Sigaramın dumanına sarsam…

Nasıl da romantik bir anlatımdır o; ‘Sigaramın dumanına sarsam, saklasam seni’. İkisi de  vazgeçilmezdir sanki. İkisi de birbirine karışmıştır. Ciğerlerine dolan dumanındadır sevgili. Verdiğin her nefesindeki dumanların arasında belirir hayali.
Böyle midir gerçekten de?
Ya; ‘Benim en iyi dostum içkim sigaram.’  diye seslenen şarkıya ne demeli.. O artık sevgiliden de vazgeçmiştir. Dünyadan, insanlardan, her şeyden kopmuş, bir hayal alemine dalmıştır sanki. Orada kendisine yeni bir dünya kurmuş, ‘biraz kül biraz duman’la doldurmuştur kalan bütün günlerini.
Bir diğeri de ‘Son bir sigara içelim, öyle git gideceksen.’ diyerek biraz daha kalmasını dilenir sevgilisinden. Bir sigara içimlik zaman dahi olsa yanında kalabilsin ister. Ayrılık kapıyı çalmıştır ya bir kere, ayrılık zamanından birkaç dakika daha çalabilmenin peşindedir o.
Bu romantizmle karışan kokusunun dışında sigaranın gerçek yüzü ne kadar da yıkıcıdır aslında.
Bir dost gibi görünerek sinsice yaklaşır insana, alıştırır kendisine. Öyle bir alıştırır ki hem de, gün gelir onun uğruna kollar-bacaklar verilir,  yine de ihanet edilmez o DOST’a.
Zamanla tenindeki, dişindeki, gözündeki sarılaşma arttıkça artar. Nefesindeki acı koku ne en kuvvetli diş macunlarıyla, ne de en naneli sakızlarla geçmez olur. Üzerine sinen kesif kokuyu en pahalı parfümlerle dahi bastıramazsın. Nefes alışın da eskisi gibi değildir zaten. Hareketlerindeki canlılık da kaybolmaya başlamıştır sanki. Yoksa, yoksa o DOST sana ihanet etmeye mi başlamıştır artık!
Üstelik sen ona yıllar boyunca bu kadar emek vermişken, bu kadar yatırım yapmışken, bütün seni uyaranlara kulak tıkayıp hepsiyle bozum olmuşken şimdi onun bu yaptığı da iş midir yani.
Sigara içenlerle içmeyenlerin bir türlü anlaşamadığı bir konu vardır. Birisi der ki ‘Beden benim, istersem zehirlerim, size ne!’ Bir diğeri der ki “‘Senin yarattığın duman beni de zehirliyor, buna hakkın yok!”
Kimin özgürlüğü kimin içine geçiyor, kim daha haklı, kim daha mağdur?
İçenleri gaz odalarına mı hapsedelim? İçmeyenleri bu durumdan nasıl koruyalım?
Esas sorun içenlerden çok içmeyenlere ait esasen. Birisi kendi inisiyatifiyle bu durumun mesûlüyse, diğeri inisiyatifinin dışında bir tacize uğramıyor mu?
Kapalı alanlarda içmenin yasaklandığı bu günlerde, binaların kapı önlerindeki görüntüler daha bir garip hale geldi. Öbek öbek insanlar soğuktan titreyerek sigaralarından bir nefes daha çekebilmenin derdindeler. Banka müdürleri, öğretmenler, doktorlar, işçiler, sekreterler.
Hepsi duman kardeşliği içinde buluşuyorlar.
Öğretmenlerini okul kapılarının önünde sigara içerken gören öğrencilere, anne-babalarını evlerinde ve her yerde sigara içerken gören çocuklara, doktorlarını hastane kapılarında sigara içerken gören hastalara nasıl SİGARA İÇMEYİN diyeceğiz? O da ayrı mesele.
Hele de kahvehane önlerindeki sigara içme toplaşmaları kahvehane önünden geçmek zorunda olanlar için tam bir kâbus. Kaldırımları kaplayan bu kalabalık yüzünden yola inmek zorunda olmak bir dert, o topluluğun önünden geçerken podyumda yürüyen birisi gibi algılanıp izlenmek ayrı dert.
Bu keyfin bedelinin maddî olarak oldukça yüklü olduğunu, ilerideki günlerde oluşan hasarların tamiratının maddî yükünün ise daha fazla olacağını da unutmamak lâzım.
Millî Güvenlik Dersi’nde öğretmenimiz gençliğin keyif verici maddelere alıştırılmasının ve bağımlı hale getirilmesinin bir soğuk savaş stratejisi olduğunu anlatmıştı. Belki artık bunlara da gerek kalmayacak.
Şimdilerde toplumun yavaş yavaş tükenişini daha da hızlandırmak için silahlanma tasarısı bir an önce meclisten geçirilmeye çalışılıyor sanki. Kendi kendini daha çabuk imha eden bir toplum olunması için mi acaba bütün bunlar diye sorguluyorum.
Nereden bakarsanız bakın her zaman probleme neden olan bir durum var ortada.
Madem ki sigara bu kadar zararlı, üretimine niçin izin veriliyor diye düşünmeden edemiyor insan. Tütün üreticisiyle, tütün fabrikasında çalışanıyla buradan da ekmek yiyen oldukça büyük bir kitle var. Bu da bir sektör. Bunu da yadsıyamayız tabii ki.
En doğrusu bu işe hiç başlamamak gibi geliyor bana.
Yıllar boyunca içmeyenler tarafından sürekli SİGARANIN ZARARLARI vaazını dinlemek zorunda kalmak, sürekli sigarayı bırakmaya çalışmak, sürekli ona da bir bütçe ayırmak, sürekli suçluluk duymak ne kadar yorucudur kim bilir.
Mükemmel yaratılmış bedenlerimizi bozmak için bu kadar yorulmaya değer mi sizce?
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.