Olmaz ki, böyle de çamura yatılmaz ki (!)

Tutkularınızı dindarlık ve dürüstlük söylemleriyle örtbas
edebilirsiniz, ancak perdenin altından sızan pisliğin lekelerini hiçbir zaman
gizleyemezsiniz.

            Örneğin,
Yörem Gazetesi Matbaası’nda 120-1-30-89-128-3952 sayılı mahkeme kararıyla
kesinleşen “Naylon Fatura” basılmasını “Çamur at izi kalsın” çarpıtmalarıyla unutturabilir misiniz?

            “Naylon Fatura”
basılmasının mucidi durumundaki Yörem Gazetesi Matbaası’ndan defalarca
kovulmasına karşın gideceği kapı bulamayınca geri dönmek zorunda kaldığı kürkçü
dükkânını göklere çıkaran ikiyüzlülerden ne bekleyebiliriz ki.

            Uzatmadan
dürüstlüğü marketlerden satın almaya alışmışlara gelelim:

            Görevini
kötüye kullandığı belgelerle saptanan bir memur düşünün. “Ismarlama muhakkik”liğini üstlenen birinin suç unsurlarını nasıl buharlaştırdığını
unutabilir misiniz?

            Örneğin;
tozlu raflarda zaman aşımına uğratılan, bazen de uçurtma yapılan “Hatırlı dosyaları” belleklerden silebilir misiniz?

            “Nasıl olsa fazla bilen yok, aklandım” düşünceleriyle kendinizi rahatlatmış da
olabilirsiniz.

            Peki
Allah’ı nasıl kandırabileceğinizi söyleyebilir misiniz?

            Olası
değil.

            Arkasındaki
pisliği görmeyenlerin dürüstlük söylemleri inandırıcı olur mu?

            Sanmıyorum.

            Namusu
yüzünde çizili-damgayla insanların arasında dolaşabilenlerin sermayesi yalan ve
yalakalıktan başka ne olabilir?

            Sanatçıların
sahneden, siyasetçilerin kürsüden kovalamak zorunda kaldıkları yüzsüzlere ne
denilebilir?

            Dereleri
tersine akıtmaya çalışmanın nafile çırpınışlar olduğunu bilmeyenimiz yoktur. O
nedenle “Yağmur yağarken, yağmur duası yaptırmaya çalışan imamlara” fazla takılmayalım.

            Öncelikle “Çamur at izi kalsın”ı açıklayalım:

            Anımsayacaksınız
bu köşede sonu “Ah şu siyaset-ticaret ilişkisi
olmasa” diye biten
yazımda, AK Partili Belediye’nin alışverişlerini, AK Parti İlçe Başkanının
işyerinden yaptığını yazmıştım.

            Adem
Surguç aradı: Dürüstçe bulduğum konuşması sırasında herkes gibi ihaleye girerek
Belediye’den iki üç kez iş aldığını söyledi.

            Yani
kıvırmadı.

            İhalelerin
tümünü kendisinin almadığını, ancak Belediye’yle iş yapmadığını da söyleyemeyen
Surguç kısaca bizi doğruladı.

            “Kerem Yapı’dan alışveriş yapmayan muhtarların köylerine hizmet gitmez” baskısı yapanların kayıplarını da
AK Parti düşünsün.

            Mal
meydanda.

            Bunlar, is
değil de, iz aradığını söyleyen AK Parti’nin ilçelerden sorumlu İl Yöneticileri
Okay Talay ile Şener Güngör’ün umurunda olur mu acaba?

            Surguç’un
“Denetleme Komisyonu Seçimi” ile ilgili yaptığı içtenlikli açıklamasında insani
açıdan öncelik taşıyan değerlendirmelerin öne çıkmasını burada gündeme
getirmeyi etik bulmuyorum.

            Etik
olmadığı anlatılmaya çalışılan ticaret ve siyaset ilişkilerinin yasal olmadığı
mı yazıldı, ya da yalan mı söylendi de “Çamur at izi kalsın” başlığı atılarak çarpıtma
yapıldı!

            Bunun açıklanması
gerekmez mi?

            İki cami
arasında salyangoz satanlar, güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyor.

            Belki de, “Yalakalık yap, daha çok nemalan” demeye getiriyorlar.

            Yani, “Doğruları görmezsen, yazmazsan, idare-i maslahatçı olursan, sen de
kazanırsın” mesajı
veriyorlar.

            Kırk
yıllık kani, olur mu yani?

            Kılavuzu
karga olanların ne duruma düştüklerini bu halk görmüyor mu sanıyorsunuz?

 

            Dinime söven müslüman olsa

        Bu köşede bundan sonra okuyacaklarınıza belki de
şaşıracaksınız.

            Sakın
şaşırmayın çünkü, gerçekleri okuyacaksınız.

            Bireysel
çıkarları için ustalarını pışpışlamayı ihmal etmeyenleri her fırsatta duyurarak
halkın ikiyüzlüleri tanıma hakkını kullandırmaktan yana olacağım.

            Bu, dün de
böyleydi, bu günde öyle, yarın da öyle olacak.

            Naylon
fatura basıldığı mahkeme kararıyla belgelenen matbaada çıkan Yörem Gazetesi’nde
bu güne değin, halk soyguncuları ve devlet yağmacılarıyla ilgili tek bir satır
yazamayanların yumuşak karnına çomak sokunca kıyametler kopmaya başladı.

            Oyunları
mı bozuldu ne?

        Ağızlarından salyalar akıtarak öfke kusmaya başladılar.

            Yazamadıklarımı,
Meydan Gazetesi’ndeki köşe yazarı, uzun yıllar birlikte çalıştığım gazeteci
kardeşim Aysın Komitgan’a servis yaptığım yalanıyla anlatılıyor.

            Çok komik
ve çok saçma.

            Öncelikle,
Komitgan’ın istihbarat ağlarının bana ihtiyacı olmayacak kadar geniş olduğu
bilinmelidir.

            Sonra da,
söz konusu yazıyı, “Çalsın sazlar oynasın kızlar” adıyla benim 28 Aralık 2009 da
yazdığım, Aysın Komitgan’ın ise 13 Ocak 2010 tarihinde değişik bir açıdan
kaleme aldığı iyi öğrenilmelidir.

            Yalan olur
da, bu kadar olmaz demeyin.

            Bu
kuyruklusu.

            Kıskançlık
ve suçluluk duyguları aklın önüne geçmiş gibi.

            Ustalarınızı
yağlıyor musunuz, yanıltıyor musunuz bilmiyorum.

            Bildiğim,
yapmaya çalıştığınız işin kalitesini ve değerini düşürdüğünüzdür.

            Kıvırın
kıvırabildiğiniz kadar, sıyırın sıyırabildiğiniz kadar. Gerçekleri gizlemeye
hiçbir güç engel olamayacaktır. Sokak kabadayılığı yapmak kimi durduracaktır?

            İktidar
partisinden istifa ederek yüzde 1’lik Anap’a geçmeyi masumane gösterip
dürüstlük taslamaya kalkışanların adı acaba neden “Parmakçı” oldu?

            Anap adına
bir kez olsun parmak kaldırdınız mı?

            Anap adına
bir kez olsun konuşma yaptınız mı da mazlumları oynuyorsunuz?

            Sormazlar
mı adama; Ergün Koç’un Bulgaristan gezilerindeki rakı masalarında kim meze
oldu?

Arkasından demediğinizi
bırakmadığınız Belediye Başkanı’nın mecliste bulunduğunuz sürece “Parmakçı”sı
olmadınız mı?

Anap adına bir tek muhalefet
yaptınız mı da, iktidar nimetlerini bırakmaktan söz ediyorsunuz?

Tercihinizi yerel iktidardan
yararlanmaktan yana kullanmış olmayasınız?

El ele, kol kola dönemi biter
bitmez yaşanan 29 Mart’taki yerel seçimlerde, Ergün Koç’u
kolonyalı-çikolatalarla kurtlar sofrasına kim servis yaptı?

Muhalefette kalmanın zorluğuna
dayanamayıp Koç’un aylarca kapısını aşındırdıktan sonra kucağına iteklediğiniz
DP’yi kimler paspasladı? İki meclis üyesinin üzerine basa basa “Tamam Koç yuvaya dönecek” masallarıyla hazırlanan senaryolara kimler imza attı?

“Karacabey’in çıkarları
her şeyin üzerindedir”
safsatalarıyla DP’yi kundaklayanlar kimlerdir?

Bu oyunlar kimin adına tezgâhlandı?

Halk enayi yerine konulurken,
ticaret-siyaset ilişkileriyle sistem kimlerin midesine kurban edildi?

Utanmadan da gazetecilik
bilgeliğine soyunuyorsunuz!

Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur.

Gazetecilik, rüzgâra göre yelken
açanların işi değildir.

Gazetecilikten önce insan olmak
gerekir.

İnsanı insan yapan değerlerin
başında erdemli ve onurlu bir yaşam gelir.

Erdemli ve onurlu bir yaşam ise dürüst
olmayla gerçekleşir.

“Şalvarı şaltak Osmanlı
/ Eğeri kaltak Osmanlı / Eken de yok, biçen de yok / Yiyen de ortak Osmanlı.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.