Zorba

Zorba, güç kullanarak, kaba kuvvetle topluluklara egemen olandır.
Zorba kavramını Antony Quinn’in ünlü filmi “Zorba” ile sevdik. Senaryosu ünlü yazar Nikos Kazancakis’in aynı adlı romanından uyarlanan 1964 ABD, İngiltere ve Yunanistan yapımı filmde, Antony Quinn’den başka Alen Bates ve İrene Papas da oynamıştı. Filme ün kazandıranlardan biri de ünlü besteci Mikis Teodorakis’in bestelediği müzik olmuştur.
Filmdeki sevimli zorba Antony Quinn biraz Sirtaki, biraz Trakya’mızın Kasap Havası ve biraz da bizim zeybeğimizi andıran coşkulu bir halk dansını oynamaktadır. Filmdeki zorba biraz da bizden biridir.
Zaten folklor dediğimiz şey sınır tanımaz. Ezgileriyle, halk oyunlarıyla sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini anlayamazsınız. Kafkas dansları ile bizim Kars, Artvin oyunları arasındaki benzerlik, yumuşak geçişler folklor yolculuğunu kolaylaştırır. Aynı şeyi Batı sınırlarımızda Makedonya ya da diğer Balkan ülkelerinin müzik ve danslarında görürüz. Ne zaman Bosna’da, ne zaman Makedonya’da, ne zaman Edirne’de, ya da Kırklareli’nde olduğunuzu anlayamadan sınırları geçiverirsiniz. Aynı topraklar üzerinde de böyledir.
Hepsi Zeybektir. Ama Balıkesir zeybeği, İzmir zeybeği, Aydın, Muğla, Denizli, Burdur zeybeği dikkatli bir gözle baktığınızda hem aynıdır. Hem de çok farklı. Güneydoğumuzda Maraş, Antep, Urfa, Diyarbakır oyun ve ezgileri de öyledir. Bu oyunları izlerken, oynayanların, Kürt, Türk, Gürcü, Azeri, Laz, Çerkez, Türkmen, Boşnak, Makedon, ya da başka bir kökten gelmesi bizi hiç etkilemez. Oyunların coşkusu bizi alır ve başka bir yere götürür.
İşte bizi biz yapan, birleştirip bütünleştiren tek bir ulus yapan da budur.
İnternet dediğimiz bilgi dünyasındaki yanlışlıklar bir yana pek çok bilgi ve görsele de ulaşabiliyoruz.
Google arama motoruna “Zorba Sirtaki” yazdığınızda Teodarakis’in müziği ile çok sayıda Sirtaki gösterisine ulaşabiliyorsunuz. Bunlar içinde en güzelleri, Dünyanın değişik kentlerinin meydanlarında birkaç müzisyenin başlattığı müzik ile birlikte kendiliğinden bir araya gelen insanların coşku içinde Zorba oynamaya başlamaları izleyenleri de etkiliyor. Müziğin etkisi giderek meydandaki herkesi sarıyor. Oynayanların sayısı yüzleri buluyor, 5-6 halka omuz omuza halaya duruyor.
Bu güzel çekimler mizansen de olabilir. Ya da kendiliğinden oluşmuş olabilir. Ancak Dünyanın bir başka ucunda bir millet olmanın, ortak duygular yaşamanın örneğini görüyorsunuz. İster istemez kıskanıyorsunuz.
Neden biz de bunu yapamıyoruz?
Dünyanın dört bir yanında ekmeğini kazanmak, okumak için bir araya gelmiş Türk toplulukları var. Ama onlar böyle bir tablo oluşturamıyor. Bir Harmandalı çalıp Diyarbakırlı, Edirneli, Karslı, Konyalı, Trabzonlu Zeybek oynayamıyor. Ya da Horon tepemiyor. Atabarı oynayamıyor,
Oysa daha önceleri bunları yapabiliyorduk. Halkevlerinde, Üniversitelerin folklor kulüplerinde, ya da büyük şehirlerdeki kültür derneklerinde herkes dilediği ya da ilgi duyduğu yörenin halk danslarını, türkülerini öğrenebiliyordu.
Bir zamanlar “Anadolu Ateşi” adı altında büyük bir gurup kuran ve her yörenin halk danslarını oynayıp, gittiği her yerde kapalı gişe gösteriler yapan ekip yöneticisi folklorun birleştiriciliği ile kitleleri birleştirirken işi siyasete döküp bölücülüğü öne çıkardığı için dağıldı.
Ve tabii bir de zorba rejimler…
12 Eylül faşist rejimi ile başlayıp yakamızı bir daha hiç bırakmayan zorbalık halkı böldü. Şimdi artık kimse bir başka yörenin müziği ve halk dansı ile coşamıyor. Coşsa da içindeki heyecanı bastırmak zorunda kalıyor.
Kazancakis’in Zorbası, Teodarakis’in müziği ve Antony Quinn’in güçlü oyunu ile kendi ulusunu birleştirip bizim gönlümüzde taht kurarken, bizdeki zorbalar halkı ezdikleri bir yana bölüp parçalıyor. Zorba filmi çevrildikten sonra Yunanistan zorbaların eline geçse de uzun sürmedi. Şimdi finans kapitalin zorbaları ele geçirmek için her yolu kullanıyor.
Dünya zorbalara kalmadı. Türkiye de kalmayacak.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.