Utandırıyorsun bizi Usta!..

Usta bak Başbakanlık dedin, verdik.
Bi daha dedin verdik. Bi daha dedin verdik.
Cumhurbaşkanı “olacam” dedin verdik.
Saray isterim dedin onu da verdik.
Bi dur artık, bi rahat dur. Yetti gari!..
Hadi komşulara sardın, bari gidip elin Kübasına sarma.
Diline sahip ol, kıtalar aşırtma.
Sana ne el alemin camisinden kilisesinden, dininden mezhebinden.
Sen baksana saraycığının odalarına.
Tek tek odalara girip çıksan ışıkları yaksan gece olur. Sonra sil baştan sabaha kadar kapatırsın tek tek. Bu da sana yeter.
Arada misafir ağırlarsın beğendiğin salonda.
Koridorlarında paten kayarsın.
Ya da sana bir Ginger alalım. Sarayın içinde fink atarsın. Saray görevlilerine göz açtırmazsın.
Çat kapıda, çat mutfakta, çat Emineaaanım’ın başucunda… Arada da merdiven başında.
Hani pozundaki gibi; sanki trabzanlardan kayarak inmiş de dengeyi zor tutturmuş duruşuyla…

 

Maalesef ki Aksaray seni kesmedi, Küba’ya da yettin.
Bunun sonu nereye varacak bilmem. Sonunda Galaksi’ye açılacaksın korkarım. Ve korkarım çevremizde gezegen kalmayacak. Kayan yıldızlar bile kuyruklarını kıstırıp uzaktan uzaktan takılacak.
Dengeleri bozuyorsun Usta, aman diyim…
Görüyorsun bizim hüloğlara benzemiyor elin Kübalısı. Çat diye koyuyor lafını.

Sen dersen ki; “Latin Amerika’nın İslam’la tanışması 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika’yı Kolomb değil, 1178’de Müslümanlar keşfetti. 1178’te Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmıştı. Kristof Kolomb anılarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahseder. Ben şimdi Kübalı kardeşimle konuşurum. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki izin versinler, olur desinler. Yani Kolomb daha Amerika Kıtası’nı keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmiş, yayılmıştı.”, Küba Dostluk Derneği adına José Marti de bir güzel döşenir sana.
Açıkça, “Sen işine bak, hem bir şey bilmiyorsun hem de konuşuyorsun” deyiverir.
Küba gibi paçayı ABD’ye kaptırmayıp kuyruğu dik tutan bir ülkeden bahsediyoruz.
Ona laf sokunca ABD’den alkışlar yağacak diye mi yaptın naaaptın bilmem.
Deseler ki sana Anadolu’da kıyamet kadar virane kilise var, şunları toparlayalım, hatta şu tepeye bir tane de biz dikelim, ne diyeceksin.
Sen ki Cem Evlerine bile illetsin.
Deseler ki senin evinde demokrasinin D’si yok, senin evin dağınıklıkta almış başını gidiyor, huzur yok kavga çok, deseler ki senin gençlerin sokakta el ele tutuşmaktan bile imtina eder oldular, deseler ki senin evinde fırsat eşitsizliği diz boyu, deseler ki para pul işlerinde namınız uluslararasında serbest dolaşımda.
İnsan önce bir aynaya bakar değil mi?
Ha; en iyi müdafaa taarruzdur diyorsan, o başka!
İşsiz mi kaldın, canın mı sıkılıyor anlamadık. Türkiye’nin ona buna sarıcısı oldun başımıza.
“Van minüts” ile başladın, baktın tuttu, sonra da biz seni tutamaz olduk. Gelene laf, gidene laf…
Senin dilin yüzünden itibar sıfır. Daha da konuşursan çökecekler tepemize sonunda…
Olan bize olacak…
Hani söylediklerin akıllı uslu şeyler olsa da biz de seninle gururlansak.
Canımız Cumhurbaşkanımıza can-ı gönülden sahip çıksak.
Yok! Nerde!
Demem o ki; utandırıyorsun bizi usta.
Biz ki Atamızla övünmeye alışmışız, biz ki Atamızın bizi övmesine alışmışız…
Sarayda oturunca olacak sanmıştın da,
Olmadı işte be Usta…
Yine olmadı…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.