Büyük “Kaşif”…

Geçtiğimiz haftanın en ilginç kişisi büyük “kaşif” idi. “Kaşif”in iddiasına göre, İslam denizcileri Amerika kıtasını Kolomb’dan yüzlerce yıl önce keşfetmiş ve gittikleri yere cami benzeri bir yapı inşa etmişlerdi.
İddia halen TV kanallarında büyük bir ciddiyetle tartışılıyor. İddianın savunucularının kim olduğu, iddia sahibine siyasi yakınlıkları ile ilgili. İddiayı savunanların bilimselliğe ne kadar yakın olduğunu ise konuşmaya bile gerek yok.
Ülkemizde bilim ve eğitim dünyasına o kadar ağır darbe vuruldu ki, neyin bilim, neyin hurafe, neyin atmasyon olduğu bile merak edilmiyor.
Uzayın derinliklerini keşfetme aşkıyla bilim yapan Prof. Rennan Pekünlü’yü hapse atmaya hazırlanan bir ülkede bu tür tartışmalara şaşırmamak gerekir.
Öncelikle keşif ile buluş (icat) arasındaki farkı net bir şekilde koymak gerekir. Keşif, var olan bir nesneyi ya da olguyu saptama olayıdır. Amerika kıtasının keşfi, Kutupların keşfi, atom çekirdeğindeki parçacıkların keşfi, yeni bir yıldızın, ya da gezegenin uydusunun keşfi, bir madenin keşfi gibi…
Buluş ise var olmayan bir maddenin, aletin, aygıtın akıl ve bilim rehberliğinde insan eliyle oluşturulmasıdır.
İnsanoğlu zaman içinde hem bazı keşifleri, hem de bazı buluşları tesadüfen de yapmıştır. Amerika kıtasının Kristof Kolomb tarafından keşfi bu tesadüflerden biridir. Radyasyonun ve uranyum’un Madam Curi tarafından keşfi de bu tesadüfler arasındadır. Dahası erkekler arasında pek itibarlı olan Viagra adlı ilacın da kalp hastalıklarını tedavi edecek bir ilacın klinik deneyleri sırasında esas olarak nelere iyi geldiği bulunmuştur.
İster keşif olsun, ister buluş, ister rastlantısal olsun, ister bilinçli, akıl ve bilim kullanılmadan ve bir hedefe yönelik olmayan keşif ya da buluşların bilim dünyası için fazlaca önemi yoktur.
Kristof Kolomb ulaştığı kara parçasının yeni bir kıta olduğunun farkına varamadan öldü. Ancak bütün ömrü hep Batıya gidilerek Doğuya, o günün bilinen dünyasına göre Hindistan’a gidilebileceğini kanıtlamakla geçirdi. Bu seyahat için para bulmak üzere kapı kapı dolaştı. Bu iddia Dünyanın yuvarlak olduğu konusunda en küçük bir tereddüde yer vermiyordu. Ameriko Vespuçi adlı denizci ise gidilen yerin yeni bir kıta olduğunu keşfetti. Bu nedenle yeni keşfedilen kıtaya onun adı verildi. Bu arada Kolomb’un adı da unutulmadı.
Moda deyişle, velev ki Müslüman denizciler Kolomb’dan yüzlerce yıl önce Amerika kıtasına ulaşmış, oraya da cami benzeri bir yapı yapmış olsun. Hatta bu cami benzeri yapılardan yüzlercesini oraya yapmış olsun. Gidilen yerin yeni bir kıta olduğuna ilişkin düşünceleri olmadıkça, bu konuda fikir yürütmedikçe bunun adı keşif olmaz. Kaldı ki o çağlarda İslam dünyasında dünyanın yuvarlak olduğuna ilişkin herhangi bir yazılı tartışmayı bırakın sözlü tartışma bile yoktur.
Üstelik sözü edilen çağlarda Avrupa Ortaçağ ve Engizisyon karanlığı içinde boğulurken, İslam dünyası, tıp, matematik, astronomi, coğrafya, denizcilik gibi alanlarda çok daha ileridir.
O yıllarda coğrafi keşiflerin esas dürtüsü Doğunun zenginliklerine ulaşmaktır. İslam dünyası zengin Doğuya hem mesafe olarak yakındır, hem de Doğuya giden bütün yolları tutmaktadır. Avrupa ve Akdeniz’deki denizcilere ise İslam dünyasının gücü nedeniyle Doğuya ulaşmak için Batıya doğru gitmekten başka çıkar yol kalmamıştır.
Bu Batıya doğru gidiş aynı zamanda Avrupalı denizcilerin şansı olmuş ve kısa sürede yeni keşfedilen Amerika kıtasının bütün zenginliklerinin talan edilerek Avrupa’ya taşınmasına ve zenginleşen Avrupa’nın büyük bir sömürü ağı kurarak dünyaya egemen olmasına yol açmıştır.
Amerika’nın zenginlikleri yaşlı kıtaya taşınırken İslam alemi dünyayı öküzün boynuzları üzerine oturtmaya devam ediyordu. Yakın zamana kadar ülkemizde Amerikan uzay aracının Ay’a değil Büyük Sahra’da bir çöle indiğine ilişkin iddialar TV kanallarında tartışılıyordu. Oysa Ay’a gidenler şimdi uzayın derinliklerinde bulacakları değerli madenleri nasıl işleteceklerini araştırıyor. Kuyruklu yıldızın kuyruğuna uzay aracı indiriyor. Biz ise kuyruklu yıldızı süpürge ile kovalamaya çalışıyor, Ay tutulması sırasında teneke çalıyor ya da tabanca ile havaya ateş açıyoruz.
Atalarımız 500 yıl önce dünyanın en zarif minarelerini yapıyordu. Şimdilerde tenekeden minareleri gecekonduların tepesine oturtmayı bile beceremiyoruz. Yeni buldukları zengin kıtaları yoksullaştıranlar ise minareyi andıran uzay araçlarına binerek uzayın derinliklerini keşfe çıkıyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.