Müzevirciler de olmasa…

İSKİ skandalını unutmuş olamazsınız değil mi?
Hani şu SHP’ye Sosyalist Hırsızlar Partisi yaftasının yapışmasına neden olan yolsuzluklar silsilesini…
İSKİ skandalı şu sözlerle yer almış tarih içinde;
“1990’lı yılların başlarında tarihinin en susuz dönemini yaşayan İstanbul’un içme suyu temin etmekle görevli kurumu İSKİ’nin Genel Müdürü Ergun Göknel’in, kurumun ihalelerini paravan olarak kurduğu şirketlere verdiği ve bu ihalelerde büyük yolsuzluklar yaptığı ortaya çıktı. Olayın ortaya çıkması ise Göknel’in eşi ile olan ilişkisinin bozulmasına dayanıyor. Eşi Nurdan Erbuğ’la ilişkisi bozulan Göknel, İSKİ’de sekreterliğini yapan Feray Işık ile aşk ilişkisi yaşamaya başlamıştı. Bu durumdan hoşnut olmayan Nurdan Erbuğ, eşi Ergun Göknel’in yaptığı yolsuzlukları ortaya çıkardı.” (wikipedia)
Yani ortada paylaşılamayan bir ‘durum’ vardı.
Yani o durumun piyasa değeri (tamamen duygusal olarak) arttıkça, durum paylaşılamaz hale gelmiş ve arada niza çıkmıştı.
Nizayı çıkartan da ikinci kadını kıskanan birinci kadındı.
“Ne bana ne sana” diyerek yakmıştı gemileri.
İSKİ’nin de Göknel’in de içini dışarıya çıkartarak darmadağın etmişti ortalığı. Bu sayede de memleket neler öğrenmişti neler…
Hani ikinci kadın olmasa işin içinde, düzen bir güzel dönecek, İstanbul daha çok susuz kalacaktı ya neyse…
Şimdi yine aynı durumlardayız.
Bizim eski kankalar, okul bahçesinde birlikte oynarken kazandıkları cillileri paylaşamaz olup sınıfın içinde birbirlerinin boğazına çöktükleri ve öğretmene yakalandıklarından beri birbirlerini müzevirleyip duruyorlar.
“Örtmenim Bülent var ya Bülent, o cillileri hep sınıfın parasıyla alıyordu!”
“Ama örtmenim Melih de geçen gün yaptığınız sınavda kopya çekti!”
“Ama örtmenim Bülent de o sınavdaki soruları çaldı!”
“Ama örtmenim geçen gün sizin sandalyenize o raptiyeleri koyan da Melihti!”
“Örtmenim, küçük çocukları köşeye kıstırıp harçlıklarını ellerinden hep Bülent aldı!”
……………….
Vay vay vay vay!
Neler oluyormuş da öğretmenin haberi yokmuş meğer.
Menfaatler çatışmadığı sürece ortalık sütlimanmış.
Biri birinin ayağına bastığı anda ise kasırga kopuyor, itiraflar havada uçuşuyormuş.
Şimdiye kadar süregelen “Soğan ektiğimi söylemezsen sarımsak yediğini söylemem”aşık atışmaları yerini, “Tencere dibin kara, seninki benden kara” aşık atışmalarına bırakıyormuş…Ne güzel birbirini en iyi bilenler olarak sizi sizden dinlemek çocuklar… Ne güzel birbirinizi imha ettiğinizi görmek…

Bu arada; bu atışmaları bir o yana bir bu yana kafamızı döndürerek izleyen bizler onların birbirlerine düzdükleri koşmalardan başımız dönmüş haldeyken, “Bir yerlerde tereyağlardan kıllar çekiliyor mudur acaba?” diye düşünmeden edemiyor insan…

Bir yandan da; “Neyi paylaşamıyorsunuz arkadaş, söyleyin biz de yardım edelim taksimata” diyesi geliyor…
Sayarız biz de o cillileri. O kadar matematiğimiz var çok şükür deyip saymaya başlayıveresi geliyor…
“Dohuzyüzdohsanyedi, Dohusyüzdohsansehiz, Dohusyüzdohsandohuz…”
****
SHP İSKİ’yle gitti malum.
Gelen de İSKİ ile geldi sayılır, o da malum…
Hani denize düşen halkın bulduğuna sarıldığı dönemlerden…
Gidenler hatalarından gittiler hep, gelenler de hep aynı hataları tekrar edip hep aynı tufaya düştüler…
Beşer şaşar demişler;
Şaştılar ve muktedir oldukları anda iktidar sarhoşluğuna kapılıp hep HALK‘a yamuk yaptılar…
Allah şaşırtmasın diyeceğim ama şu durumda şaşırtsın demek daha uygun galiba…
Yoksa dünyadan haberimiz olmayacak.
****
Son söz;
Gelenin gideni aratmadığı, memleketi daha iyiye, daha güzele taşıyan insanlar gitsin artık Meclis’e.
İşte Hendek, işte Deve, işte 7, işte Haziran
Oylayın Gitsin!
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.