Askerlik, Medreseler, Arapça Eğitim ve Atatürk

Ülkemizde üniversite sayısı hızla artarken eğitim seviyesi aynı hızla geriliyor. AKP önderleri üniversitelere egemen olamadıkları yıllarda Türkiye’nin en değerli üniversitelerini kötülemek için, dünyadaki ilk 500 üniversite arasına giremedikleri söylemiyle eleştiri yapıyorlardı. Üniversite sayısı ikiyüzün üzerine çıktı. Ancak üniversitelerin kalitesi hızla düştü. Artık üniversitelerin bilime katkı, ya da ülke yönetimine eleştiri haberlerini duyamıyoruz. Bunun yerine üniversitelerdeki rezalet haberleri bütün engellemelere rağmen basında yer alıyor.

Sözün kısası üniversiteler yüz yıl sonra yeniden medreseye döndü. Kısa süre önce Başbakan bu anlama gelen eleştirilerde bulundu. Yandaş yazarlar bile üniversite yapmak ile üniversite binası yapmak arasındaki farkı irdelemeye başladı.

Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim devriminde en büyük mücadelesi bu medrese kafası ile olmuştu. Zira hem Osmanlının son dönemlerinde hem de Ulusal Kurtuluş Savaşımız sırasında medreseler tam bir gericilik odağı olduğu gibi, esas olarak asker kaçaklarının yuvalandığı yerler olmuştu.

O dönemde Osmanlı geleneği ile askerlikten muaf olan kesimlerden birisi de medrese âlimleri ve öğrencileriydi. Sadece II. Meşrutiyet öncesinde İstanbul medreselerinde yaklaşık 25 bin öğrenci vardı. Trabzon’un Of ilçesinde de 70 medrese vardı ve askerlik çağında hemen herkes bu medreselere kayıtlıydı. Kayseri merkezde 1910’da 30 medresede 2000 öğrenci eğitime devam ediyordu. Anadolu’daki medreselerin çoğalmasının temel nedeni askere gitmeme isteğiydi. Büyük illerde bulunan idadilere (liselere) gelince, bu okulların öğrencilerinin hemen tümünün vatan savunmasında yer aldığını görüyoruz. Kayseri Sultanisi öğrencilerinin son sınıfta bulunanların çoğunluğu Sakarya cephesinde askerlik görevlerini yaptıkları için mezun verememiştir. Öte yandan askere gitmek istemeyenlerin bir kısmı medreselere kaydoluyor, sekiz yıllık medreseyi on sekiz yıla çıkartabiliyorlardı.

İşte Atatürk savaşın en kritik günlerinde bu sorun ile de uğraşmak zorunda kalmıştır. Sakarya savaşından hemen önce Mustafa Kemal Paşa bir Akşehir ziyareti sırasında (Haziran 1921) Akşehir’deki medreselerden en iyilerinden birini ziyaret eder. Arapça eğitim aldığını söyleyen öğrencileri tahtaya kaldırır. Öğrencilerin hiç biri Türkçe bir cümleyi Arapçaya çeviremez. Dahası medrese hocası da doğru dürüst Arapça bilmemektedir. Arapça bilgisinin Paşa kadar bile olmadığı anlaşılınca durumunu itiraf eder. Bu durum üzerine Mustafa Kemal Paşa hocaya dönerek şunları söyler:

“Hoca efendi. Memleket harp ediyor. İstiklal ve mevcudiyetini kurtarmaya çalışıyor. Böyle mühim zamanlarda lisanül Arabi ile vakit geçirmek, bu gürbüz Türk çocuklarını cephelerden alıkoyarak bu karanlık odalara tıkmak günahtır. Bir lisan bu türlü karanlık odalar içinde öğrenilemez. Lisan öğrenmek daha ziyade bir muhit meselesidir. Akşehir, bir Anadolu, bir Türk kasabasıdır. Burada Arapça konuşan kimse yoktur. Çünkü bugün Arapça ilim ve fen dili değildir. Bir memlekette Arapça bilen mütehassıslar yetiştirmek memleket ihtiyacı için kâfidir. Eğer maksat böyle bir lisan mütehassısı yetiştirmek ise iki genç tahsil için Mısır’a gönderilir.” (Asım Us Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım s:98)

Atatürk bu olayı 2 Şubat 1923 günü İzmir ziyareti sırasında halkla yaptığı altı saatlik sohbeti sırasında çok daha ayrıntılı anlatır. Sadi Borak’ın Söylev ve Demeçler kitabında bu olayı acı acı gülümseyerek okuyabiliriz.

Şimdilerde AKP iktidarı eğitim sistemimizi alt üst etti. Öğrencileri kısmen Arapça eğitim verilen imam okullarına zorla yönlendirmek için her türlü çaba gösterilmektedir. Bu yetmezmiş gibi ilkokullara da Arapça derslerini sokma çabası sürmektedir. İmam okullarının TEOG sınavlarındaki başarısızlığı ortaya çıkınca da sınavları kaldırmak için ne yapacaklarını şaşırmış durumdadırlar. Çocuklarımız daha Türkçeyi öğrenemeden Arapça öğrenmeye zorlanmakta, sonuçta ne Türkçe, ne Arapça ne de bilimsel bilgiler öğrenilmekte gençlerimizin geleceği karartılmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk’ü ve devrimlerini öğrenmeye en fazla ihtiyacı olanlar bu güne değin Atatürk’ü inkâr edip duvara tosladıktan sonra Atatürk demeye başlayanlardır. Deneme yanılma ile öğrenmek öğrenmenin en pahalı yöntemidir.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.