Don Kişot’un Suriye Macerası

İspanyol yazar Cervantes’in “Don Kişot” adlı romanını bilmeyen yoktur. İki bölüm halinde yayınlanan romanın yayınlanmasının üzerinden tam 400 yıl geçti. 400 yıl sonra bile Don Kişot’u eğlenerek, ama dersler çıkartarak okuyabiliyoruz.
Mança’da sade bir yaşam sürmekte olan Don Kişot şövalye kitapları ve serüvenleri ile kafayı bozmuştur. Kendini şövalye zannetmekte, yine basit bir köylü olan Sancho Panza’yı uşağı olarak görmekte “asil” atı Rosinante ile dolaşmaktadır. Şişman bir köylü kızı olan hayali sevgilisi “prenses” Dulsine de Toboso’nun peşindedir. Yel değirmenlerine düşman şatosu diye saldırmakta, yol üzerindeki basit hanları şato saymakta koyun sürülerine düşman orduları diye saldırıp çobanlardan dayak yemektedir.
Neyse ki romanın sonunda Don Kişot iyileşir. Don Kişot düşman diye yel değirmenlerine ya da koyun sürülerine saldırır. Ama zaten ortada başka düşman da yoktur.
Don Kişot’tan tam 400 yıl sonra bizde de yerli Don Kişotlar çıktı.
Ülkemizi tehdit eden gerçek düşmanlar dururken etrafımızdaki dostlara, yel değirmenlerine saldıran Don Kişot gibi saldırmaktadır.
Birlikte tatil yaptıkları, “kardeşim” diye hitap ettikleri, ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yaptıkları kardeş Suriye’ye, ABD’nin bir işareti üzerine saldırıya geçmişlerdir. Nedenini halen çözemediğimiz şekilde düşürülen keşif uçağımızda başımıza gelen, yel değirmenlerinin kanatları ile ayakları yerden kesilen Don Kişot’un başına gelen ile eşdeğerdir.
Şam Emeviye Camiinde namaz kılma projeleri, Suriye’ye gönderilen TIR’lar dolusu silah ve cephane, Reyhanlı’da Patlayan bomba ile yaşamını yitiren onlarca insanımız, kafası kesilen gazeteciler, ülkemiz topraklarında eğitilen teröristler için açılan kamplar, sayılarını tam olarak bilmediğimiz, ancak 1,5 milyon civarında olduğu söylenen Suriyeli göçmenler, esir alınan MİT elemanları, IŞİD militanlarınca esir alınan Konsolosluk görevlileri, Ayn-el Arap’ta savaşmak için geçiş izni verilen militanların “Biji Obama” sloganları, sınırımıza asılan ve PYD diye yutturulan PKK bayrakları, stratejik “müttefikimiz” ABD tarafından PKK’ya atılan silahlar, PKK’ya Almanya’dan giden uçaksavarlar…
Bütün bunlar Don Kişot’un maceralarından çok daha ilginçtir. Ancak heyecan verici değil, acıklıdır.
Yerli Don Kişotların maceralarına son olarak Şah-Fırat bölümü eklendi. İzmir’de öldürülen Fırat adlı gencin cenazesinin kaldırıldığı gece “Şah-Fırat” operasyonu yapıldı. Basına sızdırılan kollar sıvalı gömlekli fotoğrafların çok eskiye ait olduğu 24 saat geçmeden ortaya çıktı. Zaten bizim olan toprakları terk etmemiz ise “kurtarma” operasyonu olarak sunuldu.
Hiç kimse ile savaşılmadığı halde 1 askerimiz şehit oldu. Bu operasyon sırasında Türk tanklarına 30 yıldır çarpıştığımız PKK militanları yol güvenliği sağladığı söyleniyor.
Mançalı Don Kişot’un maceralarını gülmek için okuyoruz.
Bizim Don Kişotların maceralarına ise ağlayacak halimiz kalmadı. Trajedi bile denemez.
Bir ad koyacak olursak rezalet diyebiliriz. Zaten son operasyonun Türk Ceza tasasındaki karşılığı Ağırlaştırılmış Müebbet hapis olarak gösterilmiş.
Türk Ceza Yasasının 302. Maddesinde “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” başlığı altında “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya … veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” denmektedir.
Bu ülkede ulusal onurları tükenenler olabilir. Ancak Cumhuriyet’in savcıları tükenmemiştir…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.