Eğitimdeki şiddet önlenebilir mi?
Eğitimdeki şiddet önlenebilir mi?”
Geçtiğimiz günlerde gazetemiz Meltem’de “Eğitim yine darbe aldı” diye bir haber yayınlandı. Meltem, haberi kısaca verdi. Olayın detayına pek girmedi.
Ayrıntıyı birinci ağızdan kamuoyu ile yorumsuz paylaşmak istedim. Yorumunu sizler yapın ve kararı siz verin.
Pazar günü mağdurun babası yeni bir mekan açılışındaydı. GSM aleti çaldığında oğlunun devam ettiği okulun müdür yardımcısı “Sağdıç Kız Meslek Lisesinin bahçesine hemen gel” dedi. Ortaokul Caddesinden Kız Meslek Lisesine gidinceye kadar öğrenci velisinin beyninde esen fırtınaları yazmaya kalksam sütunlar yetmez.
Veli, birkaç dakika içinde okula ulaşır. Oğlunu, öğretmenleri, okul yöneticileri ve emniyet yetkilileri ile gördüğünde “Şükür Allah’ım” der. Yolda aklından geçenlerin tam tersini düşünmeye başlar. Acabaları yön değiştirmiştir. O anki duyguları ömrünün bir bölümünü yok etmiştir.
Okul yönetimi ve öğretmenlerin duyarlı yaklaşımları veliyi rahatlatır. Kısa sürede öğreniyoruz ki, öğrencinin önünü 3-4 kafadar kurs çıkışı çevirmişler. Kız Meslek Lisesinin bahçesine davet etmişler ve hırpalamışlar. Bir şekilde olay Emniyet’e intikal etmiş. Emniyet yetkilileri gelinceye kadar karşı taraf bekletilmiş.
Çocuklar Emniyet Müdürlüğü’ne ayrı araçlar ile giderler. Veli çocuklardan ayrı olarak gelir. Nöbetçi memurlar çocukların yaşlarını sorduğunda 18’den küçük olduğunu anladıklarında hepsi duraksarlar. Hiçbir şey yapılamayacağını belirterek, çocuk masası yetkilisi beklenmeye başlanır. Mağdura sorarlar: “Davacı mısın?” Mağdur öğrenci davacı olduğunu beyan eder. Veliye ne diyorsun diye sorarlar: O da “Mağdur olan çocuğum ne diyorsa odur” der.
Mağduru hastaneye rapor almaya gönderirler.
Hastanedeki işlemler halledilerek Emniyete dönülür.
Öğrencinin ifadesi alınır. CMUK nöbetçi avukatI gelir. Çocuğun davacı olduğunu tekrarlamasıyla mağdurlar bırakırlar. Ertesi günü Adliyede olmaları söylenir.
Veli, Emniyetten ayrılırken diğer çocukların ailelerinin telefonlarını alır. Ailelerini arar. Görüşmek istediğini belirtir. Adamların umurunda olmaz. Onlar da o kadar rahatlar ki, her halde bu işten hiçbir şey çıkmayacağını düşünmekteler.
Sabah yetkililerin telefonu ile Emniyete gidilir. Karşı taraftaki çocukların aileleri yoktur. CMUK’un görevlendirdiği avukat eşliğinde nöbetçi Cumhuriyet Savcılığına çıkılır. Savcı Bey çocuklara gayet güzel nasihatlerde bulunur. Mağdurun davayı geri çekmesiyle barış sağlanır.
Mağdur öğrencinin velisi o gün durumu diğer çocukların okullarına giderek yöneticilerine aktarır. İlçe Milli Eğitim’e de olayı açıklar.
Çocukların aileleri tekrar arandığında, “Ne oldu bir şey yapabildiniz mi? Elinize ne geçti? Diye yanıtıyla karşılaşılır. O da onlara, aynı olayın çocuklarınızın başına da gelebileceğini söyler. “Yazıktır günahtır”der. Daha dikkatli olmaları gerektiği belirtilerek, uyarıyı yapar. Ve ekler, “Sizin çocuklarınızın “Çocuk Hakları” varsa, benimde “İnsan Hakları”mın olduğunu bilmenizi isterim” diyerek telefonu kapatır.
AB’ye uyum yasaları mağdurun yanında mı yoksa suçlunun yanında mı?
Merak ediyorum.
KARDer Başkanı Ersel Yılmaz’ın kurşunlanmasını düşünün. Bu yurttaşımız daha önce de aynı kişilerce taciz edildi, bıçaklandı. Yine aynı derneğin yönetim kurulu eski üyesi de sıkıştırıldı. Her iki olay kapatıldı gibi.
Dayak yiyenin, kurşunlananın insan hakları yok. Dayak atanın, kurşun sıkanın insan hakları var.
AB’ye yamanacağız, yaranacağız diye çocuklarımızdan mı olacağız? Çocuklarımızı mı hallettireceğiz?
Yazıklar olsun bu yasaları çıkaranlara. 301’i de ele alın onu da değiştirin. Her şeyimizle yok olalım. Anamıza, atamıza küfretsinler, hakaret etsinler, bizde “Ne iyi yapıyorsunuz” diyelim. Öyle mi? Yok öyle şey. Bunun hesabı bir gün kesilir.
Yetti gari…