Başımıza Taşbaş mı Yağacak?

Yer Demir Gök Bakır, Yaşar Kemal’in en ünlü romanlarında biridir. Dağın Öte Yüzü adlı üçlemenin ikinci kitabıdır. Roman umutsuzluk içindeki köylülerin sorunlarının kaynağı ile mücadele etmek yerine evliyalara bel bağlamasını, bel bağlayacak evliya yoksa bile kendi evliyalarını kendilerinin yaratabileceğini, sorunlarının çözümü olmayınca da kendi evliyalarını nasıl lanetlediklerini anlatır. Olay Çukurova’nın dağ köylerinde geçmesine rağmen aynı zamanda ülkemizi de anlatmaktadır. Hem de günümüz Türkiye’sini… Kendi yarattığı evliyasını yok etmeye hazırlanan Yalak köylülerine dönüşümüzün öyküsünü anlamak için Yaşar Kemal’in romanını uzun bulanlar için özetini veriyoruz. Türkiye kocaman bir Yalak Köyü mü? Taşbaşoğlu yaşıyor mu? Başımıza Taşbaş mı yağacak?
Toroslardaki Yalak köylüsü yıllardır Çukurova’da pamukla uğraşır. O yıl yine tefeci tüccar Adil Efendi köylüye borç vermiştir. Ancak Muhtar Sefer ve Koca Halil yüzünden köylü istediği hasadı toplayamamış ve Adil Efendi’ye borçlanmıştır. Adil Efendi korkusu tüm köyü sarmıştır, Azrail bekler gibi beklemeye koyulurlar.
Koca Halil bu durumdan sadece kendini suçlamış, köylünün karşısına çıkacak yüzü kalmamış hem de köylüden korktuğu için oğluna kendinin öldüğünün haberini yaydırmıştır. Hatta kendi için mevlit bile okutturmuştur. Onun öldüğüne inanmayan tek kişi Meryemce Ana’dır. Koca Halil gibi bir dinsize mevlit okutan tüm köylüye kızar ve bir daha asla konuşmayacağına yemin eder. Meryemce Ana kendi evlatları dahil bir daha kimseyle tek kelime bile konuşmaz.
Koca Halil kendini bir ambara kitler. Oğlu her ne kadar “köylüye ne yaptıysa muhtar yaptı, köylüden korkma çık ortaya” dese de bir türlü ikna edemez. Düşürdüğü durum yüzünden köylünün onu öldüreceğine inanmıştır. Oysa köylünün onu düşündüğü bile yoktur. Gelini Fatma artık onu bu dertten kurtarmaya karar verir. Tüm köylüyü çoluk çocuk toplar getirir. Koca Halil utanır korkar ama tüm köylü ona dualar edip döner. Bu durum bile onu rahatlatmaz. Oyun oynadıklarını, alay ettiklerini kesin öldüreceklerini düşünmekten başka bir şey edemez. Bozkırda boranın delice estiği bir gün Koca Halil kaçıp kendini yollara vurur ve köylü bir daha haber alamaz.
Yalak köylüleri için artık tek dert Adil’in tepelerine çöküp her şeylerini almasıdır. Onlar borçlarını ödeyememiştir ve bir köy için borcunu ödeyememek; onursuzluğun en büyüğüdür, gelenekleri yıkmaktır, tüm köylere, kasabalara rezil olmaktır.
Muhtar Sefer tüm köylüyü kapısına toplar, Adil Efendi’ye karşı herkesin arpasından buğdayına, atını, eşeğini, neleri var neleri yoksa saklamalarını söyler. Böylece Adil geldiğinde köyün halini perişan bulacak geri gidecekti. Köylü muhtarın dediği gibi nesi var nesi yoksa her şeylerini saklamaya koyulur. Çukurlar, kuyular kazıp her bir şeylerini ortadan kaldırır. Köy ıpıssız kalır, köylüler üstü başı yırtık, yalın ayak dolaşmaya başlarlar. Kılık değiştirmeyen iki isim ise Muhtar Seferle, Taşbaşoğludur. Artık herkes Adil Efendi’yi beklemeye geçer ama bir türlü gelmez.
Köylü öfkelenmeye başlar. Muhtar, bu öfkeyi Taşbaşoğlu’nun üstüne yöneltmek ister ama beceremez. Bu arada bütün yakın köylerin, kasabanın köylülerin her şeylerini sakladığını öğrendikleri haberi yayılır. Tüm Yalak köyü rezil olmuştur. Beklemek köylüyü zıvanadan çıkarıyor, gittikçe dayanılmaz bir hal alıyordur. Muhtar yeni bir karar verir tekrar köylüyü toplar. Hiçbir şey saklamadıklarını hatta her şeylerini gidip Adil’in kapısına yığmayı önerir. Yeter ki adları aklansındır. Adil gelmek bilmez, gelmedikçe köylünün öfkesi artar. Muhtar Sefer çaresizlik içinde kıvranır. Taşbaşoğlu ise köylünün muhtardan yana oluşunu bir türlü hazmedemez. Sefer’in hilelerini gözlerine sokmasına rağmen ondan ayrılmayışlarına deli olur. Gelir gider köylüye ve Sefer’e belalar yağdırır. Hele de karısı kavgada yaralandıktan sonra Taşbaş’ın dili hiç durmaz. Köylüler ne söylerse söylesin, Taşbaşa hak verir, onu boğmak, öldürmek isterler ama bir o kadar da ürkerler. O bela okudukça sanki ne dese olacak diye irkilip, saygıları artar, Taşbaşı nerde görseler kaçarlar. Artık Adil’den çok köylünün derdi Taşbaş’ın dedikleri olur.
Adil gelmiyordu, gelmeyecekti de. Köylü gittikçe muhtardan uzaklaşıyordu. Bir de Taşbaşoğlu’nu gün geçtikçe ermişliğe itiyorlardı. Sefer köylüye öfkelenirken bir çare aramaya başlamıştı. Günler geçtikçe Taşbaş hakkında hikâyeler uyduruluyordu. Eğer muhtar bunun önüne geçmezse, Taşbaş’ın yerine geçeceğini kendisini öldürteceğini düşünüyordu. Köy kurulu yeni bir kararla toplanıp Adil’e gider. Adil Efendi, köylünün borcunu bağışladığını hatta köylüye borç vereceğini ama köye gelmeyeceğini söyler. Neden gelmeyeceğini ise korktuğu bir şeylerden dolayı açıklamaz.
Ermişlik hikâyeleri çığ gibi yayılır. Sefer gittikçe nefret ettiği Taşbaş’ın bunları kendisinin uydurduğunu düşünür. Köylünün aklını uzaklaştırmak için kendine üçüncü karısını alır ve köye bir ziyafet verir. Ancak yine tüm köylü Taşbaşoğlu ve onun soyu üzerine muhabbet etmiştir. Muhtar Adil’i köye getirmenin yollarını düşünüp kuruldaki adamlarını Adil’e yollarken, adamlarının biri ile de Taşbaş’ı öldürmeye karar verir ama başaramazlar.
Zamanla Sefer’in de dikkatini çeken Taşbaş da değişik haller vardır, cümle alem onun kerametlerini görüyordu artık onu da hem bir şüphe hem de korku alır. Taşbaş ise köylünün çıkardığı ermişlik hikâyesinden artık yorulmuştur. Herkes ona tuhaf bakıyordur, kendi karısı ve çocukları bile. Böyle oldukça Taşbaş çıkış yolu arıyor ama hakkında gözlemlenen rivayetlerden kendiside kendinden şüphe duymaya başlar. ”Ben ermiş değilim,”dedikçe köylü onu yüceltir. Öyle ki zaman içinde ünü diğer köylere de yayılmaya başlar. Hastalar evine akın eder, şifa diler. İlginç olansa kötü olan herkes iyi olup gider. Artık Taşbaş da ermiş olduğunu düşünmeye başlar.
Sefer türlü oyunlarla Taşbaş’ı öldürmeye kalkmış, köylüyü üstüne salmaya çalışsa da başarı sağlayamamıştır. Son çare jandarmaya gidip şikayet eder. Yüzbaşı ilkinde Taşbaş’ın durumuna üzülüp salar ancak ermişlik yapmayacağına söz alır. Muhtar’ın tekrar şikayeti üzerine üç jandarma hasta kılığında Taşbaş’a gider ve üfürükçülük yaptığı ortaya çıkar. Jandarma bu sefer Taşbaş’ı alıp götürecektir. Taşbaş köylüyle son kez helalleşirken; ölünceye kadar köyün karıncasının, köpeğinin dahi muhtarla konuşmamasını, onu muhtar olarak asla kabul etmemelerini yoksa başlarına lanetler geleceğini söyler ve yola düşerler.
Jandarmayla giden Taşbaş daha ormandan çıkamadan gökyüzünü kara bulutlar kaplar, yeni bir boran başlar. Sığınmak için bir mağaraya girerler. Hepsi uyuduktan sonra Taşbaş durumu kabullenemez, kararını verir; karakolda dayak yemektense kendini karlı yollara teslim eder. Bütün yönlerini şaşırır, adım atamayacak hale gelir. Yeni bir mağara bulur, sürüne sürüne varmaya çalışır.
Öykü bu şekilde sürer. Taşbaş kayıplara karışmıştır. Ancak halkımız her başı sıkıştığında kendini kurtaracak yeni Taşbaşlar yaratmayı başarır da sorunun kaynağına inmez. Başımıza Taşbaş yağmaya devam eder…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.