Bu telaş niye?

Bu telaş niye?
Fransızların 1789’daki hürriyet devrimi, ardından milliyetçilik akımları da kendini göstermeye başlamıştır.
Avrupa’da milliyetçilik ve bağımsızlık hareketlerinin ilk görüldüğü bölge Osmanlı İmparatorluğunun bünyesinde bulunan Balkanlar.
1890’lı yılların başlarında, Sırplar ve Yunanlılar kıpırdanmaya başladı. Ardından da Bulgarlar sahneye çıktı.
Sırplar, Yunanlar ve Bulgarların bağımsızlık hareketlerinin fikir babası Avrupalılardır. İngilizler ve Fransızlar perde arkasından ayaklanmaları teşvik ettiler.
Ruslar ise politik açıdan fazla kıvrak olmadıklarından perdenin önünde arz-ı endam etmekten çekinmediler. Her türlü askeri yardımı fütursuzca gerçekleştirdiler. Sırp, Yunan ve Bulgar komitacılarını eğittiler. Osmanlının üzerine saldırttılar.
Saray entrikaları ile tamamen yozlaşmış Osmanlı yönetimi, ayaklanmaların sonunun nereye varacağını dahi kestiremediler. Ayaklanmaları, askeri operasyonla bertaraf etmektense, Avrupalılara daha bir yanaşmanın yollarını aradılar.
Avrupa ülkelerinin başkentlerinde büyükelçilik yapmış paşaların hangisini sadrazam yaparsak arkamıza güç alırız hesabının içerisinde çalkalanmış ve neticede Londra’da uzun yıllar sefirlik yapmış Mustafa Reşit Paşa sadrazamlığa getirilmiştir.
Tabii bu arada Sırbistan ve Yunanistan amacına ulaşmış ve bağımsızlıklarını kazanmışlar. Ardından da Bulgarlar bağımsızlığını elde etmişlerdir.
Osmanlı, Fransa ve İngiltere’den masada destek bekleye dursun; onlar ayaklanan milletlerin avukatlığını yapmışlardır. Adeta Osmanlı’nın uyumasına yardım etmişlerdir.
Rusları yaşamım süresince bir günden, bir güne sevmedim. Hoş, sevmeme de bir neden yok. Çünkü, tarih boyunca Osmanlı ile savaşmış, kaybedilen her karış toprakta Rusların payı büyüktür. Savaş meydanlarında ölen Osmanlı askerinin pek çoğunu Rus mermisi öldürmüştür.
Amma, bir haklarını da kendilerine teslim edelim. Her zaman merd-i merdane düşmanlıklarını göstermişlerdir. Dost görünüp, aleyhte çalışmamışlardır. Avrupalılar öyle mi? Hiç de öyle değil. Ayaklanmaya teşvik ettikleri milletler ile Osmanlı’nın arasına arabulucu olarak girmişler ve masa başında Osmanlı’yı uyutmuşlardır.
İşte tarih yine tekerrür ediyor. Doğu ve Güneydoğu’da PKK’yı kim cesaretlendiriyor? Kimler himaye ediyor? Tabiî ki, ABD ve Avrupalılar.
Türk Silahlı Kuvvetleri, meseleyi kökünden halletmeyi açıkça gösterdi ya, PKK zor durumda kaldı ya; hemen koruyucu melekler ortaya çıkmaya başladılar.
Irak’ın Kuzeyindeki Kürt Aşiret reisleri sağa sola telgraf çekmeye başladılar. Efendim Türk Ordusu Kuzey Irak’ta alt yapı tesislerini yok ediyormuş, yok efendim Türk Ordusu Irak’ın topraklarını işgal ediyormuş.
Kendilerine kimse sormuyor. Kandil Dağındaki, Zap’taki, Harkuk’taki ve sayısız kamplardaki PKK’lılar neyin nesi? PKK, Kuzey Irak’ın asli unsuru mu? Senelerdir niçin, onların oraya yerleşmesine ses çıkarmadınız?
ABD Savunma Bakanı Robert Gates feryatları dikkate almış ve yıldırım hızı ile Ankara’ya geliyor ve üç saat içerisinde birçok teması gerçekleştiriyor. Görüşmelerin ana teması “Operasyonu çok kısa sürede sonuçlandırın.”
Bakıyorum, siyasilerden yine cak-cuklu cevaplar var.
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt her zamanki realitesini ortaya koyuyor. “Kısa süre izafi bir kavramdır. Bazen bir gün kısa süre olabilir, bazen de bir sene kısa süre olabilir. Operasyon, Kuzey Irak’taki, teröristlerin kökü kazınana kadar sürecektir. Zaten kazandıktan sonra Kuzey Irak’ta durmamızın bir nedeni de yok.”
Korkmayın Ekselans, Türk Ordusu’nun, sizin Irak’taki çıkrığına çomak sokmak gibi bir düşüncesi yoktur.
Beyhude telaşlanmayınız.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.