Seçim-Tayin

Seçim-Tayin
Seçim ve tayini birbirine karıştırmamak gerekir. Fakat ülkemizde çoğu kez bu iki kavramın eşdeğer olduğu yutturulmaya çalışılıyor.
1980 öncesi siyasi partiler ve seçim kanunları, günümüze göre daha demokratikti. Delege sisteminin geçerli olduğu bir önseçim müessesesi; her ne kadar eleştiriye açık yanları olsa da mevcuttu.
Her parti milletvekili veya belediye başkan adaylarını önseçimle tespit eder; milletvekili sayısının %5’ini, ancak parti genel merkezleri tespit edebilirdi. Doğaldır ki, ideali bu değil. Partilere kayıtlı tüm üyelerin katılacağı bir ön seçimdir.
1983 seçimlerinden bu yana yapılan işlemlerin adı seçim değil, bir nevi örtülü tayindir.
Demokrasi ve millet idaresini dilinden düşürmeyen Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel dahi, son derece antidemokratik olan sistemi yadırgamadı. 1987 ve 1991 milletvekili genel seçimlerinde, adaylarını “Merkez yoklaması” denen bir ucube sistemle seçmenin karşısına çıkarmakta sakınca görmemiştir.
Ülkeye demokrasiyi ve çok partili sistemi getirmekle övünen CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal da bu sisteme empoze olmakta gecikmemiştir.
Diğer partilere ise söylenecek sözüm yok derken, AKP’nin icadına değinmeden geçemeyeceğim.
“Temayül”
Hukuki hiçbir yönü yok. Top yine genel merkezdeki çekirdek kadroda. Temayül kime doğru? Var mı belgesi? Yok.
Beyler, siyasi partiler ve seçim yasalarında gerekli demokratik düzeltmeleri gerçekleştirin ve ön seçim sandıklarını, partilere kayıtlı tüm üyelerin önüne koyun. Her belde kendini yönetecek yönetici adaylarını kendisi tespit etsin ve seçimlere seçtikleri adaylarla gitsin. Öyle kapalı kapılar arkasında tayin edilecek adaylarla değil.
Gerçek manada seçimlerin, bütün kurum ve kuruluşlarda yapılmasından yanayım. Hiçbir kurum ve kuruluşun vesayet altında olduğu izlenimi verilmemeli.
Bir üniversite, kendisini yönetecek rektörünü hür iradesi ile kendisi seçebilmelidir.
Cumhurbaşkanı’nın, birinci sıradaki adayı seçmeyip, ikinci veya üçüncü sıradaki adayı rektör ataması, işin ayrıntısıdır.
Asıl olan, rektörün doğrudan, üniversitedeki öğretim elemanlarının hür iradeleri ile seçmeleridir.
Rektörünü seçemeyen bir üniversitenin bilim üretmesi mümkün değildir.
Bu görüşüm bütün kurum ve kuruluşlar için geçerlidir.
En lüzumsuz konularda, ahkam kesen AB sözcülerinin, Türkiye’deki, bu sağlıksız seçim oyunları konusunda neden sesi çıkmıyor?
Üyelik için müracaat eden ülkelerin, gerçek manada demokrasiye kavuşmalarını sağlamak AB’nin iştigal konuları içerisinde bulunmuyor mu?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.