Ulusal maç

2016 yılında Fransa’da düzenlenecek Avrupa Futbol Şampiyonası grup elemelerinin ilk maçını İzlanda ile oynadık.
Sonucu ve oynanan futbolu maçı seyredenler gördüler.
Ben maçı canlı izlemedim.
Fatih Terim yönetimindeki hiçbir takımın maçını yıllardır izlememe gibi bir prensibim oluştu.
Doğrudur veya yanlıştır, ama bu kararı almamda kendime göre değerlendirmelerim ve nedenlerim var.
Oynadığımız ülke takımı İzlanda.
Bakıyoruz İzlanda; Atlas Okyanusunun kuzeyinde Grönland’ın güney doğusu ile Norveç ve Britanya adalarının arasında yer alan küçücük bir ada ve Avrupa ülkesi.
Bir ada devleti olduğu için ekonominin temelini balıkçılık teşkil ediyor. Ülke topraklarının ancak % 0,5 inde tarım yapılabiliyor.
Başkenti Rejkjavik maç da burada oynandı, nüfusu 145.000. Gemlik kadar bir yer diyebiliriz.
Ülkenin toplam nüfusu 320 bin kadar. Bizim Nilüfer ilçesinden küçük.
Gönderin Sayın Mustafa Bozbey’i Nilüfer’deki kadar yorulmadan yönetsin. Uçaktan iniyorsun bakıyorsun bilboardlarda “Gülümseyin İzlanda’dasınız” yazısı…
İzlanda ulusal takımının kadro değerinin 30 milyon Euro kadar olduğunu öğreniyoruz.
Bizim ulusal takım direktörüne sözleşmesi bitene kadar TFF’nin ödeyeceği para toplam 35 milyon Euro. Prim ve harcırahlar hariç bizim parayla 100 trilyon lira kadar…
Yapacağı iş “Yeni Türkiye” de ulusal/milli görev.
Neyse lafı uzatmayayım, oynanan maçın sonucunda farklı bir yenilgi aldık.
Maç sonunda TV kanallarındaki yorumcular ayni abuk yorumları saatlerce yaparken, ertesi günkü gazetelerdeki köşe yazarlarının yazdıklarının onların söylediklerinden farkı yoktu.
İsmi gereksiz bir köşe yazarının yorumu şöyle ;
“İzlanda’da golleri yedik,dersimizi aldık, aşılarımızı olduk, masal bitti, şimdi gerçekler başlıyor. Eminim ki Çek Cumhuriyeti maçında sahada dövüşen bir takım göreceğiz”!..
Bir tek futbolculara onlar bizim için “şehit”, yedek kulübesinde oturanlar ise “gazi” demediği kalmış.
Yani aklına gelmemiş, ya da istişare(!) etmeden yazmış. İstişare etseydi rüzgarlı havalarda oynanan futbol maçlarının fıtratında böyle sonuçlar olduğunu öğrenirdi.İstişare önemli…
Yazımın başında maçı canlı izlemediğimi yazmıştım. Daha sonra izlediklerim ve okuduklarımdan sonra maç hakkında teknik olarak yazacak bir şey olmadığını düşünüyorum.
Grupta oynayacağımız diğer maçlarda iyi sonuçlar alarak bu gruptan çıkabiliriz de.
Ancak, Türk futbolunu (özellikle futbolun alt yapısını) gönlünü paraya, dolarlara değil bilime bağlamış insanlara teslim etmedikçe nihai sonuç değişmez. Yıllardır olduğu gibi.
Siyaseti, kişisel siyasi ve menfaat ilişkilerini kullanarak, hiçbir yönetim bilgisi, eğitimi ve yeteneği olmadan bazı mevkileri ele geçiren muhterisler ancak günlük başarılarla göz boyayabilirler.
Çünkü onlar kalıcı ve devamlı başarıların değil, ancak paranın ve gücün adamı olabilirler.
Para demişken bu maçın galibiyet ve beraberlik primlerini öğrenmek istediğimi de söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü, verilen primler hepimizin verdiği vergilerden karşılanıyor ve futbolda harcanan paraları duydukça ben şahsen kendimi Şair Eşref’in(1874-1914) aşağıdaki dizelerinin muhataplarından biri olarak hissediyorum;
Bir soğan soyuluyor,
Yaşarıyor gözler,
Bir devlet soyuluyor,
Aldırmıyor öküzler!…
Conquiste dell’imparatore,
Giorni senza vento,inshallah!…
Başarılar imparator,
Rüzgarsız günlerde görüşmek ümidiyle!…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.