Türküye dair

Oldum olası türkü dinlemeyi çok severim. Kitap okurken,
yazı yazarken, yolculuk yaparken, uyurken kısacası hayatın her alanında türkü
dinlemeden duramam. Bir de söylemesini bilebilsem, herhangi bir enstrümanı
çalabilseydim.

Ne yazık ki mümkün değil öğretmen okulunda üç yıl tek ders
müzik dersinden bütünlemeye kaldım. Bütünleme sınavlarında bir yıl önceden
verilmiş olan bir parçayı flüt ile çaldım. Başka bir parçayı notalarıyla
söyledim.

Son sınıfa geldiğimizde benim gibi olan arkadaşlara
notalarıyla İstiklal Marşını söyleyip birde tüm okulumuza vuruşlarıyla İstiklal
Marşını söyletebildiğimizde okuldan mezun olacaktık. Yani öğretmen olabilmek
için tezimizi verecektik. Sıra bana geldiğinde heyecandan ölecektim. İşareti
vererek okul arkadaşlarıma İstiklal Marşını öyle güzel söyletmişim ki;
abartısız 8 almış mıyım yoksa öğretmenim mi vermiş hala anlayamadım. Okulda
doğrudan mezun olabilmek için hiçbir sorunum kalmamıştı.

Sevinçten uçuyordum. Bunları neden mi hatırladım. Okular da
bütün derslerin hepsi gereklidir ve önemlidir. Hiçbir dersin diğer bir dersten
farkı yoktur. Bütün öğretmenler de aynı emeği öğrencilerine harcarlar.

Gelelim “Türküye daire”

Yüzyıllar boyu insanımız sevincini, acısını, özlemini,
aşkını ve coşkusunu türkülerle dile getirmeye çalışmıştır.

Her türkünün içinde biraz vatan, biraz Anadolu, biraz halk,
biraz umut, biraz barış, biraz güzellik, biraz toprak, biraz alın teri, biraz
aşk, biraz ihanet, biraz direnç, biraz fedakarlık, ve biraz yiğitlik mevcuttur…

Müziğimizin evrenselliğine olan inancıyla türkülerimizin
özüne sahip çıkarak benliğimizi pekiştirmeliyiz.

Türküler bizleri biz yapan temel değerlerden biridir, belki
en temelidir.

Türkü biziz, bizler türküyüz…

Lütfen türkülerimize sahip çıkalım, türkü ile dans
etmeyelim, onları kirletmeyelim, yozlaştırmayalım.

Aşkımızı, coşkumuzu, sevgimizi ve yüreğimizi türkülere
katalım.

     “Horoz

Horoz değil katır idi

Dağdan odun getirirdi

Her işleri bitirirdi

Kuşum civcivi cak oldu.

Çil horuzum yok oldu

            ***     

Tekkesi var elim gibi

Kanadı var kilim gibi

Ayağı belim gibi

            ***

Sabahtan erken kalkardı

Kuyruğu dala dikerdi

Yedi köye hükmederdi

                      Nakarat

Horoz değil deve idi

Ön dişleri geve idi

Yedi tavuğu sever idi

                      Nakarat

Bu horoz değil de arslan

Su içerdi tastan

Yeni ayrıldındı dosttan

                      Nakarat

Horoz değil kuzu idi

Mahallenin kızı idi

Bir köylünün sözü idi

                      Nakarat

Kırk tavuğun kocasıydı

Piliçlerin babasıydı

Mahallenin hocasıydı

                      Nakarat

Horozumu aşırdılar

Odamdan dama aşırdılar

Suyuna pilav pişirdiler

                      Nakarat

Çimenlerde yayılırdı

Tilki görünce bayılırdı

Çok ünlü sayılırdı

                      Nakarat

Çil horozum yağlı idi

Şam dalında bağlı idi

Çil horozun oğlu idi

                     Nakarat

 

Bu tür türkülerde bir kişiye, bir kuruma karşı yapılan bir
eleştiri söz konusudur. Bu türküler insanları hem eğlendirir hem de
düşündürür.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.