Omurga

Omurga, yeryüzündeki canlıların en gelişmişi olan insanların ayakta durabilmesi için en önemli organdır.
Elbette düşünen bir beyinle birlikte…
İnsanoğlunun 2 ayağı üzerine dikilerek yürümesinden sonra daha da önem kazanmıştır.
Tabii yine düşünen bir beyinle birlikte…
İnsanoğlu bu sayede tabiatla olan kavgasında diğer canlılar yanında doğaya karşı da büyük ölçüde zafer elde etti. Şimdilik ölüm ve bazı büyük doğal felaketler dışında başa çıkamadığı bir olay yok.
Elbette kendi eliyle yarattığı savaşlar, yangınlar, doğa talanı, nükleer felaketler dışında…
Bütün bu kazanımları elde edebilmek için kararlı ve dik duruş gerekli idi. Kararlı ve dik duruş aynı zamanda insanların birbirleri ile ve diğer insan toplulukları ile kavgasında da önemli bir silahtı.
Bu nedenle kararlı insanlara omurgalı sıfatı da yakıştırılır.
Omurgalılık insan ve insan toplulukları arasındaki ilişkiler dışında bilimde, sanatta, felsefede, politik ilişkilerde de büyük önem taşır. Bütün bu ilişkilerde özgür akıl yerine dogmaları, kendi çıkarları yerine güçlülerin çıkarlarını, ulusal çıkarlar yerine emperyalist ülkelerin çıkarlarını savunanlar için omurga insan vücudundaki birkaç kemik parçasından başka bir şey değildir..
Böyleleri, dün ak dediğine bugün büyük bir rahatlıkla kara dedikleri gibi ak demekte ısrarcı olanlara karşı da saldırganca tutum izlerler.
Omurgasızlık dediğimiz bu davranışın en tipik örneği ne acıdır ki ülkemizi 12 yıldır yönetme iddiasında olan AKP iktidarınca sergilenmektedir. Bilimden, sanata, eğitimden spora, sanayiden madenciliğe, özelleştirmeden dış ticarete, üniversite eğitiminden aile ilişkilerine, iç güvenlikten dış güvenliğe, iç politikadan dış politikaya hayatın her alanında ülkenin hali içler acısıdır.
Ve yine ne yazıktır ki muhalefet partilerinin durumu da çok farklı değildir.
Ülkemizin iç işleriyle ilgili tutarsız politikalar sadece bizi ilgilendirse bile dış politikamız yerlerde sürünmektedir. İktidarın çok özendiği Osmanlı devletinin “hasta Adam” olduğu dönemdeki dış politikaları bile günümüze göre daha tutarlı denebilecek durumda idi.
Dün “kardeşim” deyip birlikte tatil yaptıkları, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yaptıkları Beşar Esad’a “katil” sıfatını yakıştırıp savaş açmak. “NATO’nun Libya’da ne işi var” dedikten birkaç gün sonra meclisten karar çıkarmadan uçaklarını ve savaş gemilerini NATO emrine verip Libya’ya saldırmak. Mısır’da işine gelen iktidar değişikliğini destekleyip işine gelmeyeni “darbecilikle suçlamak” Büyük devletlerin telefon dinlemelerine sesini çıkartmamak. Suriye sınırımızdaki arazileri mayın temizleme gerekçesiyle 49 yıl İsrail’e verip ardından Suriye’li isyancılara silahlı eğitim kampı yapmak. Öte yandan “van minıt” yaygaraları koparmak.
“Görüştü diyen namussuzdur, şerefsizdir, alçaktır” dedikten sonra PKK ve Apo ile görüşmek üzere müsteşarını ve özel temsilcisini İmralı’ya, Oslo’ya, Kandil’e göndermek. Bir yandan PKK ile savaştığını söyleyip PKK’nın Suriye kolu ile iyi geçinip silah yardımı yapmak. Sıkıştığı yerden kurtarmak. Kendi beslediği IŞİD’çileri ABD istedi diye PKK uzantıları karşısında ortada bırakmak.
Siyasi rakiplerini kaset tuzakları ile yok edip kendileri ile ilgili yasal telefon dinlemelerini “montaj-şantaj” sözleri ile geçiştirmek.
Dün cemaat ile işbirliği yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerini ve özellikle donanmamızı teslim almak, daha sonra bu suçu “Paralel yapı” diyerek cemaatin üzerine yıkmak, ama cemaatten doğru dürüst hesap sormamak.
AKP’nin sürdürdüğü bu politikaları izlerken halkımızın başı dönüyor. Henüz ortaya çıkmamış gerçekler ve taahhütler günün birinde ortaya çıktığında neler söyleyeceklerini kestirmek güç. Omurgalıların herhangi yeni bir durumda nasıl davranacağını kestirebilirsiniz. Ancak omurgasızların ne yapacağını kestirmek için efendilerini izlemek daha gerçekçi olacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.