İlm-i siyaset

İlm-i siyaset
Molla, Medresede okumakta iken, köydeki babası sizlere ömür. Babası ölünce, doğal olarak mollanın iaşesi kesilmiş. Fakir anacığı, ancak köydeki kardeşlerine bakabilmekte.
Molla, medresedeki eğitiminin sonuna yaklaşmasına rağmen, okulu bırakmaya karar verir. Kararını hocalarına iletir. İlm-i siyaset dersinin hocası, karara karşı çıkar ve ilm-i siyaset dersini mutlaka okuması gerektiğini ve bu derste öğreneceklerinin bütün yaşam boyunca kendisine yardımcı olacağını ifade eder.
Molla geçim sıkıntısı içerisinde, söylenenler bir kulağından girer ve diğerinden çıkar. Nasıl olsa, aldığı eğitim bir köy imamlığı yapmasına imkan sağlamaktadır. Geçimini sağlamak için düşer köy yollarına.
Bir süre sonra, yaşlanma nedeniyle cami imamlığından ayrılmak üzere olan imamın bulunduğu köye varır. Durumunu köy muhtarı ve ihtiyar heyetine arz eder. Talep köylüce de olumlu bulunmuş ve köy camiine imam olarak göreve başlayacak.
Yaşlı imam, görevi medreseli genç imama bırakacak ama, köylüye bir veda vaazında bulunmak için son kez hutbeye çıkmış ve başlamış vaazına. Tabii, torbadan yetişmiş. Yalan, yanlış bir sürü konu ifade edilirken; genç imam dayanamamış ve cemaate dönerek “Ey cemaat bu imamın söylediklerinin çoğu safsata, sakın inanmayın” demiş ama hiçte akıllıca davranmamış. Yaşlı imam da cemaate “Görüyorsunuz cemaat, bu mektepli takımı ne din bırakacak ne iman; şu densizin icabına bakıverin” lafını bitirmeden cemaat mollanın üzerine çullanmış.
Canını zor kurtaran molla, doğru medreseye gitmiş ve ilm-i siyaset dersini okumaya başlamış ve mezuniyetinden sonra yine düşmüş yollara.
Bu defa İstanbul’a yakın bir ilçedeki camiye gitmiş. Hutbede yine torbadan yetişme yaşlıca bir imam vaaz veriyor. Tabii bilgisi az lafı çok. Söylediklerinin pek çoğu safsata.
Molla yine cemaate dönüyor ve “Ey cemaat, şu gördüğünüz imam ne de nur-u pak, sakalından bir kıl koparan cenneti boylar” diyor. Cemaat, imamı hutbeden indirdiği gibi başlıyor yolmaya. İmam bir süre sonra yolunmuş kaz gibi canını zor kurtarıyor.
Hikayeden yola çıkarak gelelim Türkiye’nin 28 Şubat’ına ve daha sonra da günceline.
Milli görüşçüler, 1995 seçimlerinde kazandıkları başarı neticesinde; Bayan Çiller’in partisinin de yardımı ile hükümeti ele geçirdiler. Acemice bir düzine atraksiyondan sonra geldiler 28 Şubat’a tosladılar ve hükümeti bırakmak zorunda kaldılar. Onlar, mollanın ilm-i siyaset okumamışı idiler.
2002’den sonra iktidarı ele geçiren ve “Milli görüşü” sözde reddeden, ama özde “Milli görüşün” ta kendisi olan AKP’liler, mollanın ilm-i siyaset okumuşlarıdır.
Siyaset sahnesini çok iyi yönetiyorlar. Teknik hata yapmamaya gayret gösteriyorlar. Politikalarını iyi yönetemeyen kurum ve kuruluşları da hırpalamaktalar. Önemli icraatlarının öncesinde, sun’i gündem yaratıp, siyasi rakiplerini ve konu ile ilgisi olanları uyutmayı başarıyorlar.
Ama şu da bir gerçek değil midir? Dersini iyi çalışanlar, başarılı olurlar. Çalışamayanlar ise yolunmuş kaza dönüyorlar.
Bilmem meramımı anlatabildim mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.