Demirel’in Pabuçları

Gençliğimiz Süleyman Demirel iktidarı ile boğuşmakla geçti. Orta yaşımız Turgut Özal iktidarı ile mücadele içinde geçti. Şimdilerde de AKP iktidarına karşı Cumhuriyet mevzilerini korumak için çaba harcıyoruz.
Demirel’in iktidar olduğu gençlik dönemimizde bizi “devlet düşmanı” olarak dışlamışlardı. Bu damganın halen sürdüğünü zaman zaman görüyoruz. Özal döneminin son yıllarıydı. Daha sonraları Başbakan Yardımcılığı yapacak olan bir tanıdığım, zamanın ünlü valilerinden birinin yanında beni “devletçi” olarak suçlayınca da “Artık bir karar verin. Devlet düşmanı mıyım, devletçi mi?” soruma yanıt alamamıştım. Şimdilerde suçumuz Cumhuriyeti savunmak.
Geçtiğimiz hafta sonunda bazı toplantılar için Burdur ve Isparta’da bulundum. Isparta’da bulunduğum sırada Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi Müdürü Sn Osman Siviloğlu’nun daveti üzerine Isparta’nın Atabey ilçesine bağlı ünlü İslamköy’e giderek Süleyman Demirel Müzesini ziyarete karar verdik.
Güneşli bir Pazar sabahı, baharın bütün güzelliklerinin yansıdığı bereketli topraklardan geçip İslamköy’ün bir kısmı kerpiçten yapılmış ve terk edilmiş eski güzel evleri ile, bir kısmı çirkin beton binaların içinden geçerek Süleyman Demirel Müzesine ulaştık.
Müze Müdürü Osman bey bizleri kapıda nazik bir şekilde karşıladığında ilk sorusu ne kadar zaman ayırabileceğimiz idi. “Bir saat” yanıtını verdiğimizde Osman Bey’in hafifçe gülümsediğini fark ettim. 17 dönüm arazi üzerine kurulu müzenin kapısından içeri girdikten sonra, daha ilk binayı gezerken Süleyman Demirel hakkındaki düşüncelerimden sıyrılarak bir müze gezmem gerektiği kararını verdim.
Müzede önceden kalma binaların çoğu aslına uygun olarak onarılmış, çökmekte olanlar ayağa kaldırılmıştı. Baba Yahya Demirel’in oturduğu kahve ve üst katında aynı zamanda bir sohbet odası olarak kullanılan mescit, yerdeki Isparta halıları arasında Zeki Müren imzasını taşıyan ve O’nun tarafından tasarlanmış halı, kerpiç duvarlar, altı ahır olan Demirel ailesinin 1920 yılında inşa ettiği söylenen eski ev. Samanlıktan bozma ve şimdi sergi salonu olarak düzenlenen binada Demirel’e armağan edilmiş yağlı boya tablolar…
Esas müze bölümü ise Cumhuriyet döneminin ünlü mimarlarından Behruz Çinici tarafından tasarlanmış. Yedi kubbeden oluşmuş bina, Demirel’in ünlü deyimi ile iktidara yedi kez gelip yedi kez gidişini simgeliyor. En büyük kubbe Cumhurbaşkanlığı dönemini, diğerleri ise başbakanlık dönemlerini anlatıyor. Buradaki en ilginç köşe ise Demirel hakkında çoğu eleştirel karikatürlerin bulunduğu bölüm. Hiçbiri hakkında dava açmadığı gibi bir kitapta da toplamış.
İç Mimar Tülin Tolun tarafından yürütülen çalışmalarda aileye ve Süleyman Demirel’in görev yaptığı döneme ilişkin yüz binlerce obje, fotoğraf, hatıra eşya, plaket, ödüller, elbiseler ve anılar müzede şimdiden yerini almış. Restorasyon çalışmaları daha sürüyor. Tamamlandığında, vakıf binası, misafirhane, kafe-restoran yanında daha pek çok hizmet verilecek.
İki buçuk saate sığmayan gezimiz sonunda Osman Siviloğlu ve Tülin Tolun’dan 45 bin kitabın bulunduğu aydınlık kütüphane binasında müzenin öyküsünü ve çok özel ilginç anılarını da dinledik. Kütüphane raflarındaki kitapları incelerken meslek odamızın yayınladığı ve Demirel iktidarlarını da eleştirdiği yayınları ve incelendiğini sevinerek gördüm. (Meraklısı için fotoğraflarını çektim)
Müzede ve eklentilerinde bulunan her parçanın ayrı bir öyküsü olduğu muhakkak. Bu öykülerin bir kısmını en yetkili ağızlardan dinlemek de ilginç. Ancak bizim de ilgimizi çeken bazı şeyler olmadı değil.
Demirel’in doğup büyüdüğü eski evin alt katında neredeyse orijinal boyutta büyütülmüş bir fotoğraf. Fotoğraf Demirel’in ilk Başbakanlığı yıllarına ait. Yanında eşi Nazmiye hanımla ayakta duruyorlar. Her ikisi de sade ve şık giyimli sayılır. Kullandıkları güneş gözlükleri her yerden alınabilecek cinsten. Biraz dikkatli baktığımızda Nazmiye hanımın etek boyu dizlerde olan açık renk tayyörünün olasıdır ki kendisi ya da bir mahalle terzisi tarafından dikildiğini anlayıveriyoruz. Bu Onlar için hiç de küçültücü bir durum değil.
Fotoğrafta bakışlarımızı biraz daha aşağılara kaydırıp Süleyman Demirel’in giydiği pabuçlara gözümüz çakılıyor. Ayağındaki ayakkabılar herhangi bir vatandaşın giyebileceği cinsten ve belli ki uzun süredir giyilmiş ve belirli oranda deforme olmuş. Belki bir yıldır giyiliyor.
Bu fotoğrafın Kasımpaşa’da bir gecekonduda büyüyüp şimdilerde saraylara sığmayanlar tarafından da dikkatle incelenmesi gerekiyor. Her giydikleri dünyanın en önemli markasının imzasını taşıyanlar bu fotoğrafı ve müzedeki karikatür bölümünü görmeli.
Müzeden edindiğimiz genel izlenim ise Cumhuriyetin İslamköy’de bir kerpiç evde doğup büyüyen bir köylü çocuğuna Cumhurbaşkanı olma olanağı sağladığı.
Şimdikiler Osmanlı dönemine çok özeniyor. Osmanlı döneminde de köyden çıkıp Sadrazam olabilenler vardı. Ancak onlar yaşamlarının büyük kısmını devşirme bir köle olarak geçirdikten sonra ancak tesadüflerle Sadrazam olabiliyor ve muhtemelen kellesi alınarak ölüyordu.
Süleyman Demirel’i ister sevin, ister sevmeyin. Bu müzeyi mutlaka görün. Gelen gideni aratır sözü ile birlikte kimlerin eline kaldığımızı bir kez daha düşünün.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.