Savaş alanları

PKK’nın kuruluş yıldönümü ve 40 bin kişinin katili, Öcalan’ın cezaevi koşullarını bahane ederek, bayramın 4. gününden bu yana TV’de haber izlemek istemiyorum.
            Nedir, bu molotof  kokteylleri, havai fişekler, taşlar? İşyeri, banka şubesi, polis araçlarını yakıyorlar. Polis karakollarını basıyorlar, polisleri yaralıyorlar. PTT binalarını ateşe veriyorlar, adam öldürüyorlar. Çocuklara ilim, irfan öğreten öğretmenlerin, öğretmenevini taşlıyorlar. Türk Bayrağı asanları linç etmeye kalkıyorlar. Türk Bayrağını yakıyorlar. Çok açık söyleyelim, bunun adı İSYANDIR evet İSYANDIR.
            Bu gidişata dur diyecek, kolluk güçleri ve TÜRK milletidir. 19 Ekim’de Kandil’den gelen sözde barış elçileri “Pişman olmadıklarını, Öcalan’ın talimatıyla geldiklerini” söylemelerine rağmen, mobil mahkeme kurularak salıverilenler 1 Aralık’ta Doğu Beyazıt’ta konuşma yaptılar, o çevre ilçeleri karıştı. Bu mudur açılım?
            Başbakan 5 gündür sürüp giden ve ne zaman biteceği belli olmayan bu isyan için ağzını açıp, bir tek kelime bile söyleyemedi. Oysa ortalık kan gölü, savaş alanı. Bir köşe yazarının “Siyasi parti liderleri konuşmasa ülke daha huzurlu olacak” ifadesine bile tahammül edemeyerek, cevap veriyor da, bu olup bitenlere neden sesini çıkaramıyor? Korktuğu nedir?
            Başbakan muhalefet parti liderlerine “Sivas’ın öte yanına gidemezsiniz, pasaporta da ihtiyaç yok” diyebiliyor. Ülkede bu sözleri ile ayrımcılık yaratıyor. Oralara giderseniz bak…. Nelerle karşılaşırsınız demek istiyor. 3-5 oy için bunlar söylenir mi? Ayrımcılık yaratılır mı? Bazı kesimlere üstü kapalı şöyle davranın demek isteyerek, ayrımcılık yaratmıyor mu?
            Başbakan muhalefet liderlerine “Barış sürecini proveke ediyorlar” diyor. Beş gündür kimin, kimin proveke ettiği belli değil midir?
            Başbakan “Bedeli ne olursa olsun, barış sürecini devam ettireceğim” dedi. Başbakan gelinen noktada, siz o koltuktan gidebilirsiniz. Acı olan ülkenin parçalanma sürecine gitmeye başladığıdır.
            DTP ve PKK sempatizan kadrosu çok disiplinli aldıkları talimat doğrultusunda, ne slogan atılacak, hangi şehirde halk nasıl proveke edilecek, tepkiye karşı neler yapılacak iyi beceriyor. PKK yandaşları ile beraber, iç çatışmayı sağlamak ve terörü tırmandırmak, daha fazla şehirlere yaymak, o şehirlerde yaşayan insanları tahrik etmek bir plan dahilinde yürütülüyor.
            Bu iş için bir taraftan çocuklar kullanılıyor. Onlarla yollar kesiliyor, barikatlar kurduruluyor. Polis araçlarına, molotof  kokteylli attırılıyor. Bu çocukların anne ve babaları yok mu? Çocuklarına sahip çıkamıyorlar mı? Yoksa ceza almaz diye onlar mı teşvik ediyor? Yakala çocukları araştır, öğren, teşvik edenleri, teşvik eden babası yada ağabeyi ise al sorgula.
            Göstericilerin, ne zaman, nerede toplanacağını bu devletin bilmesi lazım. İstihbarat birimleri çalışmıyor mu? Tespit yapılamıyor mu? Bunlar konuşarak mı eyleme geçiyorlar? Danıştay dinleniyor da, bunların elebaşıları dinlenemiyor mu? Eylem yapılıyor, Belediye araçlarına molotof kokteyli atılıyor, dükkanlar talan ediliyor, şehrin bir bölümü savaş alanına çevriliyor. Fakat yakalama yok “Göstericiler ara sokaklara dağıldı” deniliyor. Gösteri alanı da, ara sokaklarda emniyet güçleri tarafından tutulur, göstericiler yakalanır. Yakalananlar yasa gereği hemen bırakılmadan (Gerekiyorsa acilen yasa çıkarılır) Kasten insan yaralamaktan, devlet malına zarar vermekten hapse atılır. Molotof kokteyli, havai fişek imalat ve kullanılması yasaklanır, kullananlar kasten insan yaralamaya sebebiyetten uzun müddet hapishanelerde yatırılır.
            Ülkem parçalanmak isteniyor. Ülke tehlikede ise bırakalım insan haklarını (yaralananların insan hakkı yok mudur?) demokrasi laflarını gerekiyorsa, olağanüstü hal ilan edelim. Bu ülke 3-5 çapulcuya teslim olmamalı, olmayacaktır.
            Ülke insanları gerildi. İşte İzmir’deki Çanakkale’deki olaylar, Kars’ta esnafın, PKK militanlarına saldırmaları, vatandaşın silahla, başka bir vatandaşın satırla göstericilerin üzerine yürümesi toplumun sinir sisteminin bozulduğunu gösteriyor. Hükümet bunları dikkate almalı, atılacak olan adımlar için geç kalmamalıdır.
            DTP, Öcalan ve PKK’nın çizgisine girdi. Kandilin ve Öcalan’ın sözcülüğünü yapıyor. “PKK’yı dikkate almazsanız, anaların gözyaşı devam eder” diyorlar. “İmralı’daki sisteme son verilmelidir” diyorlar. Amaçları çok açık Öcalan’ın serbest kalmasını istiyorlar. Açılım içinde söz sahibi olsun istiyorlar. “DTP, PKK, Öcalan çözüme açıktır” diyorlar. Biz üçümüzde beraberiz demek istiyorlar. “Açılım çoktan bitmiştir” diyorlar.”Anayasadan Türklük lafını kaldıracağız” diyorlar. “Askeri operasyonlar durmalıdır” diyorlar. Bir bardak suda, fırtına koparmak istiyorlar. Bu ülke sokağa teslim olamaz.
            Yavaş, yavaş şehirler teslim alınıyor. O yöredeki yaşamsal hayat, ekonomi ve asayiş gittikçe bozuluyor.
            Cumhuriyet kurucuları kadar, hassas olmalıyız. Cumhuriyet kurucuları kadar cesur olmalıyız. Aksi takdirde çok geç kalırız ve olayların önüne geçemeyiz. Bir gün ülkenin parçalandığını görürüz.
            DTP, kapatma davası için “Sine-i millete döneriz” diyor. Mecliste bugüne kadar, bu ülke için ne yaptınız ki, sine-i millete dönseniz ne olur?
            Ahmet Türk, “Bütün halka özgürlük verilmelidir” diyor. Halkın bayrakları da olsun, dilleri de olsun. Anayasa değişsin. Başbakan “Türkiye’de 36 ırk yaşıyor” diyor. 36 dil, 36 bayrak ve bu bayraklar göndere dikilsin, ismi de “Anadolu birleşmiş ırklar cumhuriyeti olsun, öyle mi?
            Öyle yağma yok!
            Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi, TÜRK milletidir. Tek güç devlettir. Devletin üstünde başka güç yoktur.            TÜRKİYE, tarihi kimliği ile bir bütündür. Bir bütün olarak yaşayacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.