Darbe ile demokrasi sağlanmaz

Bugün birçoğumuz gerek ülkemizde, gerekse farklı ülkelerde darbelere ve darbe girişimlerine şahit olmuşuzdur. Televizyonlarda ve gazetelerde ‘askeri darbe, sivil darbe, post modern darbe’ tanımlarını sık sık duyarız. Peki ne anlama gelmektedir bu darbe? Sözlükte darbe; “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi” olarak tanımlanmaktadır.
Dışarıdan bakıldığında olumlu bir şeymiş gibi görünse de temelinde illegal yapılanmaların olduğunu ve demokratik rejimleri yıkmak veya engellemek için hazırlandığını biliyoruz.
Osmanlıdan bağlarını koparan Ortadoğu ve Arap coğrafyası üzerinde kolonileşmeyle başlayan Batılı ülkeler bu toprakları parça parça bölerek yeniden şekillendirme yoluna gittiler. Aralarında Arap Milliyetçiliğini yayarak Osmanlı kültüründen kopmaları sağlandı. Fakat bu milliyetçilik zamanla Batı için de bir tehdit oluşturmaya başladı. Ve sonun da Batı kontrolü elden bırakmamak için kirli darbe kültürünü ortaya çıkardılar.
İran’da Başkan Musaddık’a karşı Şah, Afganistan’da Karzai, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Irak’ta Saddam, Ortadoğu’nun diktatörleri olarak, tarih sahnesine Batı’nın desteğiyle girdiler. Hala daha Ortadoğu’da süregelen kavgaların, anlaşmazlıkların kaynağı, toplumlara hâkim olan bu kirli darbe ve diktatörlük kültürüdür.
3 Temmuz 2013’de Mısır’da gerçekleşen darbede, Hüsnü Mübarek diktatörlüğünün yıkılmasıyla halkın iradesiyle seçilmiş yöneticiler başa geçtiler. Tam siyasi istikrar oluştu derken 22 Kasım 2012 tarihinde tekrar olaylar baş gösterdi. Halk hükümete karşı kışkırtıldı. Yasadışı yürüyüşler, ayaklanmalar ve kargaşa çıkartıldı. Ve asker bu durumdan faydalanarak istikrarı sağlamak adına yönetimi ele geçirdi. Çıkan olaylarda 3.533 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı, yüzlerce kişi hapse girdi. Ve Halkın oyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ise hala yargılanmaya devam ediyor.
Türkiye’ye baktığımızda, hükümet çok partili sisteme geçtiği 196 yılından bu yana iki askeri darbe (27 Mayıs 1960 – 12 Eylül 1980), iki muhtıra (12 Mart 1971 – 27 Nisan 2007) ve Post modern darbe olarak tarihe geçen 28 Şubat sürecine maruz kalmıştır.
Türkiye yaşadığı bu süreçte hem demokrasi, hem de ekonomik, kültürel ve sosyal açılardan büyük bir kayba uğramıştır. 27 Mayıs 1960 darbesi ile hükümetten düşürülen Adnan Menderes döneminde refah seviyesi artmış, ekonomide düzelmeler yaşanmıştır. Ancak ekonominin olumlu yönde ilerlediği bir dönemde darbe yapılmıştır. 27 Mayıs darbesi sonrası birçok siyasetçi, gazeteci ve parti üyeleri yargılanmış, birçoğu idam edilmiş ya da hapis cezasına çarptırılmıştır.
Yine ülkemizde yaşanan 12 Eylül 1980 darbesi sonucu binlerce kişi tutuklandı, onlarca kişi idam edildi. Yüzlerce gazeteci yargılandı, gazeteler imha edildi. Bununla birlikte ülkede fikir ve düşünce özgürlüğü tamamen kısıtlandı. Birçok kitap, film yasaklandı.
28 Şubat Post Modern darbesi, 1995’li yıllardan sonra ülkede yeniden kültürel ve ekonomik istikrarın yaşanmaya başladığı bir dönemde irtica söylemleriyle patlak verdi. İllegal örgütler oluşturularak medya aracılığıyla halk hükümete karşı kışkırtıldı. Bu darbe girişiminden sonra ekonomi çöküntüye uğradı ve istikrar yeniden bozuldu.
Geçtiğimiz yıl yaşanan gezi olaylarıyla da Türkiye’de yeni bir darbe zemini oluşturulmak istendi. Sokaklarda olaylar çıkarılarak karmaşa ortamı sağlanmaya çalışıldı. Ancak Türk halkı geçmişte yaşadığı tecrübe ve sağduyusuyla demokrasiden yana oldu.
Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere demokratik ülkelere baktığımızda, gerek ekonomik gerekse sosyo-kültürel yaşamlarıyla oldukça gelişmiş olduklarını, bu ülkelerin tarihlerinde hiçbir darbeye maruz kalmadıklarını görüyoruz. Bu da bizim kıyas yapmamıza imkan sağlıyor. Darbe ve darbe rejimleri hiçbir ülkeye istikrar getirmemiştir. Aksine onlarca yıl geriye götürmüş, yaşam koşullarını zorlaştırmış ve özgürlükleri kısıtlamıştır.
Ülkelerde darbelere imkan vermemek için demokrasiyi ayakta tutmak en önemli konudur. Bu da ancak fikir ve düşünceleri sonuna kadar özgür bırakan bir siyasi iradeyle mümkündür. Dini, dili, görüşü ne olursa olsun, her kesimin sesi mutlaka dinlenmeli ve fikirlerine saygı duyulmalıdır. Çünkü darbelerin çıkış noktalarını incelediğimizde kökeninde hep fikir ayrılıklarının olduğunu görürüz. Ülke rejimleri, özgürlüğü, sanatı, bilimi, estetiği ön planda tutmalı, sevgi, barış, kardeşlik ve adalet kapsamında bir sistem kurulmalıdır. Ancak bu şekilde ülkeler darbe tuzağından kurtulabilir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.