Korku ve Terör…

Korku ve terör, algı, yöntem ve duygu olarak iç içe geçmiş kavramlardır.
Tıpkı tavuk ve yumurta hikayesinde olduğu gibi ikisi birbirini doğurur. Hele soruyu doğru sormazsanız yanıtı da yanlış alır ve bu ikilem arasında boğulursunuz.
Korku ve terör kavramları arasına halk kavramını da kattığınızda işler daha da karmaşık hale gelir. Günün birinde en beklenmedik anda her şey tersine dönüverir.
Halk üzerinde terör uygulayanlar halkta bir korku yaratsa bile esas korkanlar terörü uygulayanlardır. Onların en büyük korkusu geniş yığınların gün gelip korkuyu yenmeleridir. İste o zaman estirilen terörün büyüklüğünün yararı yoktur.
Terör deyince nedense akla cinayet, bomba, saldırı, şiddet gelir. Ancak terör bunlarla sınırlı olmayan, çok daha kapsamlı bir olaydır. Terör bir iklimdir.
Bu satırları yazmamın gerekçesi de Başbakan olduğu ileri sürülen zatın geçtiğimiz Cumartesi günü Muğla’ya yaptığı ziyaret. AKP İl Kongresi için 17 Ocak Cumartesi günü öğleden sonra Muğla’da bulunan Davutoğlu’nun kente gelişinden saatler önce şehrin sokaklarına tam bir terör havası egemen oldu. Aynı gün sabah gün ışırken bir toplantı için gittiğim Muğla sokaklarında başka kentlerden getirilmiş polisler, tanımadıkları şehrin sokaklarında şaşkın şaşkın geziniyorlardı.
Artık Menteşe adını alan şehir merkezindeki 50-60 bin kişilik nüfusa karşılık sokakları ve köşe başlarını tutan binlerce polis huzur kenti Muğla ile tam bir çelişki oluşturuyordu.
İlerleyen saatlerde resmi ve sivil plakalı polis otoları, TOMA’lar ve değişik kıyafetli Başbakanlık korumaları, ellerinde telsizlerle dolaşan havalı ve acayip kılıklı sivil polisler, TGB Şubesinin önünde alınan önlemler ve neredeyse gün boyu kentin tepesinde dönen helikopter pırıl pırıl güneşli bir kış gününde Muğla’yı tam bir terör kentine dönüştürdü.
Kent merkezindeki Öğretmen Evi bahçesinin Emniyet Müdürlüğü Bahçesinden farkı yoktu. Bu önlemler altında Başbakan’ın Valilik binasına yaya gelişi ise özgüveninin değil korkusunun dışa vurumu idi. Davutoğlu’nun bu yaya yürüyüşü mezarlıktan gece geçerken ıslık çalan adamın korkusu ile eşdeğerdi.
Daha trajik manzara ise Davutoğlu’nun akşam namazı için ünlü Kurşunlu camiine gelişi ve Şahidi türbesini ziyareti sırasında oluştu. Muğla Arastasının daracık sokakları tek katlı ve küçük dükkanları arasında park etmiş onlarca polis ve koruma aracı, yüzlerce polis, işgal altındaki bir kenti simgeliyordu.
Akşamın karanlığı kenti örterken kırmızı mavi ışıldakların parlattığı lüks makam ve koruma otolarını sayma hevesine kapıldım. Tepesinde ışıldak olmayan araçları hiç saymadım. Daracık Arasta sokaklarından tam 36 adet ışıldaklı lüks araba geçti. Öndeki motosikletleri ve araçların yanında koşturmak zorunda kalan korumaları hiç hesaba katmadım. 36 aracın az olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu rakam sadece cami ve türbe ziyaretine katılanlardan ışıldaklı olanları sayısı.
Böylelikle Başbakan’nın Akşam namazı ve türbe ziyareti artık sokaklarında kimsenin kalmadığı Muğla’ya duyurulmuş oldu. Gizli kalması gerektiği söylenen ibadet aynı gün akşamı bütün TV kanallarından duyurulmuş, ertesi gün gazetelerin 1. sayfa haberleri arasına girmişti.
Muğla’nın daracık sokaklarında ilerleyen Başbakan için o saatte “iyi akşamlar” diyecek ve araçları saymakta olan bendenizden başka kimse kalmamıştı.
“İyi akşamlar” seslenişine hiçbir yanıt vermedim. Çünkü benim için hiç de iyi bir akşam değildi.
Bir kentin toptan terörize edildiği yerde iyilik ve güzellik kalmaz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.