Hükümet zammını al başına çal!

Memurlar eylemde birleşti:

*Karacabey ve ülke genelindeki memurlar dün eylem yaptı. Hükümet ile memurun 21 gün süren zam pazarlığından sonuç çıkmadı. Hükümetin son turda teklifi yüzde 3.5+4’e çıkarmasını yetersiz bulan memurlar sokaklara akın etti.

Cumhuriyet İlköğretim Okulu önünde toplanan Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen ve Eğitim Bir Sen üyeleri, Bursa Caddesini geçerek Balık Hali’ne oradan da Sevgi Yolu’ndan Cumhuriyet Alanı’na ilerdi. Memurların eylemine CHP, MHP ve HAS Parti yöneticilerinin yanı sıra bazı vatandaşlar da destek verdi.

Ellerinde; “Hak verilmez alınır”, “Sana söz sıra bize gelecek, memur da sandıkta dalga geçecek”, “Takla da atmam 3,5’ta”, “Sadaka değil toplu sözleşme”, “Hükümet zammını al başına çal”, “Emekçiler el ele genel greve”, “Kimler geldi kimler geçti hiç birisi senin kadar zam vermedi” yazılı pankartlar ile “Sadaka değil zam istiyoruz”, “Baskılar bizi sindiremez”, “Toplu sözleşme hakkımız grev silahımız”, “Susma sustukça sıra sana gelecek”, “Sefalete teslim olmayacağız”, “Direne direne kazanacağız”, “Zafer direnen emekçinin olacak”, “Türkiye sevdamız ekmek için kavgamız” şeklinde sloganlar atan sendikacılar, davul zurna eşliğinde halay çekerek zamma tepki gösterdi.

            Cumhuriyet Alanı’nda sendikalar adına basın açıklaması yapan öğretmen Mehmet Güler, “Bugün Türkiye’nin dört bir yanında kamu emekçileri olarak, sadece kendisi için değil, insanca bir yaşamı hak eden herkes için grevdeyiz. Yine alanlarda omuz omuzayız.

Buradan Türkiye’nin her yerinde yüreği aydınlık bir gelecek için çarpan herkese selam gönderiyoruz. Bugün burada yalnız değiliz. İşçiler, sağlık çalışanları, mimar ve mühendisler, öğrenciler, veliler, kadınlar olarak bir aradayız.

‘Bu sömürü düzenine itirazımız var’ diyen, kamu emekçilerinin haklı taleplerini sahiplenen herkesi, KESK, KAMUSEN ve MEMURSEN adına saygı ve sevgi ile selamlıyorum.

Değerli Kamu Emekçileri; Bugün kamu emekçileri olarak bizimle dalga geçenlere, 2012’nin Türkiye’sinde bizi hala kapı kulu olarak görenlere en iyi cevabı vermek için grev hakkımızı kullanıyoruz. “Grev hakkınız” yok tehditlerini boşa çıkaran yüz binlerce kamu emekçisi bugün tüm Türkiye’de hayatı durdurmuş durumda. Bu gün herkesin, kamu emekçilerinin, işçilerin, emeklilerin yürekleri bugün bizimle çarpıyor.

12 Eylül 2010 referandumu öncesinde kamu emekçilerine  ‘artık sizler de toplu sözleşme yapacaksınız, haklarınızı koruyacaksınız’ diyenler, her zaman olduğu gibi sözlerinde durmamıştır.

Sadece adı toplu sözleşme olan bu sistemin yürümeyeceği zaten başından belliydi. Grev hakkının olmadığı bir toplu pazarlık sistemi olur mu? İşverenin, çalışanına hangi konularda talepte bulanabileceğini belirlediği, son kararı kendisinin verdiği bir toplu pazarlık sistemi dünyanın neresinde var?

İşveren sadece sizi dinleyecek, hatta dinliyor gibi gözükecek. Sonra da ‘sana verdiğimle yetin daha fazlasını istemeye hakkın yok. Grev yapmaya da hakkın yok’ diyecek. Uluslar arası hukuktan doğan anayasal hakkımız, Grev hakkımız, yasal güvence altına alınmayacak. Son söz 11 üyesinin 6 sı hükümet tarafından atanan Hakem Kuruluna verilecek. Buna da toplu pazarlık denilecek. Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir toplu pazarlık?

İşte sendikaları, kamu emekçilerini yok sayan bu sistemde başlatılan görüşmelerde hükümet dalga geçercesine 4,5 milyon kamu emekçisine ve emekliye 2012 yılı için önce yüzde 3+3, 2013 yılı için yüzde 2+3 maaş zammı teklif etmiştir. Üstelik komisyon toplantılarında gündeme getirdiğimiz ekonomik, sosyal, özlük ve demokratik sorunlara ilişkin hiçbir öneri sunmamış,  sendikaların tüm taleplerini görmezden gelmiştir.

Görüşmelerin son gününde sadaka teklifine birkaç kuruş daha ekleyen hükümet 2012 teklifini yüzde 3,5 + 4, 2013 teklifini de yüzde 3+3 olarak yenilemiştir. Günde ancak bir simit parasına denk gelen, maaşlarımızda aylık olarak ortalama 45-50 TL artış öngören teklifleriyle kamu emekçilerine, emeklilere verdikleri değeri bir kez daha göstermişlerdir.

Milyonlarca insanla dalga geçen teklifini ‘bütçe olanakları bu kadar, mali disiplini bozamayız’  diyerek savunan hükümetin ileri sürdüğü hiçbir gerekçe kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır.

Toplu sözleşme görüşmeleri göstermiştir ki, ortada sadece sınıfsal bir tercih vardır. Hükümet tercihini kamu emekçilerinden, emeklilerden yana değil, bugüne kadar olduğu gibi sermayeden yana kullanmıştır. Son teşvik paketinde patronlara bir seferde 3 milyar TL teşvik paketi açıklanması bunun ispatıdır. İşsizlik sigortası fonundaki paraların patronlara aktarılması bunun ispatıdır.

Hükümet, her zaman olduğu gibi, patronlara gelince ‘bonkör’, kamu emekçilerine gelince ‘cimri’ hatta ‘nankör’ olmayı sürdürmektedir. Her fırsatta ekonomik büyüme rakamları ile övünenlerin bu büyümden pay istediğimizde birden küçülmeleri bu yüzdendir.

Biz yıllardır emekçilerin, işçilerin talepleri karşısında; ‘hepimiz aynı gemideyiz. Sizin taleplerinizi karşılarsak halk mağdur olur, gemi batar’ masallarını duymaktan artık bıktık. Evet bazılarının gemicikleri olsa da aynı gemideyiz. Ancak bu gemide birileri özel kamaralarda lüks bir hayat sürerken, emekçilerin kazan dairesine kapatılmasına artık yeter diyoruz. Geminin yol almasını sağlayan, kazan dairesinde canhıraş çalışan emekçilerin geminin batmasıyla tehdit edilmesini kabul etmiyoruz.

Ya taleplerimizin karşılanması halinde halkın mağdur olacağını söylemelerine ne demek gerekir?  Kimdir bu halk?

Halk, bu ülkenin açlık sınırına yakın yoksulluk sınırına uzak bir yaşama mahkum edilen kamu emekçileri değil midir? Halk, yıllarca emeği sömürüldükten sonra unutulan, sefalete itilen emekliler değil midir? Halk, kâr hırsı yüzünden gerekli önlemler alınmadan çalışmaya zorlandığı için, binlercesi iş cinayetlerine kurban edilen, kıdem tazminatlarına bile göz konan işçiler değil midir? Halk, açlık sınırının 1.050 TL olduğu koşullarda 751 TL’ik kölelik ücretinin reva görüldüğü milyonlarca asgari ücretli değil midir? Halk, yaşam alanları HES’ lerle talan edilen, gübre, mazot parası bulamadığı için tarım yapamaz hale getirilen köylüler değil midir? Halk, sırtına binen vergi yüküyle can çekişen küçük esnaf değil midir? Bizce halk toplumun yüzde 99’unu oluşturan bu kesimlerdir.

Halka yabancı olanlara, halkı tanımayanlara sesleniyoruz. Halk biziz. Halk burada. Bu halk kendisini mağdur edenleri, yok sayanları biliyor. Yunanistan’da, İspanya’da, İtalya’da olduğu gibi dünyanın her yerinde krizi halkların değil, halkları sömürenlerin yarattığını herkes biliyor.

Bakmayın bilmezden gelmelerine, halkın kim olduğunu onlar da çok iyi biliyorlar. Onların orta vadeli planları da uzun vadeli planları da halkı, emekçileri yan yana getirmemek üzerine kuruludur. Emekçilerin bir araya gelmesinden öylesine korkuyorlar ki;

Şairin dediği gibi; Şafaktan korkuyorlar dostlar.

Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar. Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan, sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar.

Sevmekten korkuyorlar. Tohumdan ve topraktan korkuyorlar. Ne iskonto, ne komisyon, ne veda isteyen bir dost eli, sıcak bir kuş gibi gelip konmamış ki avuçlarının içine.

Umuttan korkuyorlar. Umuttan korkuyorlar dostlar umuttan. Türkülerimizden korkuyorlar.

Temel eğitimi bile paralı hale getiren, ekonomiye ucuz işgücü sağlamak için çocuk işçiliğinin önünü açan,  kız çocuklarını eve hapsetmeyi amaçlayan, yaklaşık 50 bin öğretmeni norm kadro dışı bırakan 4+4+4 yasasına karşı 28-29 Mart eylemlerimizde ortalığı savaş alanına çevirenlerin gözünde aynı korku vardı.

Milyonların açlığa, yoksulluğa öfkesini haykırdığı 1 Mayıs’ta da hepimiz bir kez daha tanık olduk gözlerindeki o korkuya.

Ama ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar korkarlarsa korksunlar, bugün Türkiye’nin dört bir yanında zulmün kayalarına vurmaya başlayan Grev dalgaları, emekçilerin birleşik gücünün önünü açıyor. Bugün grev önlüğü giyip halaya duranlar yarın tüm ülkeyi bayram yerine çevireceklerinin müjdesini veriyor.

‘Çekin artık elinizi ekmeğimizden, aşımızdan’ diyen milyonlar, önlerindeki her engeli kararlılıkla aşmaya hazırlanıyor. Bugüne kadar ortaya koyduğu mücadele ile milyonların taleplerini ve beklentilerini kararlılıkla savunan emekçiler, bu onurlu mücadelede yerini almaya hazırdır.

Kamu emekçileri, taleplerini ve iradelerini yok sayan, geleceğini ipotek altına almaya çalışanların oyununu bozmaya kararlıdır.

Alo 147 şikayet hattıyla öğretmeni hedef haline getiren, öğrenci karşısında zaafa uğratanlara karşı mücadelemiz devam edecektir.

Bizlere tek teminatı şiddet, baskı ve daha fazla yoksulluk olanlara karşı bizim teminatımız fiili meşru mücadele geleneğimiz olmaya devam edecektir.

Tüm emekçileri, işçileri, halkımızı, yoksulluğun, sefaletin, baskıların karanlık dünyasına karşı mücadele içinde birleşmeye ve geleceğimize hep birlikte sahip çıkmaya çağırıyoruz.

YAŞASIN EMEKÇİLERİN BİRLEŞİK MÜCADELESİ! YAŞASIN GREVLİ TOPLUSÖZLEŞME MÜCADELEMİZ! YAŞASIN İNSANCA BİR YAŞAM MÜCADELEMİZ!” şeklinde sözlerini noktaladı.

Büyük ilgi gören ve olaysız biten eylem sonunda Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen ve Eğitim Bir Sen temsilcileri, kendilerine destek veren herkese teşekkür etti.

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.