Şiirlerden şiir, kliplerden klip beğen

7 yaşlarında, biri erkek biri kız iki çocuğun 23 Nisan’da şiir okuyuşlarının videosunu izledim birkaç gün önce.
Şiirin dörtlüklerini erkek çocuk ile dönüşümlü okuyan kız çocuğunun içinin kaynayışını, gülmemek için kendisini zorlayışını, dörtlük okuma sırası kendisine geldiğinde yüzünün ciddi bir hal almaya çalışışını ve bunu başaramayıp, yani kendini tutamayıp kıkır kıkır kıkırdayışını.
Onun gülüşüne kayıtsız kalmak ne mümkün.
Hani zaman zaman nedensiz bir gülme krizine girer ya insan, bir türlü engelleyemez kendisini. Aklına en hüzünlü, en acılı şeyleri getirir gülme hissi uzaklaşsın diye, sonra da tüm tuttuklarıyla birlikte patlar kahkahası…
Durdurana aşk olsun…
İşte öyle şirin, öyle içten, öyle önlenemezdi onun kıkırtıları da…
O kıkırdamaya erkek çocuk da tutamadı sonunda kendisini.
Şiiri bitirmeyi başardılar neyse ki.
Mikrofonlarını teslim ederken yüzlerindeki ifadeler ile hem o anda orada, hem daha sonra ekran başında kendilerini izleyenlerde sevgi dolu izler bıraktılar…
İzlemek için tıklayın:
Çocukların şiir okuma mücadelesini izlerken ekranlarda iyi şiir okuyuşlarıyla aklımda kalanları andım.
Necdet Evliyagil’i mesela. Şiir programları yapan şair Atilla İlhan’ı mesela…
Ve günümüzün şiir okumayı en seven karakteri olan Cumhurbaşkanımız’ı mesela…
Şiir hisli insanların işidir.
Yazması da okuması da kolay değildir.
Cumhurbaşkanımız da hislenmiş ve okumuş sağolsun…
Çanakkale Zaferinin 100. Yıldönümüne ithafen çekilen klibin üzerine Arif Nihat Asya’nın ‘Dua’ şiirini okumuş. Kendisi de gitmiş şehitliklere, el açmış, dua etmiş. Allah kabul etsin…
İzlemek için tıklayın:
Kamera arkasını merak ediyor insan şimdi bu çekimlerin.
Siz etmiyor musunuz?
Senaryoyu yazanı, kamerayı kullananı, sesçiyi, ışıkçıyı, montajcıyı…
Yönetmenin işi de zor. Hadi figüranlara hükmetmek kolay. Ya koskoca Cumhurbaşkanı’na…?
Şehitlikteki o sahne bir kerede mi çekildi mesela?
İlk denemede olmadıysa yönetmen bunu nasıl söyledi? İkinci, üçüncü, dördüncü denemeler gerekti mi?
Yönetmenin dizleri ‘Tekrar etmemiz gerek efendim’ derken titredi mi?
Hadi film öyle böyle çekildi. Sonra sıra geldi üzerine şiir okunmasına. Bunun için de stüdyoda çalışılmasına.
Elde şiir metni ile bir kerede mi okundu acaba o şiir? Yoksa ezberden mi okundu? Okurken şaşırıldı mı?
Sabırsızlanmayın; sadece hayal etmeye çalışıyorum sahneleri…
Kameralara alışkın gerçi Cumhurbaşkanımız. Mikrofonlara da öyle…
Hüzünlü bakışları ve duygulu ses tonunu yakalamak zor olmamıştır kendisi için…
Çekimlerin sonunda montaj masasında filme Mustafa Kemal’i ve bayrağı da ekleyivermiş yönetmen, olmuş mu sana mis gibi bir video klip. İstemezükçüler ona da kusur bulmuş gerçi… Teknik hataları sıralamışlar ardı ardına…
Bize de yaranılmaz değil mi, ekleseler bir türlü, eklemeseler bir türlü…
Bir yerde bir “arıza” var da, ne?
****
Şimdi buradan başka bir videoya geçeceğim ve ikisinin kuyruğunu birbirine bağlayacağım.
Malum Cumhurbaşkanımızın öfkesinin dozu zaman zaman kaçıyor. Yukarıda anlattığım naif duygulardan eser kalmıyor. O zaman ağzından çıkanı kulağı duymuyor.
ABD Başkanı Obama ise her dem ‘cool’ hali ve kendisine muhalefet edenlere karşı esprili yaklaşımları ile hayranlık uyandırıyor.
Sinirlerini mi aldırmış acaba da hiç sinirlenmiyor? diyor insan.
Aldırmamış.
Bir videoda gördüm ki ‘Cool Başkan Obama’, ‘Kızgın Başkan Obama’yı başka bir bünyede canlandırmış…
Kendisinin sakin sakin söylediklerinin açılımını tüm kızgınlıkla dile getiren bir başka Obama yaratmış kendisine.
Bir konuşması esnasında sahneye çıkan bu kızgın Obama’yı da bir komedyen oynamış. Aşağıda linkini verdiğim videoda izleyeceğiniz gibi ortaya epey eğlenceli ve düşündürücü görüntüler çıkmış.
İzlemek için tıklayın:
****
Görüldüğü üzre; Erdoğan da ‘oynamış’, Obama da.
Lakin birisi oyunun içine dalmış, -mış gibi yapmamış, diğeri ise havada asılı kalmış…
İzleyenleri kendisine inandıramamış…
****
İnsan içinde her duyguyu barındırıyor malum.
Bazen ağzını burnunu dağıtmak istediklerine, bazen de koşup boynuna sarılmak istediklerine karşı nazik bir tebessümle yetinebiliyor.
Duygularını kendisine saklıyor yani…
Bazen değmez diyor, bazen de şımarmasın…
Balataları sıyıranlar ise yokuş aşağı dümdüz gidiyor.
Aman diyim, ilerde ÇEVİRME var, RADAR var, MOBESE var…
Direksiyona sıkı sarılasınız, kontrolü elden kaçırmayasınız, hiçbirisine takılmayasınız…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.