Atık bertarafı için mecburi istikamet ova ve orman mı?

Atık bertarafı için mecburi istikamet ova ve orman mı?
Sanayi ve hastanelerin tonlarca atığının bertarafı için tarım ambarlarımızdan Mustafakemalpaşa Ovası seçildi. Çevreciler, yer seçimini yargıya taşımaya hazırlanıyor.
Bursa-Balıkesir yolundan geçenler bilir; bir yanda Uluabat Kuş Cenneti, diğer yanda uçsuz bucaksız tarlalar… Narenciye hariç her türlü ürünün ekili olduğu ovada senede üç ürün kaldırılır. Bu renk cümbüşü içinde Karacabey’e yaklaştığınızda yol kenarındaki sergilerde asılmış çuval çuval soğanlar takılır gözünüze. Süt ve konserve fabrikaları derken Mustafakemalpaşa’dan önceki Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) arazisi ve büyük at harası belirir. Atçılık sektörünün belkemiği olan binlerce dönümlük harada atlar, taylar özgürce koşturur durur…
İşte bu verimli topraklar, kâğıt üzerinde Marmara Bölgesi’nde milyonlarca ton atığın geri kazanılıp bertaraf edileceği en uygun yer olarak gözüküyor! Çünkü, hâlen çevre düzeni planları bitirilemediğinden sanayi tesisleri için uygun yerler tam olarak bilinemiyor. Bu arada, iki ayrı şirket, ovasıyla ünlü Mustafakemalpaşa’da bertaraf ve geri dönüşüm tesisi kurmak için yasal prosedürleri tamamlamaya çalışıyor. Çevreye duyarlı kişi ve kurumlar ise bu gelişmeler karşısında “Başka yer mi kalmadı?” sorusunu yöneltiyor.
Yatırımcı açısından bakıldığında durum ne yazık ki böyle. Marmara Bölgesi’nde faaliyet gösteren beş demir çelik fabrikası, ‘Tehlikeli Atıklar Yönetmeliği’nin yüklediği sorumluluk gereği zehirli baca tozlarını bertaraf edecek örnek bir tesis kurmak istedi. Bu amaçla 2007’de, ‘Marzinc Marmara Geri Kazanım A.Ş’ adıyla ortak bir şirket kurdu.
Adı ‘kanser ovası’na çıkan Dilovası’ndaki Çolakoğlu ve Diler, Marmara Ereğlisi’ndeki Kaptan, Kocaeli’deki Kroman, İstanbul ve Biga’da tesisleri bulunan İçdaş demir çelik fabrikalarından yaklaşık 150 bin ton baca tozu filtrelerle tutuluyor. Baca tozunun içinde demir, çinko, kurşun, kadmiyum gibi ağır metaller bulunuyor. Atıklar, canlılarla temas hâlinde ölümcül etkiler oluşturuyor. İnsanda başta kanser olmak üzere çok sayıda hastalığa sebep oluyor. Durum böyleyken demir çelik tesislerinin bulunduğu Aliağa, Karadeniz Ereğlisi, İskenderun gibi bölgelerde milyonlarca ton baca tozu ve cüruftan oluşan atık dağları yükseliyor.
Marzinc, geri kazanım tesisi için ilk olarak Marmara Ereğlisi’ndeki demir çelik fabrikasının olduğu bölgeyi düşündü. Yatırımla ilgili siparişleri veren firma ummadığı bir sürprizle karşılaştı. Bakanlık, bacasız sanayi için öngörüldüğü gerekçesiyle söz konusu bölgede yatırım yapılamayacağını bildirdi. Marzinc bu kez davet üzerine Sakarya’nın Kaynarca ilçesine yöneldi. Burada da belediye tarafından söz verilen imar değişikliği yapılamadı. Ardından Mustafakemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi (OSB) yönetimindeki bazı üyeler Marzinc’e ulaştı ve tesis için uygun arsaları olduğunu iletti. Marzinc’in alacağı arsa en yakın köy olan Güllüce’deki 11 vatandaşa aitti. Köy Muhtarı Salih Akın’ın anlattığına göre, arazi bir beyaz eşya firmasının yatırım yapacağı taahhüdü ile metrekaresi 4,5 liraya köylülerden alındı. Ardından kriz sebebiyle söz konusu firmanın vazgeçtiği belirtilerek metrekaresi 10 liraya Marzinc’e satıldı.
OSB yönetim binasının yakınındaki arazide buğday ekili, yer yer de zeytin ağaçları var. Geniş tarım arazilerinin ortasında bir ada gibi kalan bu alanın, OSB ilan edilmesinin bir hata olduğu iddia ediliyor. Çevrecilere kulak verirsek işte bu sebeple atık bertaraf tesisinin bu yörede kurulması sakıncalı.
Yerin konumu tartışmalı olsa da kurulacak tesisin son teknoloji olacağı iddia ediliyor. Baca tozundan önce çinko oksit, daha sonra sünger demir üretilecek. Çinko ihraç edilecek, sünger demir ise demir çelik tesislerinde hammadde olarak kullanılacak. Böylece bu fabrikalardan zehirli atık çıkmasının önüne geçilecek.
Bertaraf tesisinde uygulanacak teknoloji sonucu, tesisin çevreye bırakacağı tek atık, bacasından çıkan gaz ve toz olacak. Bu emisyon da yasal sınırların altında olacak. Proje Sorumlusu Hüseyin Soykan, bütün bunları ÇED Raporu’nda taahhüt ettiklerini, bunlara uyulmamasının ‘hapis’ gerektiren bir suç olduğunu ifade ediyor.
Marzinc Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ayhan İleri, bu projedeki amaçlarının kâr olmadığına dikkat çekiyor: “Kendi tesislerimizden çıkan baca tozlarını işleyeceğiz. Krize rağmen yatırıma ara vermedik. Ortaklar bugüne kadar 15 milyon dolar harcadı. Çevre ve Orman Bakanlığı bizden örnek bir proje istedi. Bu amaçla hiçbir harcamadan kaçınmadık.”
Bölgeyi yatırım için seçen diğer bir firma da AÖF Enerji ve Elektrik Üretimi Sanayi Ticaret Limited Şirketi. Bu firma, uluslararası anlaşmalara göre korunması gereken sulak alan (RAMSAR) statüsündeki Uluabat Gölü’ne yakın İnatlar köyünde, endüstriyel ve tıbbi atıkları yakarak elektrik üretmek istiyor. Mustafakemalpaşa’dan İnatlar’a yolculuğumuz, yol üzerindeki Çördük Köyünde sona eriyor. Aracımıza aldığımız çoban, yolun kalan kısmına otomobille devam edemeyeceğimizi söylüyor. ‘Neden?’ diye sorduğumuzda geçen yıl şaibeli yangından sonra terk edilen İnatlar köyünün yolunun bozulduğunu söylüyor.
Köylülerle sohbet ederken imdadımıza Erdal Ünal yetişiyor. Bozuk yola uygun aracı ile sarsıntılı bir yolculuktan sonra İnatlar’a varıyoruz. Uluabat Gölü öncesindeki son vadilerden birinin içindeki köyün etrafında yeşilin her tonunu bulmak mümkün. Oksijenle dolu dağ havası kendini hissettiriyor. Kayaların arasından fışkıran su, aşağıdaki köylere ulaşıyor. Çördük köyüne döndüğümüzde heyecanlı vatandaşlar bizi kahvede karşılıyor. Muhtar Osman Turan, tarımla geçindiklerini ve böyle bir tesisi istemediklerini söylüyor. Muhtar Turan, daha önce rehberimizin anlattığı yangını sorunca, “Failler yakalandı; ancak yukarılardan devreye hatırlı kişiler girdi, karakoldan salındılar.” diyor. Elindeki soruşturma evraklarını gösteriyor. Yörede kulaktan kulağa bir bölge milletvekilinin adı zikrediliyor. Kurulacak tesise 1 milyon dolar karşılığı iş takibi yaptığı ve gizli ortak olduğu konuşuluyor.
Tesis, bölgede yatırım yapan diğer şirket gibi Bursa Çevre Düzeni Planı kararlarına uyumlu değildi. Bölge söz konusu planda ‘orman alanı’ içinde kalıyordu. Bu sebeple tesisin kurulabilmesi için planda değişiklik yapıldı.
Tehlikeli atıkların gömüleceği faaliyet sahasının 50 metre güneydoğusundan Karaazmak Deresi geçiyor. Bu dere, Kara Dere adını alarak çok sayıda köy merkezinden geçerek Mustafakemalpaşa’ya bağlanıyor. Tesisle ilgili izinler verilirken bu derenin dikkate alınmadığı görülüyor.
Ayrıca ilgili kamu kuruluşlarının verdiği belgelerde iznin, tesisin yapılacağı 8 dönümlük parsel için alındığı, depolama yapılacak 53 dönümle ilgili iznin olmadığı ortaya çıkıyor. Bu da ÇED ve izinlerin iptal edilmesine yol açabilir.
Tesisle ilgili olarak hazırlanan ÇED Raporu’na göre burada yılda 30 bin ton endüstriyel ve tıbbi atık yakılacak. Bu işlemden çıkan ‘tehlikeli atık’ statüsündeki küller, tesisin yanındaki sahaya gömülerek depolanacak. Depolama sahasının ömrü on yıl. Yakma fırınından elde edilen ısı ile oluşturulacak buhardan saatte 2 bin 500 kilowat elektrik üretilecek.
Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği (GÜMÇED) Başkanı Adnan Önürmen, atık bertaraf tesislerinin Türkiye’nin en verimli ovalarından Mustafakemalpaşa’da yapılmasına karşı olduklarını belirterek, tesislere izin verilmesi hâlinde konuyu yargıya taşıyacaklarını vurguluyor.
Türkiye’de atık sorunu ilk kez 2006’da medyatik bir olayla gündeme geldi. Tuzla’da gömülü variller bulundu. İki yıl önce gömülmesine rağmen çevre kanununun TBMM gündemine geldiği bir zamanda çıkarılan variller yankı uyandırdı. Çevre ve Orman Bakanlığı, olaydan sonra Akdeniz, İç Anadolu, Ege ve Marmara’da 5 bertaraf tesisi kurulmasını planladı.
Sanayi tesislerinden resmî rakamlara göre 14 milyon ton civarında atık çıkıyor. Tehlikeli atık miktarı yaklaşık olarak bir milyon 200 bin ton. Tehlikeli atığın yüzde 6’sı atığın üretildiği tesis bünyesinde, yüzde 21’i tesis dışında geri kazanılmakta ve yüzde 73’ü düzensiz bir şekilde bertaraf edilmekte.
Gürhan SAVGI

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.