TSYD demokratikleşmeye engeldir!

Türkiye Spor Yazarları Derneği, 1963 yılında İstanbul’da kuruldu. Kısa adı TSYD’dir. Yaklaşık 400 üyeli bu dernek, bünyesinde spor yazarlarını barındırıyor.
            Her biri diğerinden şöhretli(!) isimlerden oluşan TSYD’nin işlevi nedir biliyor musunuz? Ya da ne iş yaptığı konusunda bilginiz var mı?
            İsterseniz biraz açalım: TSYD tüzüğüne göre, spor yazarlarını ayırım yapmadan bir çatı altında toplar. Dayanışmayı, yardımlaşmayı sağlar. Barışı, kardeşliği, centilmenliği savunur. Sportif etkinlikler düzenler. Kısaca, Türk sporunun yaygınlaşması ve kalkınması için uğraşır.
Bunlar, TSYD’nin yol haritasıdır.
Peki, 46 yıldır zenginleşmeyi düşünmekten başka gelişme kaydedebilmiş midir?
Hak getire.
TSYD, 5253 sayılı yasaya bağlı kamu yararına çalışan dernekler konumundadır. Yani sırtını devlete dayamış durumdadır.
            Ekonomik durumları ve mal varlıkları rakamlarla ölçülecek gibi değildir. Hiçbir zaman denetlenmezler, çünkü dokunulmazlıkları vardır. Güçlerini tekellerindeki medyadan alır.
            Diledikleri zaman kafalarına göre yönetmelik değiştirir, istedikleri zaman da, TBMM’ni kullanarak diledikleri gibi yasa çıkartır.
            Yazılı ve görsel medyayı tehdit unsuru gibi kullanan TSYD üyeleri, ellerindeki kontrolsüz güçle Anayasa’nın eşitlik ilkelerini “Paspas” yaparak oyuncak gibi oynamayı marifet sayarlar.
            Köşelerinde ve ekranlarında tarafsızmış gibi görüntü vermeye çalışarak eşitlikçi profesörü kesilirler.
            Bunları neden yazıyorum? Yüzde 99 TSYD patentli spor medyasının son 25 yıldır yaşamımızı germeye başlamasıyla Türk sporunun nasıl yaygınlaştığına, nasıl kalkındığına, barışın, kardeşliğin, centilmenliğin nasıl sağlandığına(!), dikkatinizi çekmek istedim.
              Hıncal Uluç’un deyimiyle “Artık sadece adı kalan, sözüm ona Türkiye Spor Yazarları Derneği. Onun kifayetsiz başkanı Esat Yılmaer’in kişisel antipatisi ve öfkesi, basın ve ifade özgürlüğüne açık saldırı karşısında, derneği ‘Yok’ mertebesine indiriyor.”
            Hıncal Uluç’un söyledikleri, bundan önceki başkanlar, Onur Belge, Atilla Gökçe, Nezih Alkış, Togay Bayatlı dönemleri için de geçerli değil midir?
            Türk sporunun 25 yıl öncesine bir bakalım: “Şiddet” var mıydı? “Tribün terörü” görebiliyor muydunuz? “Şike” böylesine iğrenç boyutlarda yaşanıyor muydu? Ayırımcılıktan, adaletsizlikten pek söz edebiliyor muyduk? Bu konuda yüzlerce örnek verilebilir. O nedenle fazla uzatmayalım. Arif olan anlayacaktır.
            Utanç tablosu ortada.
            Uluslararası alanlarda aldığımız yüz karası sonuçlar Türk sporunun içler acısı durumunu açıkça göstermeye yetiyor.
            Alt yapısı, TSYD tarafından dinamitlenen Türk sporundaki “Ayırımcılık, şike, şiddet, tribün terörü” gökyüzünden inmedi. Bunları, halkın umut ışığı durumundaki Anadolu’da bin bir, güçlükle görev yapmaya çalışan gazeteciler de hortlatmadı.
            Bunlardan; öncelikle özel yatlarında viskilerini yudumlarken, bir yandan da fındık-fıstık ticareti yapan ünlü gazeteciler(!) sorumlu değil midir?
Toplumu bilgilendirme-bilinçlendirme görevini üstlenmiş durumundaki taraflı gazetecilerin sözde yorumlarıyla getirdiği noktada ne yazık ki, Türk sporu “Şiddet, şike ve tribün terörü”yle boğazlanmaktadır. Tabiki, parmakla gösterilen dürüst gazetecileri ayrı tutuyorum.
Halkla alay ederek, aşağılayarak, gırgır geçerek, laubali konuşmalar yaparak yorum yaptıklarını sananlar toplumu ötekileştirdiler. Tuttukları takımı körü körüne savunarak yıllardır öfke ve nefret tohumları ektiler… Bölücülüğü tetiklediler… Şiddeti körüklediler… Şikeyi normalleştirdiler… Tribünleri düşman kardeşler kampına çevirdiler…
TSYD, Türk sporunun kalkınmasına sözde katkı sağlıyor.
Gerçekleri görmüyorlar, duymuyorlar, yazmıyorlar. Görmediklerinden, duymadıklarından değil, fincancı katırlarını ürkütmekten korktukları için sürekli üç maymunu oynuyorlar. Yozlaşmaya çanak tutarken yalnızca kendilerini düşünüyorlar… Kendilerinden olmayanlara ise yaşam hakkını bile çok görüyorlar.
TSYD, ASGD’yi neden çekemiyor?
TSYD gerçeğini yukarıda özetle anlatmaya çalıştım. TSYD, sporu sevdirmeyi, yaygınlaştırmayı, şikeyi, şiddeti, tribün terörünü önlemeyi düşüneceğine, yasaların, yönetmeliklerin arkasından dolanıp hukuka karşı hile yaparak Anadolu Spor Gazetecileri Derneği’ne engel çıkarmayı adamlık sayıyor.
            TSYD, barışı, kardeşliği, centilmenliği, eşitliği savunacağına, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne baskı yaparak, T.C. Danıştay Onuncu Dairesi’nin 2007/888 Esas ve 2008/4006 sayılı kararını uygulatmamayı sözde demokratik bir girişim(!) olarak görüyor.
            Oysa TSYD, yasaları görmezden gelerek, kapalı kapılar ardında gerçekleştirdiği antidemokratik uygulamalarla demokratikleşmeyi engelliyor.
            Danıştay, TSYD’nin tekelindeki “Basın Tribünlerine Serbest Girişlerin Düzenlenmesi” yönetmeliğinin Anayasa’nın 124. maddesine uygun olmadığını söylüyor. Diyor ki, “İdarenin yürütmek zorunda olduğu kamu hizmeti ile ilgili yetkisini, Türkiye Spor Yazarları Derneği aracılıyla kullanıp onun inisiyatifinde bu hizmeti yürütmesi sonucunu doğuran dava konusu Yönetmeliğin 7. Maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan ‘AİPS’e üye kamu yararına çalışan dernek statüsündeki dernekler kanalı ile’ ibaresinin HUKUKA AYKIRI OLDUĞU SONUCUNA ULAŞILMIŞTIR.”
            Danıştay Anayasa’ya uygun doğru bir yol gösteriyor.
            TSYD ne yapıyor? 1992 yılında, aynı yasayla, aynı amaç için Bursa’da kurulan ve Türkiye’nin her tarafında örgütlenen bin üyeli Anadolu Spor Gazetecileri Derneği’nin hileyle önünü kesmeye çalışıyor. Danıştay’ın 03.06.2008 tarihinde oy birliği ile aldığı kararı uygulatmamak için Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne baskı yapıyor.
            Başarıyor da(!)…
            Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün, medya korkusuyla hazırladığı yasal olmayan yönetmeliklere göre, ASGD üyeleri, spor karşılaşmaları yapılan kamu tesislerine, TSYD izin vermedikçe giremiyor.
            Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nün vermiş olduğu “Sarı Basın Kartı” da “Selpak” oluyor.
            TSYD, “Ben Anayasa, babayasa tanımam. Yönetmelik falan anlamam. Medya benim elimdeyken Türkiye’de kuralları ben koyarım” demeye getiriyor.
            Yetmiyor… Sporu yaygınlaştırıp kalkındırırken oldukça deneyim kazanan TSYD bir çalım daha atıyor.
            Danıştay’ın 03.06.2008 tarihli kararını çiğnemek için 05.05.2009 tarihinde, TBMM’ni yanına alarak yaptığı kavram kargaşası yaratacak bir yasa değişikliğiyle Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün “Spor Alanlarına Giriş Yönetmeliği” yetkilerini bu kez de Türkiye Futbol Federasyonu’na aktarıyor.
            TSYD dudak uçuklatan ilginç yöntemlerle, “Spor Alanlarına Giriş Yönetmeliği”ni biraz da TFF’nun yardımıyla “Hülle” yaparak yeniden kendi tekeline geçiriyor.
            Burası Türkiye, burada yaşar üçkâğıtların en divanesi, en şahanesi…
            TSYD-GSGM-TFF el ele, Danıştay kararları, Anayasa tu-ka-ka…
            Muz Cumhuriyetinde mi yaşıyoruz belli değil?
            Böylesine faşistçe bir yaklaşım herhalde dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiştir. Belki görülmeyecektir de.
            TSYD, ASGD’yi neden kıskanıyor acaba?
ASGD’yi, biraz da “İçimizdeki İrlandalılar”ca itilen çukurdan çıkarmak için yıllardır özveriyle çabalayan Genel Başkan İbrahim Erdoğan bu konuda bakın neler söylüyor?
            …
“Ülkemizde spor gazeteciliği alanında iki meslek kuruluşu bulunuyor…
Biri ASGD, diğeri TSYD…
Bu arada gazetecilerin, görev yapmak üzere sahalara girişlerini düzenleyen bir de yönetmelik var…
Adı: Müsabaka Yerlerine Giriş Yönetmeliği…
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış ve bugüne kadar, yukarıda sözünü ettiğimiz iki dernekten birine hep imtiyaz tanımış…
Gazetecilerin sahalara girişleriyle ilgili GSGM’ye bağlı il müdürlükleri tarafından yapılması gereken kamu görevi, yasalara aykırı biçimde TSYD’ye devredilmiş…
TSYD bu ayrıcalığı maddi manevi kazanç fırsatı bile saymış…
Gün gelmiş serbest giriş kartlarını belli bir bedel karşılığında dağıtmış, gün gelmiş, foto muhabirlerinin üzerlerine giydikleri yeleklere astronomik rakamlarla reklam alarak tatlı paralar kazanmış.
Anadolu’da işin asıl yükünü çeken gazetecileri temsil eden ASGD’ye ise anayasal haklara aykırı olduğunu iddia ettiği bu duruma karşı yıllar yılı mücadele vermek düşmüş…
2005’ten bu yana genel başkanlığını yaptığım Anadolu Spor Gazetecileri Derneği işte bu büyük mücadelesini Danıştay 10 Dairesi’nin 03-06-2008 tarihindeki ‘oy birliği’ kararı ile kazanıyor…
Bakın ondan sonra ne oluyor?
Tam bir yılı aşkın zamandır, kapı gibi yargı kararı uygulanmıyor…

TSYD, iptal edilen yönetmelikte kendisine tanınan imtiyazı kullanmaya devam ediyor ve gazetelere formlar göndererek, serbest giriş kartlarının yine kendileri aracılığı ile verileceğini duyuruyor…
Ve kamuoyunun önünde cereyan eden bu hukuksuzluğa her nedense kimse dur diyemiyor…”

Demokratikleşme adına Anayasa’yı değiştirmek isteyen ancak bir hayli zorlanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a duyurulur.
En büyük TSYD, başka büyük yok!
TSYD buraya, yumruk havaya…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.