İtirazım var!

İtirazım var!
Geçtiğimiz haftayı evde geçirdim. Hiç dışarıya çıkmadım. Bol bol televizyon seyrettim. Elimde kumanda kanal kanal gezindim.
Bu arada dikkatimi çeken bir programa odaklandım. “İtirazım Var!” Programın bu haftaki konusunu kısaca özetlemek istiyorum.
İstanbul’da doğup, büyümüş bir kız; Şanlıurfa’nın Harran İlçesi’nden bir genç ile 3 yıl arkadaşlığın neticesinde evleniyorlar. Ve üç yıl sonra, kız Harran’dan kaçıp, İstanbul’daki baba evine dönüyor. Tabi peşinden oğlan da İstanbul’a geliyor. Konu, televizyonda bir jüri önünde tartışılıyor.
Jüri üyelerinin bir kısmı kızı haklı, bir kısmı da oğlanı haklı buluyor. Telefonla programa bağlananların da görüşü muhtelif.
Derken, Harran’dan bir telefon bağlantısı sağlandı programa. Telefonda Kerim Ağa. Stüdyoda da oğlanın annesi.
Kerim Ağa, Harran’daki örf adetleri ve töreyi uzun uzun anlatıyor. Kızın, Harran’daki koca evine dönmesini ve Harran’daki örf adetlere ve töreye göre yaşamasını kabullenmesini ve öğrenmesini istiyor.
Program sunucusunun, stüdyoya gelmesi ricasına ise gelemeyeceğini belirtiyor. Sebep olarak da Aşirete danışmadan, aşiret üyelerinin onayını almadan bu tür yerlere gelmesinin mümkün olamayacağı. Bu bir aşiret reisi.
Oğlanın annesi de, gelinini almadan Harran’a dönmesinin mümkün olmayacağını, eğer eli boş gittiğinde töreleri çiğnemiş sayılacağını ve aşiret tarafından dışlanacağını ileri sürmektedir.
Şimdi diyeceksiniz ki, bunları niçin anlatıyorsunuz?
İşte Doğu ve Güneydoğu’nun ince karnı burası.
Yüzyıllardan bu yana gelen örf, adet, töre denen tutarsız ve insanların yaşamını zora sokan bir sürü davranış biçimleri. Ve bu saçma sapan törelerin devamını sağlayan aşiret reisleri, şeyhler, şıhlar ve ağalar.
Töreleri koruyoruz yutturmasıyla, aslında kendi egemenliklerini ve çıkarlarını koruyorlar. Doğu ve Güneydoğu’nun en önde gelen problemi, bu düzenin devamının sürdürülmesindeki ısrar.
Zavallı bölge halkı, ahtopotun kolları arasındaki av gibi kıvranıyor; kurtulmaya çalışıyor ama nafile, kurtuluş zor.
Bu çarpık düzen Osmanlı’dan bu yana böyle. Osmanlı’da, bölgenin sorunları ile uğraşmaktansa, aşiret reisleri, şeyh, şıh ve ağalarla iyi münasebetleri sürdürmenin yolları aranmış.
1923’le 1938 arasında sorunlara biraz eğinilmiş. Fakat bir çok isyanla karşılaşılmıştır. Daha sonraki iktidarlar döneminde, yeniden Osmanlı’daki yönteme geçilmiştir.
Gelen, giden iktidarlar bölge sorunlarını çözmek yerine, egemen çevreler şımartılarak işi idare ettiklerini zannetmişlerdir. Netice bugün karşımızda durmaktadır.
Aşiret faşizmi. Doğu ve Güneydoğu’da sadece PKK terörü değil, belki de onun kadar önemli olan aşiret faşizmi tehlike arzetmektedir. Bir ölçüde PKK terörünün, aşiret faşizminden beslenmekte olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir.
Doğu ve Güneydoğu’da T.C. kanunlarının yanında ve bazen de önünde, töre adı altında saçma sapan kurallar uygulanmaktadır. Ne yazık ki, töre uygulamalarında, kurulan yer sofralarında, devletin valilerinin de aşiret reislerinin yanında yer aldığı görülebilmektedir.
Bölgedeki çözümün, aşiret faşizminin ortadan kaldırılmasında yattığı, Türkiye’yi idare ettiğini zannedenlerin bilmesi gerekir kanısındayım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.