ermeniler ve Kürtler, hamilerinin yardımları ile dünya kamuoyunda strateji üretmektedirler. Politikalarına taraftar toplamaktalar. Sözde Ermeni soykırımı tasarılarını 18 ülke parlamentolarından geçirdi.
Kuzey Irakta birkaç baldırı çıplak, Türkiye Cumhuriyeti Devletine, gün geçmiyor ki hakaret etmesin. Türkiye sınırları içerisinde terörist faaliyet gösterdikten sonra Kuzey Irak topraklarında eline kolunu sallayarak dolaşmasına göz yumulmakta ve hatta cesaret verilmektedir.
1980 yılından sonra Türkiye’yi yönetenler ne yapıyor? Ellerinde bir AB sazı, çal babam çal. Arada bir  “Türkiye Cumhuriyeti üniter devlettir, kimse bölemez” de. İyi tamam da yol alınmıyor. Kendimize söylüyoruz, kendimiz dinliyoruz.
Bir süre önce DTP Batman İl Başkanı,  “Kerkük’e yapılan saldırıyı Diyarbakır’a yapılmış bir saldırıyı da Kerkük’e yapılmış sayarız” dedi.
Bu söz siyasi netice almaya yönelik bir söylemdir. Yenilip yutulacak gibi değil. Kerkük ile Diyarbakır arasında organik bağ oluşturulmaya doğru adım atıldığını gösteriyor.
İktidar Partisine bakıyorum, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak konusunda bir Politika yok. Veya var da kendisinde saklı. Oy kaygısı ile mi nedir? Bir girişimde veya en azından bir söylemde bulunamıyor.
CHP’nin ayakları suya ermiş, biraz da geçmişteki hatalarından deneyim sağlamış. Konuya akılcı yaklaşıyor. Tehlikenin farkındalar.
Medyanın ise büyük bir bölümü “Gün bugündür, doldur çarığını doldur” havasında. Kamuoyunu aydınlatmak şöyle dursun, ufkunu karartmakla meşgul.
Türkiye, en kritik bir dönemde, en zayıf kadrolarca yönetilmeye çalışılmaktadır. Onun için yapılacak seçimlerde, konulara vakıf, mesuliyetine müdrik, karizması derin bir iktidarın sandıktan çıkarılması gerekmektedir.
Bu görev de, erzak torbası bağımlısı seçmenin dışındaki yurttaşa düşmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.