Geç de olsa olacak!

O’nu aramızdan ayrılışının 72. yılında daha çok özledik,
daha çok aradık.

       10 Kasım’da
saygımızı sunmak, bağlılığımızı göstermek istedik O’na.

   Bu görevin önemli
bir parçasını da Cumhuriyet İlköğretim Okulu üstlenmişti.

   Sevgi çemberini
oluşturan zincirdeki halkaların paslanmaya yüz tutmuş ortamında önce Cumhuriyet
Alanı’nda toplandık.

  O’nunla, halk
arasındaki kopukluğu duvarlarla örselemeye çalışanların aymazlığı içinde
toplandığımız Cumhuriyet Alanı’ndaki saygı gösterisinden sonra Şükran
Yemişçioğlu Kültür Merkezi’ne geçtik.

     Şekilselliğin
öne çıktığı öyle belli oluyordu ki, sormayın.

    Cumhuriyet
İlköğretim Okulu’nun emek verdiği ve çok da güzel hazırlandığı belli olan ancak
etkinliğin başlamasıyla salon sorumsuzluğundan kaynaklanan “Gürültü kirliliği”
ile karşılaştık. İçimiz karardı.

     O’na saygısızlık yapıldığını da
söyleyebiliriz.

     Böyle
olmamalıydı.

  Okul Müdürü Rafet
Yılmaz’ın konuşmasını salondaki izleyiciler de dinleyebilmeliydi.

    Kaymakam Dursun
Balaban, Belediye Başkan Yardımcısı Seçkin Eken, Garnizon Komutanı Bnb. Galip
Erbil, Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Karişit, Milli Eğitim Müdürü Hasan Turhan,
Emniyet Müdürü İsmail Aşkınoğlu da oradaydı.

     Gürültü
kirliliği öylesine yoğundu ki…

  Rafet Yılmaz’ın el
altından bir gazeteye servis yaptığı konuşması güme gitti.

      Bunlar, yarım
asırı aşkındır böyle.

    Kim bilir?
Özensizliğin ya da aymazlığın sürekliliği, belki de yozlaşma yaratmış olabilir.

     Kime, neden
saygı gösteriyoruz belli değil.

   Çürümeyi onlarca
yıla yaydığımızda O’nu unutturduğunu düşünenler de çıkabilir.

  Devrimlerine
işlerlik kazandırmadığımız süreç içindeki paslanmayla birlikte kokuşma da
görülebilir.

  Bunlar;
kalkınmamış, eğitimsiz toplumların doğum sancılarıdır.

     Bunlar;
ürkekliğin, korkaklığın, beceriksizliğin, şekilciliğin getirdiği görüntülerdir.

   O’nu anlamak
yerine; “Türküm, doğruyum, çalışkanım… Varlığım Türk varlığına armağan olsun”
söylemleriyle yetinmenin utanç tablolarıdır. Aydınlanamamanın,
çağdaşlaşamamanın üzüntü veren fotoğraflarıdır.

  Kim bilir? Belki de
Mucize Yaratıcısı’nın unutturulmak istenmesinin artçı depremleridir.

      Oysa bunlar;
nafile aymazlıklardır!

   Türkiye
Cumhuriyeti’ni kurmuş, yirminci yüzyıla damgasını vurmuş birini unutmak olası
mı?

    Dünya’nın şapka
çıkararak saygı duyduğu Baba’sını Türk halkı unutabilir mi?

    Türk halkı,
kendisini kölelikten kurtarmış, özgür, demokratik bir ülke yaratmış Ata’sını
atabilir mi?

      Olası değil!

   Biraz geç olacak,
ancak hiç kuşku duymuyorum, O’nun güneşi bir gün Türkiye Cumhuriyeti’ni
kesintisizce ısıtacak.

      RAHAT UYU BÜYÜK ÖNDER.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.