Milli Eğitim Bakanlığı gerçek sorunlarla ilgilenmeli!

Eğitim Sen İlçe Temsilciliği, öğretmenlere gereksiz görevler yüklendiğini belirtti:

Öğretmenlerin asli görevleri olan ders anlatma dışında, onlarca işi bu güne kadar özveriyle yaptığını dile getiren Eğitim Sen İlçe Temsilciliği, “Okullarımızda sosyal ve kültürel çalışmalar, öğrencilerimizle birlikte sürdürdüğümüz kulüp çalışmaları, not girişleri, proje ve performans görevlerinin takibi, velilerle görüşmeler, sorunlu öğrencilerimizin kazanılması doğrultusunda yapılan işlere ek olarak geçtiğimiz yıl öğrenci koçluğu,  Eğitim Harcamaları Anketi (TEFBİS), İlköğretim Kurumları Standardı Anketi (İKS), mahallelerde okuma yazma bilmeyenlerin tespiti çalışması, yine öğretmenlerimiz tarafından yapılan çalışmalardır.

Milli Eğitim Bakanımız, öğretmenleri 3 ay tatil yapmakla veya az çalışmakla suçlasa da bizler Avrupa ülkeleri içerisinde en fazla çalışan öğretmenleriz. Öğretmenler İspanya’da 1425, Danimarka’da 1680, Almanya’da 1708, İrlanda’da 915, Portekiz’de 1526, İsveç’te 1800, Hollanda’da 1659 ve Yunanistan’da 1762 saat çalışırken Türkiye’de öğretmenler 1816 saat çalışmaktadır” dedi.

Tüm bu çalışmalar yetmezmiş gibi öğretmenlerden bu yıl da ADEY (Aşamalı Devamsızlık Yönetimi) kapsamında, RİDEF (Risk İhtiyaç Değerlendirmesi Formu) doldurmalarının istendiğini dile getiren Eğitim Sen İlçe Temsilciliği, eleştirilerini şu şekilde duyurdu;

“Risk İhtiyaç Değerlendirmesi için bir öğrenciye sorulacak soru sayısı 120’dir. Bu 120 sorunun yanıtı öğretmen tarafından Milli Eğitim Bakanlığına açılan e-okul modülüne işlenecektir. Sınıfında 30 öğrencisi olan bir öğretmenin yanıtlaması gereken soru sayısı 3 bin 600’dür. Bu soruların önemli bir bölümü özel alan bilgisi ve rehberlik uzmanlığı gerektiren sorulardır.

Birinci sınıf öğrencilerinden başlayarak öğrencilere sorulacak sorular arasında; ‘Ailenin sana kötü davrandığını düşündüğün olur mu?’, ‘Evinizde ne sıklıkta küskünlük ve tartışma yaşanır?’, ‘Anne, baba ya da akrabalar arasında suç işlediği için Cezaevinde olan kimse var mı?’, ‘Çocuğun ebeveynler ya da başkaları tarafından duygusal veya cinsel istismara uğradığına dair bulgular var mı?’ gibi soruların yanında, hiçbir analiz ya da bulguya dayanmadan yazılabilecek ‘Sıkça yalan söyler ve hile yapar.’, ‘Ev, okul ya da başka yerlerden çalar’ gibi değerlendirmeler yer almaktadır.

Bu tür anket ya da değerlendirme çalışmaları özel uzmanlık isteyen görevlerdir. Bu nedenledir ki, her okulda en az bir rehberlik öğretmeninin görevlendirmesi esas alınmıştır. İnsan kişiliği ve gelişiminde ciddi yaralara yol açabilecek, insanları tedirginliğe sevk edebilecek bu soruların uluorta uzman olmayan kişiler tarafından sorulması ve alınan yanıtlar üzerinden değerlendirmeye varılması doğru bir yaklaşım değildir.

Bu soruları bir an kendimize sorulmuş gibi düşünüp empati yaptığımızda öğrencilerimiz üzerinde nasıl bir tahribata yol açtığımızı daha iyi anlayabiliriz.

Anayasanın 20. maddesinde; "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."  denmektedir. Bu çerçevede Türk Ceza Kanunu’nun 134/1. Maddesinde ise “Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile veya adli para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.” ibaresi yer alır.

Bu çerçevede öğrenciye bu tür sorular sormak, bu sorulara yanıt vermeye zorlamak özel hayatın gizliliği ilkesine de aykırıdır. Bu sorulardan rahatsız olan bir velinin “Çocuğuma hangi hakla bu soruları soruyorsunuz?” sorusuna verilebilecek bir yanıt yoktur.

Bu tespitler sonucu Risk altında olduğu düşünülen öğrenciler, İlçede ve ilde oluşturulacak Risk Takip Kurulları aracılığıyla takip edilecektir. İlçede oluşturulacak Risk Takip Kuruluna istenirse cami imamları da görevlendirilecektir. Sözüm ona bilimsel olan bu çalışmada imam hangi görevi yapacaktır, bizlerde merak etmekteyiz.

Bizler tüm çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya, güzel bir gelecek bırakmak için tüm gücümüzle çalışmaya hazırız. Çocuklarımızın geleceği bizim geleceğimizdir. Ancak bu güne kadar eğitimde fırsat eşitliğini gerçekleştirmek bir yana, eğitimde eşitsizliği körükleyen zihniyetin, kamusal eğitimi tamamen yok ederek paran kadar oku düzenini getirenlerin, çocuklarımızı ve gençlerimizi sınav sistemiyle heba edenlerin bu tür çalışmalarla çocuklarımıza sahip çıkacağına inanmıyoruz.

Daha okul çağındaki insanları bir anlamda fişleme olarak değerlendirilebilecek bu uygulamadan vazgeçilmelidir. Bizler bu altyapısı olmayan uygulamalara karşı yasal haklarımızı kullanmaktan çekinmeyeceğiz. Hem eğitim emekçileri olarak ama aynı zamanda veli olarak bu uygulamaların sonlandırılması için meşru haklarımızı kullanacağız.

Milli Eğitim Bakanlığını bu göstermelik uygulamalar yerine eğitimin ve öğrencilerimizin gerçek sorunlarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.”

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.